Hukuki Makaleler

6136 Sayılı Kanuna Aykırılık (Ruhsatsız Tabanca Taşımak) Suçunda Silahın Ele Geçirilememesi: Ceza Hukuku, Ankara – Avukat Necmettin İlhan

6136 Sayılı Kanuna Aykırılık (Ruhsatsız Tabanca Taşımak) Suçunda Silahın Ele Geçirilememesi

Türkiye’de ruhsatsız silah taşımak, 6136 sayılı Kanun kapsamında ciddi yaptırımlara bağlanmış suçlardan biridir. Ancak uygulamada sıklıkla karşılaşılan durum, iddia edilen silahın sanığın üzerinde ya da olay yerinde ele geçirilememesidir. Bu durumda ceza yargılamasının temel ilkeleri devreye girer:

  • Vicdani kanaat (CMK m. 217, Anayasa m. 138),
  • Şüpheden sanık yararlanır (in dubio pro reo) ilkesi,
  • Delil serbestisi ve hukuka uygun delil ilkeleri.

Silahın sanığın üzerinde veya doğrudan kontrolünde bulunmadığı dosyalarda, mahkumiyet hükmü verilebilmesi için kesin, şüpheye yer bırakmayan delillerin bulunması gerekir.


Ceza Yargılamasında Vicdani Kanaat ve Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi

Anayasa’nın 38. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6/2. maddesi, ceza muhakemesinin temelini oluşturan masumiyet karinesini güvence altına alır.

  • Vicdani kanaat, hakimin olay ve delilleri doğrudan inceleyip akıl ve tecrübe kuralları çerçevesinde ulaştığı kanaattir.
  • Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, kesin ve açık delil olmaksızın sanığın mahkum edilemeyeceğini ifade eder.
  • Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, “gerçekleşme şekli şüpheli olay ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz.”

Dolayısıyla silahın bulunmadığı veya aidiyetinin kesin şekilde ortaya konamadığı dosyalarda beraat kararı verilmesi gerekir.


6136 Sayılı Kanuna Aykırılık Suçunda Silahın Ele Geçirilememesi

Uygulamada birçok davada şu sorunlarla karşılaşılır:

  • Silah olay tarihinde bulunmamış, daha sonraki tarihlerde üçüncü kişilerde ele geçirilmiştir.
  • Silah üzerinde parmak izi, atış artığı veya DNA gibi delillere rastlanmamıştır.
  • Olay sırasında sanığın yanında başka kişiler de vardır ve silahın kime ait olduğu belirsizdir.
  • Tanık beyanları çelişkili veya sanığı doğrudan işaret etmeyen niteliktedir.

Bu gibi hallerde şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sanığın silah taşıdığını kabule yeterli delil bulunmadığı değerlendirilebilir.


Şüpheli/Sanık Açısından Yapılması Gerekenler

Ruhsatsız silah taşıma iddiasıyla karşılaşan şüpheli veya sanığın dikkat etmesi gereken hususlar:

  • Savunma Hakkı: İfade sırasında mutlaka ceza avukatı hazır bulunmalıdır.
  • Delil İncelemesi: Silahın sanığa ait olup olmadığına dair deliller (parmak izi, balistik, tanık beyanları) titizlikle incelenmelidir.
  • Alternatif İhtimaller: Silahın başkaları tarafından taşınabileceği ihtimali vurgulanmalıdır.
  • Uzman Ceza Avukatı Desteği: Usule aykırılıkların tespiti, delillerin tartışılması ve istinaf/temyiz aşamalarında hak kaybı yaşanmaması için uzman bir ceza avukatı ile çalışılmalıdır.

Uzman Ceza Avukatının Önemi

Ceza yargılamasında en küçük hata dahi özgürlük kaybına yol açabilir. Özellikle 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçlarında:

  • Delillerin hukuka uygunluğu,
  • Şüphe durumunda sanık lehine karar verilmesi,
  • Yargıtay içtihatlarının doğru uygulanması,
    ancak deneyimli bir ceza avukatı ile mümkündür.

Sanığın beraati veya daha hafif bir suçtan cezalandırılması çoğu zaman avukatın süreci doğru yönetmesine bağlıdır.


Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

1. Silah bulunmadan sanık mahkum edilebilir mi?
Hayır. Silahın ele geçirilmediği veya sanığa ait olduğuna dair kesin delil olmadığı sürece mahkumiyet kararı verilemez.

2. Mermi bulundu ama silah bulunmadı, ceza alınır mı?
Evet. Silah bulunmasa da mermiler sanığın üzerinde ele geçirildiyse, “pek az sayıda mermi taşımak” suçundan ceza verilebilir.

3. Tanık beyanı tek başına yeterli midir?
Çelişkili veya kesinlik taşımayan tanık beyanları tek başına mahkumiyet için yeterli değildir.

4. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ne demek?
Ceza yargılamasında en küçük bir şüphe dahi sanığın lehine değerlendirilir. Kesinlik yoksa beraat kararı verilir.

5. Ceza avukatı olmadan savunma yapılabilir mi?
Yapılabilir, ancak ceza davalarının teknik ve ağır sonuçları olduğu için uzman ceza avukatı olmadan savunma yapılması büyük hak kayıplarına yol açabilir.

Sonuç

Silahın ele geçirilmediği veya aidiyetinin net olarak ortaya konamadığı davalarda, kesin delil bulunmadıkça mahkumiyet kararı verilemez.

6136 sayılı Kanun’a aykırılık (ruhsatsız tabanca taşımak) suçunda sanığın haklarını koruması, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin doğru şekilde uygulanması ve sürecin adil yürütülmesi için mutlaka uzman bir ceza avukatının desteği alınmalıdır.

Yargıtay Kararları

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Anayasa’nın 138/1. ve CMK’nın 217/1. maddeleri ile Anayasa’nın 38. ve İHAS’nin 6/2. maddeleri sarahatine göre ispat hukuku bakımından vicdani kanaat esasını benimseyen Ceza muhakememizin amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmaktır. Geçmişte yaşanan ya da yaşandığı iddia olunan bu vakıayı/maddi gerçekliği, olay mahkemesi yapacağı öğrenme yargılaması ile taraflar ve delillerle doğrudan muhatap olup muhakeme hukukuna ilişkin normlar doğrultusunda, gerektiğinde mantık ilminden ve tecrübe kurallarından da faydalanarak sonradan mahkeme önünde temsil etmeye çalışacak, böylece sezgileriyle değil akıl yoluyla vicdani kanaate ulaşarak (Metin Feyzioğlu, Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat, Yetkin Yayınevi, s. 139) maddi sorunu çözecektir. Bu yetki münhasıran olay mahkemesine aittir.
Vicdani kanaate ulaşılması, isnat olunan fiilin ispatlandığı anlamına gelir. Bu nedenle, vicdani kanaat hukuki sorunla değil, maddi sorunla ilgili bir kavramdır ve vicdani kanaate ulaşacak makam da maddi uyuşmazlığı çözmeye yetkili derece mahkemeleridir. Hukuki sorunun çözümünde vicdani kanaat ölçütü kullanılamaz. Çünkü; hukuki sorunun doğru çözümü, maddi olaya uygulanması gereken hukuk kurallarının doğru bulunması ve doğru yorumlanması ile ilgilidir.
Vicdani ispat sisteminde hâkimler, hür vicdanlarına göre hüküm verirler. Her türlü delil aracı, kural olarak kullanılabilir ve bunlar serbestçe değerlendirilir. Ancak bu serbestliğin sınırını yine hukuk belirler. Nitekim, Anayasa’nın 138/1. maddesine göre hâkim, vicdani kanaatini oluştururken, Anayasa’nın, kanunların ve hukukun çizdiği çerçevede kalmak zorundadır. Delil araçlarının ne zaman ve kimler tarafından ikame edilebileceği, bunların muhakemede tabi tutulacakları işlemler, delil aracı ikame taleplerinin hangi şartlarda ret olunabileceği, çelişme yönteminin nasıl hayata geçirileceği, delil aracı yasaklarının neler olduğu gibi konular hukuk tarafından düzenlenir (Feyzioğlu, s. 357).
Kural olarak delillerle doğrudan temas kurmayan ve öğrenme yargılaması yapamayan Yargıtayın, hukuka uygun olarak elde edilen delilleri takdir etme ve bu suretle ilk derece mahkemelerinin vicdani kanaatini denetleme, aslında olayın nasıl cereyan ettiğini ortaya koyma imkanı bulunmamaktadır. Ancak hükmün gerekçesini esas alarak, bu delillerle varılan sonucun/kabul edilen maddi vakıanın, akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olup olmadığını denetleyebileceğinde de kuşku yoktur. 288. maddenin Hükûmet Tasarısı’ndaki gerekçesinde bu duruma: “Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” denilerek işaret edilmiştir. Uygulama da bu şekilde istikrar kazanmıştır. Doktrinde Yenisey aynı düşünceyi; “Bir hukuk normu olmayan fizik ve mantık kuralları ve tecrübe kaidesi, bir hukuk normu gibi ele alınarak bunlara aykırı olan vicdani kanaatin denetlenmesine imkan sağlamaktadır.” (Feridun Yenisey, İstinafta Maddi Ve Hukuki Mesele Denetimi, Dr. Silvia Tellenbach’a Armağan, Seçkin Yayınları, s. 1282) diyerek benimsendiğini ifade etmiştir. Çünkü; sağlıklı bir hukuki denetimin ön şartı, maddi vakıanın usulüne uygun, tam ve doğru olarak belirlenmiş olmasıdır.
Ceza yargılamasında kanıt serbestliği ilkesi başlığı altında toplayabileceğimiz temel prensiplere göre; a) Herşeyin kanıt olabileceği (hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş), b) İlgililerin kanıt ileri sürebilecekleri, c) Hâkimin kendiliğinden kanıt araştırabileceği, (hatta zorunlu olarak araştırması gerektiği), d) Kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması olamayacağı, e) Kanıtlama külfetinin sanığa yüklenemeyeceği, f) Kanıt değerlendirmede hâkimi bağlayan üstün kanıtın söz konusu olmayıp hâkimin tüm kanıtları serbestçe değerlendirebileceği, (vicdani kanaat) ceza yargılamasının temel ilkeleridir. Bu ilkelerin birinden dahi vazgeçmek, ceza yargılamasının temel ilke ve yapısına aykırı davranmak anlamını taşır (YCGK, 08.04.1991 tarihli ve 81-111 sayılı).
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adeleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; suçsuzluk ya da masumiyet karinesi olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; in dubio pro reo olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Toplanan delillerin bir kısmına gözetilip diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaat üzerinden yüksek de olsa bir ihtimale sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir (YCGK, 11.06.2013 tarihli ve 36-294 sayılı).
Şu hâlde, sanığa isnat edilen fiilin sanık tarafından icra edildiğinin kabulü için, gerekçeli ve muhtemel şüphenin tamamen yenilmesi gerekir. Zira kabili te’lif olmayan şüphe ile gerçeğin yan yana mevcudiyeti ile vicdani kanaate ulaşılmasının, mantık ve hukuk kuralları bakımından mümkün olduğu söylenemez.
B. Somut Olayda Hukuki Değerlendirme
Yerel Mahkemece, “…olay tarihinde görevli polis memurlarının bir araçtan silah atıldığının ihbarı üzerine olay yerine gittikleri ve sanığın Connect marka 55 DL *** plakalı park hâlindeki kapıları açık aracın içerisinde olduklarını gördükleri, yine sanığın yere bir şey attığını gördüklerini yapılan kontrolde suça konu ruhsatsız taşınması ve bulundurulması yasak tabancanın ele geçirildiği böylece sanığın atılı ruhsatsız silah taşımak suçunu işlediği” kabul edilmiş ise de; suça konu silahın olay tarihi olan 06.07.2012 tarihinde değil 17.10.2012 tarihinde gerçekleşen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve kasten yaralama olayının şikâyetçisi olan … isimli şahısta ele geçirildiği, o olayın şüphelisi olan … isimli şahıs ile adı geçen şikâyetçi silahın aidiyeti hususunda karşılıklı olarak birbirlerini suçladıkları ancak sanığa ilişkin bir bilgi vermedikleri, sanığın alınan el svaplarında atış artıklarına rastlanmadığı, suça konu 10 adet 9 mm MKE fişek ile 2 adet 9 mm MKE kovan üzerinde vücut izi tespit edilebilmesi için yapılan inceleme sonucunda söz konusu fişek ve kovanlar üzerinden herhangi bir iz elde edilemediği, olay sırasında sanığın tek başına olmadığı, yanında haklarında ruhsatsız ateşli silahlarla bunlara ait mermileri taşıma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen tanıklar …, … ve…’in de bulunduğu, bu anlamda suça konu silahın bu kişilerden birisi tarafından da taşınmış olabileceği ve sanığın aşamalarda tutarlı bir şekilde suça konu silah ile bir ilgisi olmadığını savunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanığın müsnet ruhsatsız ateşli silah taşıma suçunu işlediği yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı ve in dubio pro reo ilkesi gereğince oluşan bu şüpheden sanığın yararlanması gerektiği anlaşılmakla sanığa isnat edilen ruhsatsız ateşli silah taşıma eyleminin sabit olmadığı, ancak 10 adet ateşli silah mermisi taşıdığı kolluk tarafından düzenlenen olay tutanağı ve tanık …’in beyanı ile sabit olan sanığın eyleminin 6136 sayılı Kanun’un 13/4. maddesinde düzenlenen pek az sayıda mermi taşıma suçuna uyduğu ve hukuki durumunun da buna göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Diğer taraftan, hüküm tarihinden sonra 02.12.2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. maddesi ile değişik TCK’nın 75. maddesi uyarınca 6136 sayılı Kanun’un 13/4. maddesinde düzenlenen suçun önödeme kapsamına alınması, yine Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 16-33 sayılı kararı ile CMK’nın geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan “…kovuşturma evresine geçilmiş…” ibaresinin; 14.01.2021 tarihli ve 81-4 sayılı kararı ile de anılan Kanun’un aynı madde ve bendinde yer alan “…hükme bağlanmış…” ibaresinin basit yargılama usulü yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmesi karşısında önödeme ve basit yargılama usulünün uygulanması bakımından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğunun kabulü gerekmektedir.(Ceza Genel Kurulu 2022/63 E.  ,  2025/97 K.)

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir