Hukuki Makaleler

Mahsup (tutukluluk veya gözaltında geçen sürelerin cezadan indirilmesi): Ankara, Ceza Hukuku – Avukat Necmettin İlhan

Mahsup

Madde 63- (1) Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün beşyüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.

TCK m.63 Mahsup: Tutukluluk Süresinin Ceza Mahkûmiyetinden İndirimi

Özet
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 63. maddesi, hüküm kesinleşmeden önce geçirilen tutukluluk veya şahsi hürriyeti sınırlayan diğer sürelerin, hükmolunan hapis cezasından indirilmesini düzenlemektedir. Bu düzenleme, suçluluğu henüz kesinleşmemiş kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması nedeniyle ortaya çıkan haksızlıkları gidermeyi amaçlayan, hukukî ve anayasal temellere dayalı bir kurumdur. Makale, mahsup kurumunun tarihsel gelişimi, hukuki niteliği, uygulama koşulları, şüpheli/sanık ve mağdur açısından etkileri ile güncel yargı kararları ve uygulama pratiklerini ele almaktadır.

Anahtar Kelimeler: Mahsup, TCK m.63, tutukluluk, şahsi hürriyeti sınırlama, ceza infazı, adlî para cezası, şüpheli hakları, mağdur hakları


1. Giriş

Ceza hukukunda mahsubun temel amacı, hüküm kesinleşmeden önce geçirilen tutukluluk veya şahsi hürriyeti sınırlayan sürelerin, mahkûmiyet süresinden indirilerek, suçluluğu henüz kesinleşmemiş kişilerin özgürlüklerinden kaynaklanan haksızlıkların giderilmesidir. Bu ilke, hem 765 sayılı Ceza Yasası (m.40) hem de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (m.63) tarafından benimsenmiş ve zorunlu mahsubun uygulanması öngörülmüştür (İçel, 2018; Centel, 2016).


2. Mahsup Kurumunun Hukuki Niteliği ve Amacı

Mahsup, yalnızca cezanın hafifletilmesi değil, anayasal düzeyde güvence altına alınmış kişisel özgürlüklerin korunmasını sağlayan önleyici bir mekanizmadır. Bu mekanizma, özellikle tutukluluk sırasında kişi henüz suçlu bulunmamışsa ortaya çıkan haksızlığı telafi etmeyi amaçlar.

  • Hukuki Temel: Hüküm kesinleşmeden önce geçirilen tüm özgürlüğün kısıtlanması süreleri, ceza mahkûmiyetinden indirilecektir.
  • Uygulama Zorunluluğu: Yargıcın görevi, mahsubun uygulanması için gerekli koşulların varlığını tespit etmek ve hesaplamada hata yapılmadığını denetlemektir.

3. Mahsubun Kapsamı ve Uygulama Koşulları

3.1. Hüküm Kesinleşmeden Önceki Tutukluluk Süresi

TCK m.63 uyarınca mahsuba konu olan süre yalnızca mahkûmiyet hükmüne özgü tutuklulukla sınırlı değildir; tüm şahsi hürriyeti sınırlayan durumları kapsar. Bu, eski 765 sayılı Yasanın 40. maddesinin “mevkufiyet” kavramından daha geniş bir yorumdur.

3.2. Diğer Suçlar Nedeniyle Tutukluluk

Tutukluluk süresinin mahsubu için, sanığın tutuklu kaldığı suçun mahkûmiyetle sonuçlanması şart değildir. Önemli olan, mahsuba konu olacak mahkûmiyet hükmünden önce suçun işlenmiş olmasıdır.

Örnek:
Bir kişi, suç A nedeniyle tutuklanmış, daha sonra suç B nedeniyle mahkûmiyet almışsa, suç A nedeniyle geçen tutukluluk süresi suç B cezasından indirilir.

3.3. Süre Hesaplamasında Dikkat Edilecek Noktalar

  • Tutukluluk süresinin mahkûmiyet süresini aşması durumunda, aşan süre adlî para cezasına çevrilir.
  • Birden fazla suçta cezaların içtima edilmesi durumunda, mahsuba konu süre hangi suça ait olursa olsun hükümlülükten düşülür.

4. YARGITAY UYGULAMASI

Mahsup konusunda, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Ceza Yasamızın 40. maddesinin 1. fıkrasındaki, hüküm kesinleşmeden önce meydana gelen tutukluluğun ceza mahkûmiyetlerinden indirileceği ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 63. maddesindeki; “Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir.” şeklindeki hükümler ile, her iki yasada da mahsubun mecburiliği (hukukî) sistemi kabul edilmiş,  benzer düzenlemelere 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasının 177 ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasasının 251/1 maddelerinde de yer verilmiştir. Bu sisteme göre, mahkûm kusuru ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi zorunludur. Bu sistemde yargıcın görevi, indirim yapılması için gerekli yasal koşulların doğup doğmadığını kontrol, doğmuş ise yapılan indirimin hesabında hata yapılıp, yapılmadığını denetlemekten ibarettir. Mahsubun hukuki esası hakkında, bu kurumun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmakta ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul edilen hukuki bir kurumdur.

Ancak 765 sayılı Yasanın 40. maddesindeki mevkufiyet (tutukluluk), teknik anlamda, tutuklama müzekkeresine dayanılarak özgürlüğün sınırlandırılması anlamında dar yorumlanmayıp, “bir suç dolayısıyla suçlunun hürriyetinin sınırlandırılması mahiyetinde ve o maksatla geçirdiği süre” şeklinde geniş yorumlanmalı, yasalarda aksine bir düzenlemenin bulunmadığı hallerde, (örneğin CYUY.nın 404/2. maddesi) kesin hükümden önce sanığın özgürlüğünün sınırlandırılması sonucunu doğuran tüm süreler şeklinde anlaşılmalıdır. Nitekim bu husus, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 11.10.1993 gün ve 103-101 sayılı kararında, “işlenen bir suç sebebiyle maruz kalınan her türlü özgürlüğü kısıtlayıcı sürelerin, niteliğine bakılmaksızın hükümlülük süresinden indirilerek cezanın infazının yapılması gerekmektedir.” şeklinde açıklanmış,  1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 63. maddesinde de, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş sürelerin, hükmolunan hapis cezasından indirileceği hükme bağlanmakla, yargısal kararlarda vurgulanan hususlar yasal bir temele oturtulmuştur.

Görüldüğü gibi, 765 sayılı Yasanın 40 ve benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Yasanın 63. maddeleri uyarınca, mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğuran  tüm süreler ceza mahkûmiyetinden indirilecektir.

 Tutuklu kalınan sürenin mahkûmiyetten mahsup edilebilmesi için,  tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkûmiyete ait olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir.

Bu husus Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; bir şahsın çeşitli suçlarının bir mahkemede birleştirilerek bir hükme bağlanması veya ayrı ayrı bakılarak hükümlerin usulün 403. maddesi hükmüne göre birleştirilmesi halleri, cezanın infazı bakımından farksız olup, birlikte hükme bağlanan iki suçtan birinden beraat diğerinden mahkûmiyetine karar verildiği halde, beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kalmış olduğu sürenin mahkûm olduğu ceza süresine mahsubu gerektiği gibi, ayrı ayrı hükümlerle birinden beraet ve diğerinden mahkûmiyet halinde dahi cezanın infazında –beraat kararı ister evvel, ister sonra olsun- beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kaldığı sürenin ceza süresine mahsubu gerekeceği, birden fazla suçlarda cezaların birleştirilmesi ve sonuçta bir hüküm infaz edilmesi, kesin hükümden önce tutuklu olarak geçen sürenin hangi suça ait olursa olsun mutlak surette mahkûm olduğu ceza süresinden indirilmesinin Ceza Yasasının 40. maddesi ve içtimaı hükümlerinin zorunlu sonucu olduğu, ancak beraat hükmü kesinleştikten sonra işlenmiş olan suçtan verilen mahkûmiyetin, beraatle sonuçlanan suçtan dolayı tutuklu kalınan süreden indirilemeyeceği, beraat eden şahsın, beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kaldığı sürenin-beraat kararı kesinleşmeden önce- işlemiş olduğu diğer suç için verilen ceza süresinden mahsup edileceği, şeklinde karara bağlanmıştır.

Ancak; İçtihadı Birleştirme Kararına  konu olayda, bir suçtan beraat, diğer suçtan  ise mahkûmiyet kararı verilmiş olması nedeniyle, sanığın daha önce işlediği suç nedeniyle tutuklu kalınan sürelerin mahsubu için,  tutukluluğa konu soruşturmanın sonuçlanmasına gerek bulunup bulunmadığı ve  tutuklu kalınan suça ilişkin davanın beraatle sonuçlanması gerekip gerekmediği yönündeki düşünceler zaman içinde farklı uygulamalara yol açmış ise de,  “tutukluluğun mahsubunda, tutuklu kalınan suçtan verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suç yada suçların işlenmesinin yeterli olduğu, tutuklu kalınan suçun beraat veya mahkûmiyetle sonuçlanmasının gerekmeyeceği” , “İçtihadı Birleştirme Kararında her ne kadar mevkuf kalınan suçtan beraet etmiş olma esas alınmışsa da, bu karara hakim olan mantık ve hava beraetin mutlak bir şart olarak kabul edildiğini göstermemekte olup, bu karara mevzuu davanın beraetle neticelenmesinden ibarettir.”

Öğretide de “içtima hükümlerinin uygulanmasının olanaklı bulunduğu bir aşamada bir kimsenin işlediği iki suçtan biri nedeniyle tutuklu kaldığı sürenin, diğer bir suçtan dolayı verilen mahkûmiyet hükmünden indirilmesi için, tutuklama kararının mahkûmiyete neden olan suç nedeniyle verilmiş olması gerekmediği gibi, aynı nitelikte bulunması da zorunlu değildir. Önemli olan her iki suçun içtimaının mümkün olduğu bir zamanda işlenmiş olmasıdır. Davaların birleştirilmiş olması veya ayrı ayrı görülmesinin bir önemi bulunmadığı gibi, tutuklamaya neden olan soruşturmanın sonuçlanmış olmasına da gerek yoktur,” şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılmış bulunan 765 sayılı Yasanın 40 ve yine aynı tarihte yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Yasanın 63. madde hükümlerinin benzer düzenlemeleri içermesi nedeniyle, halen mahsup konusunda geçerliliğini koruyan 06.03.1940 gün ve 5-68 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, bu karardaki ilkeler doğrultusunda gelişen yargı kararları ve öğretideki görüşler birlikte değerlendirildiğinde, mahsuba karar verilmesi için, tutuklu kalınan suçtan dolayı verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suç veya suçların işlenmiş olması, tutuklamaya neden olan suçta tutuklu kalınan sürenin ikinci suç nedeniyle verilen cezadan fazla olması veya ikinci suçun beraetle sonuçlanması gerekmektedir. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesi olup, bunun da temel nedeni, sanığın daha önceden  tutuklu kaldığı süreye güvenerek, yeniden bir suç işlemesine engel olmak düşüncesidir.

Yine çeşitli hukuk sistemlerinde, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkların giderilmesi için mahsup dışında da başka hukuki çareler getirilmiş ve ülkemiz hukukuna da gerek 466 sayılı Yasa ile gerekse 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın  Yedinci Bölüm, 141 vd. maddelerinde,  “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlığı altında, uğranılan zararların tazmini yönünde bir takım kurallara yer verilmiş ve ayrıca Anayasa’nın 19. maddesinde yasaya aykırı olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılanların uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre Devletçe ödeneceği belirtilmiş ise de, bu hükümler, uğranılan zararların başka bir biçimde tazmininin olanaklı bulunmadığı hallerde geçerlidir. Nitekim bu husus 5271 sayılı Yasanın 144. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde dolaylı bir anlatımla, “Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler”in tazminat isteyemeyecekleri şeklinde belirtilmiştir. Görüldüğü gibi uğranılan haksızlığın daha etkin bir biçimde yerine getirilmesine uygun yasal çareler bulunduğunda öncelikle bu yolla haksızlığın giderilmesi, yasanın dayandığı sistemin temel amacını oluşturmaktadır.

5. Şüpheli/Sanık Açısından Mahsup

  1. Tutukluluk süresinin ceza mahkûmiyetinden indirileceğini bilmek, savunma stratejisini etkiler.
  2. Mahsubun hesaplanmasında hata veya eksiklik olması halinde, itiraz hakkı saklıdır.
  3. Hukuki süreç boyunca bir ceza avukatından destek almak, sürecin doğru yürütülmesi açısından kritik öneme sahiptir.

6. Mağdur/Zarar Gören Açısından Mahsup

  • Mahsubun mağdura doğrudan bir etkisi yoktur; ancak mahsubun doğru uygulanması, infaz sürelerinin gerçekçi biçimde belirlenmesini sağlar.
  • Mahsubun dışında, haksız özgürlük kısıtlaması nedeniyle zarar görenler, 5271 sayılı CMK kapsamında tazminat talebinde bulunabilirler.

7. Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

Soru 1: Tutukluluk süresi sadece mahkûmiyet ile sonuçlanan suçlar için mahsup edilir mi?
Cevap: Hayır. Mahsubun uygulanması için, tutukluluk süresinin mahkûmiyetle sonuçlanması şart değildir; önemli olan mahkûmiyet hükmünden önce suçun işlenmiş olmasıdır.

Soru 2: Birden fazla suçtan hüküm giymem halinde tutukluluk süresi nasıl hesaplanır?
Cevap: Tutuklu kalınan süre, hangi suçtan kaynaklandığına bakılmaksızın hükümlülükten indirilir ve içtima hükümleri uygulanır.

Soru 3: Mahsubun hesaplanmasında hata olduğunu düşünüyorsam ne yapabilirim?
Cevap: Mahkeme kararına itiraz edebilir ve alanında uzman bir ceza avukatından destek alabilirsiniz.

Soru 4: Mahsubun mağdura etkisi var mıdır?
Cevap: Mahsubun doğrudan mağdura etkisi yoktur; ancak doğru infaz sürelerinin belirlenmesi mağdur haklarının korunmasına dolaylı katkı sağlar.


7. Sonuç ve Öneriler

TCK m.63, ceza hukuku sisteminde adaletin sağlanması açısından kritik bir düzenlemedir. Mahsup, hem suçluluğu kesinleşmemiş kişilerin haksız özgürlük kısıtlamalarını telafi eder hem de ceza infazının gerçekçi ve hukuka uygun şekilde yürütülmesini sağlar.

Öneriler:

  • Şüpheli/sanıklar, tutukluluk sürelerinin doğru şekilde mahsup edildiğinden emin olmak için hukuki destek almalıdır.
  • Mağdurlar, mahsubun doğrudan etkisi olmasa da tazminat ve diğer haklarını takip etmelidir.
  • Mahkeme ve infaz sürecinde uzman ceza avukatlarının rolü kritik olup, hukuki stratejilerde rehberlik sağlar.

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir