
Elektronik Ortamda Düzenlenen İşe Giriş Bildirgesi ve Sahtecilik Suçunun Hukuki Analizi
Giriş
Son yıllarda dijitalleşmenin artmasıyla birlikte iş hayatında ve kamusal işlemlerde elektronik belgelerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu bağlamda, e-bildirge (elektronik işe giriş bildirgesi) gibi elektronik belgelerin hukuki niteliği ve sahtecilik suçunun kapsamı tartışmalı hâle gelmiştir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin kararları, elektronik belgelerin sahtecilik suçunun maddi konusu olup olmayacağına dair önemli bir rehber niteliğindedir. Bu makalede, elektronik belgelerin hukuki niteliği, sahtecilik suçları ile ilişkisi ve tarafların (şüpheli, sanık, mağdur) hukuki hakları ele alınacaktır.
Elektronik Belgelerin Hukuki Niteliği
1. Belge Kavramı ve Geleneksel Anlamı
Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında sahtecilik suçunun maddi konusu “belge” olarak tanımlanmıştır (TCK, m. 204). Yargıtay’ın içtihatları ve TCK gerekçeleri doğrultusunda belge;
- Taşınır bir şey üzerine yazılmış olmalı,
- Yazının belli bir kişiye ait olduğu anlaşılmalı,
- Hukuki değer taşıyan içeriğe sahip olmalı ve hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmalıdır.
Bu çerçevede, kağıt üzerinde yazılı olup anlaşılır bir irade beyanı içermeyen materyaller belge niteliği taşımaz.
2. Elektronik Belge ve Veri
Elektronik belgeler, kağıt belgelerden farklı olarak verilerin bir araya gelmesiyle oluşur.
- 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’na göre veri, “elektronik, optik veya benzeri yollarla üretilen, taşınan veya saklanan kayıtlar” olarak tanımlanır (m. 3/a).
- Elektronik belgeler, hukuken anlamlı ve önemli bir bütün oluşturan veri setleridir.
- Güvenli elektronik imza ile imzalanan belgeler, elle atılan imza ile aynı hukuki sonucu doğurur (Elektronik İmza Kanunu, m. 5).
3. İşe Giriş Bildirgesinin Hukuki Niteliği
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (m. 100) ve ilgili yönetmeliklerde, SGK tarafından elektronik ortamda hazırlanan belgelerin resmi belge olarak geçerli olacağı belirtilmiştir. Ancak işverenin kendi yetkisi ile e-bildirge sistemine veri girişi yapması, tek başına hukuki sonuç doğurmaya elverişli bir belge oluşumunu sağlamaz. Dolayısıyla, e-bildirge, resmi belge niteliğinde kabul edilmemektedir.
Sahtecilik Suçunun Elektronik Belgeler Açısından Değerlendirilmesi
1. Resmi Belgede Sahtecilik
TCK m. 204 uyarınca resmi belgede sahtecilik suçu için, belgenin resmi bir görevli tarafından düzenlenmiş olması gerekir. İşe giriş bildirgesi, yukarıda açıklandığı gibi resmi belge niteliğinde olmadığından, sanığın eylemi bu suçun maddi konusunu oluşturmaz.
2. Özel Belgede Sahtecilik
TCK m. 207’ye göre özel belgede sahtecilik, belgenin sahte olarak düzenlenmesini kapsar. Ancak içerik sahteciliği (fikri sahtecilik) bu kapsama girmez. E-bildirgeye ilişkin veri girişindeki gerçek dışı bilgiler, özel belgede sahtecilik suçunu oluşturmaz.
3. Resmi Belgede Yalan Beyan
TCK m. 206 uyarınca resmi belgeyi düzenlemeye yetkili kamu görevlisine yalan beyanda bulunmak suç teşkil eder. E-bildirgeye girilen verilerin muhatabı resmi görevli olmadığından ve belge resmi belge niteliğinde olmadığından bu suç da oluşmamaktadır.
4. Sistemdeki Verileri Bozma veya Değiştirme Suçu
TCK m. 244/2 uyarınca sisteme veri yerleştirme veya mevcut verileri değiştirme suçunun oluşması için, verilerin hukuka aykırı bir şekilde sisteme yerleştirilmesi gerekir. Somut olayda sanığın, yetkili şifre ile hukuka uygun sisteme giriş yapması nedeniyle suç unsurları oluşmamıştır.
5. YARGITAY 11. CD. UYGULAMASI
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Esas No : 2018/6165 Karar No : 2021/2805
Sanığın şirketin yetkili temsilcisi olarak, e-bildirge ile elektronik ortamda içeriği sahte işe giriş bildirgesi düzenleyip iş yerinde çalışmayan kişileri sigortalı olarak göstermek suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında;
Somut olaya bakıldığında, öncelikle elektronik ortamda verilen işe giriş bildirgesinin Türk Ceza Kanunu kapsamında sahtecilik suçunun maddi konusu olan “belge“ niteliğinde olup olmadığını değerlendirmek gerekecektir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 339 ve devamı maddelerinde düzenlenen sahtecilik suçlarında suçun maddi konusu, üzerinde sahtecilik yapılan “varaka” ve “evrak” olarak tanımlanmış iken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204 ve devamı maddelerinde “belge”den bahsedilmiş, ancak tanımı yapılmamıştır. Maddenin gerekçesinde ise;
“Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.
Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.
Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir.
… Gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir.
… Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.
Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
… Her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir.” denilerek uygulamaya yol göstermek amaçlanmıştır.
Buna karşılık, belge ile ilgili başkaca yasal düzenlemelerin gerçekleşmesi, gelişen toplumsal yaşam ile özel ve kamudaki yazışmaların elektronik ortamda yapılıyor olması, sonuç olarak “belge” kavramının yeniden yorumlanmasını gerektirmiştir. Esasen Türk Ceza Kanunu’nun TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında, belge kavramının tanımlanması tartışması yapılmıştır. Bu görüşmelerde, belgenin tanımlanmasının uygulamaya bir süre sonra dar gelebileceği vurgulanmış, bu tanımın uygulamacılar tarafından yapılmasının uygulamayı rahatlatacağı ve maddi gerçeğe ulaşmada kolaylık sağlayacağı belirtilmiştir.
Hâlihazırda kanun koyucu da birçok yasada, güvenli elektronik imza ile imzalanan bilişim sistemindeki verilerin belge hükmünde olduğunu kabul ederek, belgenin kapsamını genişletme eğilimindedir.
Genel olarak sahtecilik suçunun maddi konusu olan belgenin;
a) Taşınır şey üzerine yazılması,
b) Yazının belli bir kimseye ait olması (düzenleyenin belli olması),
c) Hukuki değer taşıyan içeriğe sahip ve (hukuki bir vakayı veya bir hakkı ispata elverişli bulunması) hukuki sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
Yargıtay da belgeyi, “Hukuki hüküm ifade eden bir hakkın doğmasına ve bir olayın ispatına yarayan yazı” olarak tanımlamıştır.
Elektronik belgeyi incelediğimizde ise; öncelikle bu belgenin içeriğini oluşturan “veri“ kavramındaki düzenlemelere bakmak gerekir.
5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 3/a maddesinde veri; “elektronik, optik veya benzeri yollarla üretilen, taşınan veya saklanan kayıtlardır.” denilmiş; 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 2/1-k maddesinde ise, veri “bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değer” olarak tarif olunmuştur.
Elektronik belge; elektronik verilerin bir araya gelerek hukuken anlamlı ve önemli bir bütün oluşturmasına denilmektedir. Kâğıt belgeler, üzerlerindeki yazı ve işaretlerin taşıyıcısı iken; elektronik belgeler, elektronik verilerin taşıyıcısıdırlar. Elektronik belgelerin geleneksel anlamdaki belgelerden farkları, doğrudan algılanabilir olmamalarıdır. Elektronik verilerin algılanabilmesi için, bilgisayar veya benzeri yardımcı araçlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Ayrıca, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5. maddesindeki “Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur. Kanunların resmî şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukukî işlemler ile banka teminat mektupları dışındaki teminat sözleşmeleri, güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilemez.“ hükmü uyarınca, istisnalar dışında güvenli elektronik imza ile ıslak imzanın aynı hukuki değere sahip oldukları belirtilmiştir.
Güvenli elektronik imza ile oluşturulan veya ilgili mevzuatında imza zorunluluğu olmayan ancak düzenleyeni belli olan (5258 sayılı Kanunun 5/3. maddesindeki düzenleme gibi veya işaret, mühür, etiket, amblem ya da hologramın yeterli olduğu belgeler) ve hukuki değer taşıyan içeriğe sahip olup hukuki sonuç doğurmaya elverişli elektronik verilerin, kanun hükmüyle “Belge” olarak nitelendirilmesi koşuluyla sahtecilik suçunun maddi konusu olarak kabulü, örneğin Türk Borçlar Kanunu’nun 15/1. maddesi, Türk Ticaret Kanunu’nun 1526. maddesi, İcra İflas Kanunu’nun 8/a. maddesi, 5271 sayılı CMK’nin 38/A. maddesi ile 6100 sayılı HMK’nin 199 ile 445. maddeleri kapsamında, UYAP sistemi ve diğer elektronik ortamlarda oluşturulan elektronik belgeleri ceza kanunu koruması altına alacaktır. Bu kabul kanunilik ilkesi ile çelişmeyeceği gibi, sahtecilik suçunun koruduğu hukuki yarar olan belgelerin gerçekliğine ilişkin kamu güveninin sarsılmasını da önleyecektir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu‘nun 24/01/2017 tarih ve 2016/21-1065 E.-2017/27 K. sayılı kararında; ”… sanıkların gerçeğe aykırı şekilde oluşturdukları ödeme listelerini elektronik imzayla imzalamaksızın sanık K.U.‘ya ait e-posta adresinden bankaya gönderdikleri olayda;… e-posta adresinden bankaya gönderilen ödeme listelerinin elektronik imza ile imzalanmamış olması nedeniyle resmi belge niteliğinde bulunmaması karşısında, sanıklara atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunun unsurlarının oluşmadığı…’’ görüşüyle elektronik imza ile imzalanmayan elektronik verilerin belge niteliğinde olmadığını ve sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmadığını savunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu “İşe Giriş Belgesi”nin niteliği olduğundan, bu konuyu 5510 sayılı Kanun’un 100. maddesi ve TCK’nin 204. maddesi ile birlikte değerlendirmek gerekir;
5510 sayılı Kanunun 100. maddesi ile ilgili yönetmeliklerde, Kurumun bilgi ve belge isteme hakkı ile Kurumca istenecek her türlü bilgi ve belgeyi sürekli veya belirli aralıklarla Kuruma verme, elektronik ortamda görüntülenmesini sağlama ve görüntülenen bu bilgilerin güvenliğinin sağlanması ile ilgili yükümlülükler düzenlenmiştir.
İşe giriş bildirgesi açısından bakıldığında ise; bu bildirgeyi verme yükümlülüğünün sisteme giriş izni olanlar tarafından elektronik ortamda ve hangi zamanlarda verilmesi gerektiğine ait hükümler de bu düzenlemelerde mevcuttur.
Uygulamada Sosyal Güvenlik Kurumu elektronik ortamda verilen bu bildirgeleri, oluşturduğu kriterler çerçevesinde elektronik ortamda denetlediğinden, “İşe giriş bildirgesi“ verildikten sonra hiç bir denetim yapılmadan SGK kayıtlarını değiştiren bir beyan türü niteliğine haiz bulunmayıp, bildirgeye ilişkin verilerin sisteme girilmesinin tek başına hukuki sonuç doğurmaya elverişli bulunmadığı gözetilmelidir.
5510 sayılı Kanunun 100. maddesinin 3. fıkrasında, “Kurum, …. bu kanunun uygulaması ile ilgili işveren, sigortalı ve diğer kurum kuruluş ve kişilerin talepleri üzerine veya re’sen düzenleyeceği her türlü bilgi ve belgeyi bilgi işlem ortamında oluşturmaya, bu şekilde hazırlanacak olan bilgi ve belgelerin sadece İnternet ve benzeri iletişim ortamından ilgili kişilere verilmesini kararlaştırmaya yetkilidir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerlidir.” düzenlemesi mevcuttur. Bu düzenlemeye göre, resmi belge olarak geçerli olan belgelerin Kurum tarafından re’sen veya talep üzerine düzenlenen belgeler olacağı izahtan varestedir ve yönetmelik düzenlemeleriyle Kanunun bu kabulü genişletilemez. Dolayısı ile “İşe giriş bildirgesi”nin bu Kanunla resmi belge sayılması gibi bir düzenleme söz konusu değildir.
Somut olayda, şirket yetkili temsilcisi olan sanık tarafından SGK’nin sistemine hukuka uygun şekilde şifre yetkisi ile elektronik imza kullanılmaksızın, e-bildirge içeriğine doğru olmayan bilgileri girme eyleminin TCK’nin 204/1. maddesindeki ”Resmi Belgede Sahtecilik” suçunu oluşturacağı iddiası ile dava açıldığından, bu vasıflandırma yönünden yapılan değerlendirmede ; resmi belgenin kamu görevlisi veya hukuken yetkili kabul edilen görevli tarafından kanun gereğince yerine getirdiği kamu görevine dayanılarak düzenlenmesinin gerekmesi ve “İşe Giriş Bildirgesi”nin resmi belge sayılması gibi bir kanuni düzenlemenin de bulunmaması karşısında; bu koşulları taşımayan sanığın eylemi atılı suçun maddi konusuna ve tipikliğine uymadığından, resmi belgede sahtecilik suçunun oluşmadığı anlaşılmıştır.
Dava konusu eylemle ilgili olarak, özel belgede sahtecilik suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 207. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede;
“Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.“ hükmüne göre; madde içeriğinde, gerçeğe aykırı belge düzenlemek olarak tanımlanan içerik sahteciliğine (fikri sahtecilik) yer verilmediği, yalnızca “Belgeyi sahte olarak düzenleme” hareketine yer verildiği görülmüştür.
İçerik sahteciliğinde; belgeyi düzenleyen olarak görünen kişi gerçek olduğu halde, belgenin içeriği gerçeğe aykırıdır. Madde metninde, özel belgenin sahte olarak düzenlenmesi ve kullanılması hareketlerine yer verilmiş ve bu husus madde gerekçesinde açıklanırken; “Özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.” ifadesiyle de, eylemin yalnızca maddi sahteciliği kapsadığı belirtilmiştir. Buna göre, düzenleyenin imzası gerçek olmakla birlikte salt yalan beyanı içeren özel belgeler, açıklanan ve unsurları gösterilen özel belgede sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmamaktadır.
Bu nedenle özel belgede sahtecilik suçu açısından, madde içeriğinde fikri sahteciliğin cezalandırıldığına ilişkin bir düzenleme de bulunmaması ve elektronik ortamda verilen işe giriş bildirgesinin sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturan “belge“ niteliğini haiz olmadığının kabulü karşısında, özel belgede sahtecilik suçu da oluşmayacaktır.
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 206. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede;
Madde metininde, “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” düzenlemesi mevcut olup, anılan hükümle resmi belgeyi düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yalan bildirimde bulunulması eylemi cezalandırılmıştır.
Bu suçun oluşması için; resmi belgeyi düzenlemeye yetkili ve aynı Kanunun 6. maddesindeki tanıma uyan kamu görevlisinin failin açıklamalarına dayanarak, bu beyanı araştırma yükümlülüğü de olmaksızın, resmi belgeyi düzenlemesi gerekir.
Ayrıca kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunlu ise; bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlendiğinde kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin bu beyanını içeren belge ispat aracı olarak da kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu bakımından; somut olayda, sanığın elektronik ortamdaki beyanının muhatabı olarak TCK’nin 6. maddesindeki tanıma uyan bir kamu görevlisi bulunmadığı gibi, iddianamedeki anlatıma göre ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01/04/2014 tarih ve E.-2014/153 K. sayılı kararına göre, bu beyan sonucunda düzenlenen, öz ve biçimsel unsurları tam olan bir resmî belge de bulunmadığından, sanığın eyleminin bu suçu oluşturmadığı kabul edilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 244/2. maddesinde yer alan sistemdeki verileri bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu yönünden yapılan değerlendirmede ise;
Türk Ceza Kanunu’nun 244/2. maddesi “Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.“ şeklinde olup, maddenin gerekçesiyle birlikte yorumlanmasında;
Mala zarar verme suçunun özel bir biçimi olarak düzenlenen bu suç ile var olan sistem ve sistemdeki verilerin korunması, hem sistemin hem de sistem içerisindeki verilerin zarar görmemesi amaçlanmıştır, ancak sistemdeki verilere zarar verme dışında bu maddede tehlike suçu olarak nitelendirilebilecek iki seçimlik hareket daha düzenlenmiştir. Bunlar, sisteme veri yerleştirmek veya sistemdeki mevcut verilerin başka yere gönderilmesidir. Sistemdeki verilere müdahale niteliğindeki bu eylemleri gerçekleştiren kişiyi (faili) tespit için ise; mülkiyet, tasarruf ve kullanım yetkisine bakmak gerekecektir.
Sisteme veri yerleştirme suçunun oluşması için; hukuka aykırı olarak girilen sisteme, veri sağlayıcısı tarafından izin verilmeyen şekilde veri girişi yapmak ya da veri taşıma araçları ile yükleme yapmak gerekir. Fail ise açıklandığı gibi veriler üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmayan, sisteme hukuka aykırı olarak giren kişidir.
Somut olayda; şirketin yetkili temsilcisi olan sanığın, katılan kurum ile aralarındaki sözleşmeye istinaden kurumun verdiği şifreyle sisteme hukuka uygun şekilde girerek, e-bildirge içeriğine doğru olmayan verileri yerleştirmesi sonucu kuruma elektronik ortamda gerçek olmayan bir beyanı iletmekten ibaret eyleminde, atılı suçun açıklandığı üzere unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenlerle tebliğnamedeki bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamada yüklenen fiilin Kanunda suç olarak tanımlanmamış olmasına rağmen CMK’nin 223/2-a maddesi yerine, aynı Kanunun 223/2-e maddesi uyarınca hüküm kurulmuş ise de, sonuçta beraate hükmolunması isabetli bulunduğundan, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz nedenlerinin reddiyle, sonucu itibarıyla doğru olan hükmün ONANMASINA, 11/03/2021 tarihinde … oy çokluğuyla karar verildi.
6. Şüpheli, Sanık ve Mağdurların Hukuki Yaklaşımı
6.1. Şüpheli veya Sanıklar İçin Öneriler
- Eylemlerinin hukuki nitelendirmesini anlamak için alanında uzman ceza avukatından destek alınmalıdır.
- İddianamenin içeriğini dikkatle inceleyip, hangi suçtan yargılandığını net olarak belirlemek gerekir.
- Elektronik verilerin, sistem yetkisi ile girildiği durumlarda sorumluluk sınırlarını bilmek önemlidir.
6.2. Mağdurlar veya Suçtan Zarar Görenler İçin Öneriler
- Olayın resmi mercilere bildirilmesi, hukuki haklarının korunması açısından gereklidir.
- Elektronik belgelerle ilgili uyuşmazlıklarda delillerin toplanması ve hukuki geçerliliğinin araştırılması önemlidir.
- Uzman ceza avukatı ile iletişime geçerek, hukuki süreç ve dava açma hakkının belirlenmesi tavsiye edilir.
7. Sıkça Sorulan Sorular
Soru 1: E-bildirge sahtecilik suçu oluşturur mu?
Cevap: Hayır, işverenin sistemde yetkili şifre ile yaptığı veri girişi, resmi veya özel belge niteliğinde olmadığından sahtecilik suçunu oluşturmaz.
Soru 2: Elektronik belgeler resmi belge sayılabilir mi?
Cevap: Güvenli elektronik imza ile imzalanmış ve hukuki değer taşıyan belgeler resmi belge niteliğinde kabul edilebilir. Ancak SGK sistemine işveren tarafından yapılan veri girişi, resmi belge sayılmaz.
Soru 3: Yalan beyanda bulunmak suç teşkil eder mi?
Cevap: Bu suçun oluşması için, beyanın resmi belgeyi düzenlemeye yetkili kamu görevlisine yapılması gerekir. Şirketin kendi sistemine veri girişi bu kapsamda değildir.
Sonuç ve Hukuki Değerlendirme
Elektronik ortamda işveren tarafından yapılan e-bildirge girişleri, mevcut mevzuat ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde ne resmi ne de özel belge niteliğinde olduğundan, sahtecilik ve yalan beyanda bulunma suçlarının unsurlarını oluşturmaz. Ancak, hukuki risklerin doğru değerlendirilmesi ve hak kayıplarının önlenmesi için, şüpheli veya mağdurların mutlaka alanında uzman ceza avukatından hukuki danışmanlık alması gerekmektedir.

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.