
Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali: Hukuka Uygunluk Nedenleri ve Sınırın Aşılması
Giriş
Ceza hukukunun temel işlevlerinden biri, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumaktır. Bununla birlikte bazı hallerde, hukuka aykırı görünen bir fiil, hukuka uygunluk nedenleri kapsamında suç teşkil etmez. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) düzenlenen meşru savunma (TCK m.25/1) ve zorunluluk hali (TCK m.25/2), en önemli hukuka uygunluk sebeplerinden ikisidir. Ayrıca hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılması da (TCK m.27) failin ceza sorumluluğu bakımından farklı sonuçlar doğurur.
Bu makalede, meşru savunma ve zorunluluk halinin koşulları, sınırın aşılması halleri, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve Yargıtay’ın yaklaşımı incelenecektir. Ayrıca, sanık/şüpheli ile mağdur/müşteki açısından pratikte izlenmesi gereken yollar vurgulanacaktır.
Hukuka Uygunluk Nedenleri ve Önemi
Hukuka uygunluk nedenleri, işlenen bir fiilin tipiklik ve hukuka aykırılık unsurlarını ortadan kaldırarak fiili suç olmaktan çıkarır. TCK’da başlıca hukuka uygunluk nedenleri şunlardır:
- Meşru savunma (TCK m.25/1)
- Zorunluluk hali (TCK m.25/2)
- Hakkın kullanılması (TCK m.26/1)
- Kanunun emrini yerine getirme (TCK m.24)
- İlgilinin rızası (TCK m.26/2)
Bu nedenlerin varlığı halinde fail hakkında beraat kararı verilmesi gerekir.
Meşru Savunma
1. Kavramsal Çerçeve
Meşru savunma, bireyin kendisine veya başkasına yönelmiş bir saldırıyı orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile gerçekleştirdiği eylemlerde cezalandırılmamasıdır.
TCK m.25/1’e göre:
“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
2. Saldırıya İlişkin Koşullar
- Bir saldırının mevcut olması gerekir (gerçekleşmiş, gerçekleşmesi muhakkak veya tekrar ihtimali bulunan saldırı).
- Saldırı haksız olmalıdır.
- Saldırı bir hakka yönelik olmalıdır (can, mal, şeref vb.).
- Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.
3. Savunmaya İlişkin Koşullar
- Savunma zorunlu olmalıdır.
- Savunma ile saldırı arasında oran (ölçülülük) bulunmalıdır.
Zorunluluk Hali
1. Kavramsal Çerçeve
TCK m.25/2’ye göre:
“Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak… koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
2. Koşullar
- Fail, tehlikeye bilerek sebep olmamış olmalıdır.
- Başka türlü korunma olanağı bulunmamalıdır.
- Tehlike ağır ve muhakkak olmalıdır.
- Kullanılan vasıta ile korunmak istenen değer arasında orantı olmalıdır.
Sınırın Aşılması (TCK m.27)
1. Kast Olmaksızın Aşma (m.27/1)
Fail, hukuka uygunluk nedeninin sınırlarını kast olmaksızın aşar ve fiil taksirle de cezalandırılabilirse, ceza altıda bir ile üçte bir oranında indirilir.
2. Meşru Savunmada Heyecan, Korku veya Telaş (m.27/2)
Eğer sınırın aşılması heyecan, korku veya telaştan kaynaklanmışsa, fail cezalandırılmaz. Bu hüküm yalnızca meşru savunmaya özgüdür.
Yargıtay Uygulamasında Meşru Savunma
Yargıtay, kararlarında özellikle şu kriterlere vurgu yapmaktadır:
- Saldırının haksız ve gerçekleşmek üzere olması,
- Savunmanın saldırı ile orantılı olması,
- Failin saldırı etkisinden kaynaklanan korku ve telaş içinde hareket edip etmediği.
Örneğin, saldırının etkisiz hale getirilmesinden sonra devam eden eylemlerde meşru savunma kabul edilmemekte, “sınırın aşılması” değerlendirilmesi yapılmaktadır.
HUKUKA UYGUNLUK SEBEPLERİ
Kasten öldürme suçu bakımından meşru müdafaa başta olmak üzere birçok hukuka uygunluk sebebi söz konusu olabilir. Örneğin, yetkili merciin emrini ifa (mahkeme kararının infazı), kanun hükmünü icra (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun silah kullanma yetkisini verdiği haller) ve hakkın icrası (kurallara uygun olarak oynanan boks maçında rakibin ölmesi) (Soyaslan, 100, 101).
A. Meşru Müdafaa
765 sayılı TCY.nın 49/2. maddesinde bir “hukuka uygunluk nedeni” olarak yer alan meşru müdafaa, 5237 sayılı TCY nın 25/1. maddesinde de “hukuka uygunluk nedeni” olarak düzenlenmiştir. Meşru müdafaanın koşullarına ilişkin olarak 765 ve 5237 sayılı Yasalar arasındaki en önemli fark “meşru müdafaa” yoluyla korunan hakkın niteliğine ilişkindir. Onun dışındaki koşullar açısından yerleşik uygulama ile yeni Yasadaki düzenleme arasında ciddi bir fark bulunmamaktadır.
765 sayılı TCY.nın 49/2. maddesindeki düzenleme; “Gerek kendisinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vukubulan haksız bir taarruzu filhal def’i zaruretinin bais olduğu mecburiyetle….işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde olup, bu düzenleme ile meşru müdafaanın sadece nefse ve ırza yönelik saldırılarda söz konusu olabileceği hüküm altına alınmıştır. En geniş yorumla maddenin diğer “kişilik haklarına yönelik saldırılarda” dahi uygulanabileceği kabul edilmiş ise de, malvarlığına yönelik saldırıyı önlemek maksadıyla işlenen fiiller bu kapsamda değerlendirilmemiştir. Öte yandan, 765 sayılı TCY.nın 461. maddesinde meşru müdafaa açısından önem taşıyan özel bir hükme yer verilmiştir. Buna göre; kasten yaralama ve öldürme fiillerini gasp, çıkar amaçlı adam kaldırma, konut dokunulmazlığını ihlal ve kişi güvenliğini ihlale yönelik eylemleri defetmek amacıyla işleyenlere belli koşulların gerçekleşmesi halinde ceza verilmez.
Buna karşılık, 5237 sayılı TCY.nın 25/1. maddesinde; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” biçiminde daha geniş bir düzenlemeye yer verilmiştir. Düzenlemeye göre, meşru müdafaanın kabulü için saldırının “herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.
Öteden beri öğretide ve uygulamada kabul edilegeldiği üzere; 765 sayılı TCY.nın 49/2. ve 5237 sayılı TCY.nın 25/1. maddelerinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedelerinden birini oluşturan meşru müdafaa, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta, dolayısıyla eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Meşru müdafaanın kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
A-Saldırıya ilişkin koşullar;
a) Bir saldırı bulunmalıdır; burada somut bir saldırının varlığı gerekmekte ise de, başlayacağı muhakkak olan ve başladığı takdirde savunmayı olanaksız kılacak veya güç hale getirecek bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur.
b) Saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı 765 sayılı Yasaya göre, nefis ya da ırza; 5237 sayılı Yasaya göre ise herhangi bir hakka yönelik olmalıdır.
d) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.
B-Savunmaya ilişkin koşullar;
a) Savunma zorunlu olmalıdır,
b) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın meşru müdafaa koşullarında başladığı, fakat ölçülük ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru müdafaanın kabul edilmediği bu gibi durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.
Meşru müdafaada sınırın aşılması 765 sayılı TCY.nın 50. maddesinde, “49’uncu maddede yazılı fiillerden birini icra ederken kanunun veya salahiyettar makamın veya zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz edenler …….asıl suça mürettep ceza altıda birinden eksik ve yarısından ziyade olmamak üzere indirilir ve ağır hapis hapse tahvil olunur ve amme hizmetlerinden müebbed memnuiyet cezası yerine muvakkat memnuiyet cezası verilir.” biçiminde yer almıştır. Düzenlemeye göre; sınırın aşılması Yasanın 49. maddesinde sayılan tüm hukuka uygunluk nedenleriyle ilgili olarak uygulama alanı bulabilmektedir. Bu maddenin uygulanabilmesi için, meşru müdafaa koşullarında başlayan bir savunmada ölçülülük ilkesinin ihlali nedeniyle sınırın aşılmış olması ya da saldırı etkisiz hale getirildikten sonra dahi savunmaya veya tepkiye devam edilmesi yeterli olup, sınırın kastla veya taksirle aşılmış olması önemli değildir. Sınır ne şekilde ve hangi niyetle aşılmış olursa olsun 50. madde uyarınca uygulama yapılabilecektir. Buna karşılık, 765 sayılı Yasanın 461. maddesinin söz konusu olduğu durumlarda, 50. maddenin uygulanma olasılığı bulunmamaktadır.
“Sınırın aşılması” ile ilgili olarak; 5237 sayılı Yasada yer alan düzenleme, 765 sayılı Yasadakinden oldukça farklıdır:
5237 sayılı Yasanın sınırın aşılmasını düzenleyen 27. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.” Yasa maddesinin ve gerekçenin aksine öğretide kabul edilen ve özellikle de Prof. Dr. İzzet Özgenç tarafından savunulan görüşe göre, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması” ibaresini “Hukuka uygunluk hallerinde sınırın aşılması” olarak anlamak gerekir. Zira, 5271 sayılı CYY.nın hüküm türlerini düzenleyen 223. maddesinin sistematiği de bu anlayışı desteklemektedir.
Diğer taraftan, 5237 sayılı TCY.nın 27. maddenin 2. fıkrasında, “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmek suretiyle, bu fıkranın uygulama alanı “meşru savunma” ile sınırlandırılmıştır.
Yeni sistemde, başlıca dört hukuka uygunluk nedeninden bahsedilmektedir. Bunlar;
• meşru savunma,
• hakkın kullanılması,
• kanunun emrini ifa ve
• ilgilinin rızasıdır.
Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, bu durumda fail hakkında beraat kararı verilmesi gerekecektir.
Buna karşılık, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni değil, 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat hükmü” değil, Yasanın 27/1. maddesine göre indirimli ceza veya Yasanın 27/2. maddesine göre ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmelidir. Bu husus, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinden de açıkça anlaşılmaktadır.
Şu halde;
5237 sayılı TCK.nun 27/1 maddesinin uygulanabilmesi için;
• öncelikle bir hukuka uygunluk nedeni söz konusu olmalıdır.
• Failin, hukuka uygunluk nedenine ilişkin koşulların sınırlarını “kast olmaksızın” aşması da ikinci koşuldur. Dolayısıyla, 765 sayılı Yasanın 50. maddesinden farklı olarak sınırın kasten aşılması halinde bu madde uygulanamayacaktır.
• Yine, 765 sayılı Yasadaki durumdan farklı olarak, 5237 sayılı Yasada hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmemiş olan “zorunluluk hali” için de bu maddenin uygulanma şansı bulunmamaktadır.
5237 sayılı Yasanın 27/2. maddesinin uygulanabilmesi için;
• Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
• Saldırıya ilişkin koşulların var olması,
• Savunmaya ilişkin koşullardan “ölçülülük” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
• “Sınırın aşılmasının” mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi,
Gerekmekte olup, tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile ceza verilmeyecektir.
Bu durumda; kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru müdafaada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur.Zira, kişi sırf maruz kaldığı saldırının tesiriyle, “heyecan, korku ve paniğe” kapılarak meşru müdafaanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık; sırf saldırının etkisiyle değil de, (velev ki saldırıdan kaynaklanmış olsa dahi) öfke ve gazap gibi nedenlerle sınırı aştığında ise aynı korumadan faydalanamayacaktır. Başka bir deyişle, sınırın aşılması konusunda failin o anda içinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda göz önünde tutmak lazımdır. Yani, failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir saldırının def’inden ziyade, kin duygusunu tatmine yönelik ise “meşru savunmanın” sınırlarını aşma değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Sanık/Şüpheli ve Mağdur/Müşteki Açısından Hukuki Süreç
1. Şüpheli/Sanık Açısından
- Meşru savunma veya zorunluluk hali iddiası somut delillerle (kamera görüntüsü, tanık, adli rapor) desteklenmelidir.
- Saldırının orantılı şekilde defedildiği savunmada özellikle vurgulanmalıdır.
- Sınırın aşılması söz konusuysa, heyecan, korku veya telaş nedeniyle gerçekleştiği açıklanmalıdır.
- Bu süreçte mutlaka ceza hukuku alanında uzman bir avukattan destek alınmalıdır.
2. Mağdur/Müşteki Açısından
- Maruz kalınan saldırı veya zararın belgelenmesi (sağlık raporu, kamera kaydı, tanık beyanı) önemlidir.
- Failin meşru savunma iddiasının orantısızlık veya saldırının sona ermiş olması yönünden çürütülmesi gerekir.
- Mağduriyetin giderilmesi için maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir.
- Bu aşamada da uzman bir ceza avukatından hukuki destek alınması hayati önem taşır.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
1. Meşru savunmada saldırının başlamış olması şart mıdır?
Hayır. Gerçekleşmesi muhakkak olan saldırılara karşı da meşru savunma mümkündür.
2. Malvarlığına karşı saldırıda meşru savunma uygulanabilir mi?
5237 sayılı TCK’da “herhangi bir hak” ifadesi kullanıldığından, malvarlığı hakları da korunmaktadır.
3. Sınırın kasten aşılması halinde indirim uygulanır mı?
Hayır. TCK m.27/1 sadece kast olmaksızın aşma hallerinde uygulanır.
4. Korku ve telaş nedeniyle sınır aşılırsa sonuç ne olur?
Fail hakkında ceza verilmez (TCK m.27/2).
5. Zorunluluk hali ile meşru savunma arasındaki fark nedir?
Meşru savunmada bir insan saldırısı, zorunluluk halinde ise doğa olayı veya başka bir tehlike söz konusudur.
Sonuç
Meşru savunma ve zorunluluk hali, bireyin temel haklarını koruma amacıyla tanınan önemli hukuka uygunluk nedenleridir. Ancak bu kurumların koşulları dikkatle değerlendirilmelidir. Özellikle sınırın aşılması durumunda, failin ruh hali ve eylemin orantısı büyük önem taşır.
Hem şüpheli/sanık hem de mağdur/müşteki açısından doğru hukuki stratejinin belirlenmesi için alanında uzman ceza avukatından profesyonel yardım alınması hak kayıplarını önleyecek ve adil bir yargılama sürecine katkı sağlayacaktır.

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.