Hukuki Makaleler

Taksir (unsurları, türleri, bilinçli taksir) (5237 sayılı TCK. madde 22): Ceza Hukuku, Ankara – Avukat Necmettin İlhan

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Taksir

Madde 22- (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.

(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.

(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

GEREKÇE:

Madde metninde taksire ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

Suçlar, kural olarak kasten işlenirler. Ancak, istisna en taksirle işlenen belli fiiller de kanunlarda suç olarak tanımlanmaktadır.

Taksirli suçların belirgin özelliği, icrai veya ihmali şekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanunî tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş olmasıdır. Fakat bu öngörmemenin, “gerekli dikkat ve özen” yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla ortaya çıkması gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için kanunda tanımlanmış olan neticenin gerçekleşeceği öngörülmemiştir.

Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kişisel yetenekleri göz önünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaşamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeşitli alanlarda kişilerin dikkat ve özenli davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır. İnşaat faaliyeti, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi ve trafik düzeniyle ilgili kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir.

Taksirli suçlarda fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak var olan dikkat özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır. Bütün bu yeteneklere sahip olmasına rağmen bu yükümlülüğe aykırı davranan kişi, suç tanımında belirlenen neticenin gerçekleşmesine neden olması durumunda, taksirli suçtan dolayı kusurlu sayılarak sorumlu tutulacaktır.

Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.

Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.

Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.

Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.

Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.

Bu düşünceler ışığında, Hükûmet Tasarısının “Taksirli suçlarda indirim” başlıklı 32. maddesi metinden çıkarılmış ve bunun yerine, 23. maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere iki fıkra eklenmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir hâlinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.

Örneğin Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve ailesi bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.

Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada yazılı suç bilinçli taksir hâlinde işlenirse ceza yarıdan üçte birine kadar indirilebilir.

Maddenin 765 sayılı TÜRK CEZA KANUNU’ndaki karşılığı

Madde 45 – Cürümde kastin bulunmaması cezayı kaldırır. Failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır.

Kabahatlerde kasıt sabit olmasa bile herkes kendi fiil veya ihmalinden mesuldür.

(Ek: 8/1/2003 – 4785/1 md.) Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza üçte bir oranında artırılır.

(Ek: 16/7/1964-501/1 md.) Yukarıdaki fıkralarda beyan olunan cezalar, kusurun derecesine göre sekizde birine kadar indirilebilir.

459/son fıkra:

(Ek: 16/7/1964 – 501/1 md.) Yukarıdaki fıkralarda beyan olunan cezalar, kusurun derecesine göre sekizde birine kadar indirilebilir.

AÇIKLAMALAR

I. TANIM

Kast, failin işlediği suçun neticesini doğrudan istemesi ya da mümkün olduğunu bilerek ve isteyerek neticenin gerçekleşmesini kabul etmesi durumudur. Ceza hukukunda kast, suçun işlenmesinde failin bilinçli ve iradi hareketini ifade eder.

Olası kast, failin neticenin gerçekleşmesini doğrudan istememesi, ancak neticenin ortaya çıkmasının mümkün olduğunu bilip buna razı olmasıdır. Yani fail, neticenin gerçekleşmesini önleyemeyeceğini veya gerçekleşme ihtimalini göze alarak hareket eder.

Bilinçli taksir ise failin, suçun kanuni tanımında belirtilen neticenin gerçekleşme ihtimalini öngörmesine rağmen, bu neticenin gerçekleşmesini istememesi ve bu ihtimale rağmen hareket etmesidir. Burada fail, sonucu önlemeye yönelik dikkat ve özeni göstermeyerek neticenin doğmasına sebebiyet verir.

Taksir, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi nedeniyle, suçun neticesini öngörmeyerek gerçekleştirmesidir. Taksir, genellikle bilinçsiz ihmali ifade eder.

II. TAKSİRİN UNSURLARI ve TÜRLERİ

Ceza hukuku bakımından bir fiilin taksirli olarak kabul edilmesi, belirli maddi ve manevi unsurların varlığına bağlıdır. Taksirin hem bilinçli hem de bilinçsiz şekillerinde bu unsurların varlığı aranır; ancak manevi unsur bakımından ayrışırlar. Bu bölümde öncelikle taksirli suçun unsurları açıklanacak, ardından bilinçli ve bilinçsiz taksir ayrımı üzerinde durulacaktır.

A. Taksirin Unsurları

  1. Hareketin Hukuka Aykırılığı ve Neticeye Yol Açması
    Taksirli suçlarda failin gerçekleştirdiği hareket, suç tipinde öngörülen neticeye neden olmalıdır. Bu netice, tipik olarak belirli bir sonucun gerçekleşmesi şeklinde kendini gösterir. Örneğin, dikkatsiz araç kullanımı sonucu bir kişinin yaralanması ya da ölmesi gibi. Hareketin, neticeyle nedensellik bağı içinde olması gerekir.
  2. Objektif Özen Yükümlülüğünün İhlali
    Taksirin en belirgin unsurlarından biri, objektif özen yükümlülüğünün ihlalidir. Bu yükümlülük, aynı koşullarda makul, dikkatli ve öngörülü bir kişinin göstermesi beklenen davranış standardını ifade eder. Failin davranışı bu standarttan sapıyorsa, dikkat ve özen yükümlülüğü ihlal edilmiş sayılır.
  3. Sonucun Öngörülebilir Olması
    Taksirli suçlarda gerçekleşen netice, failin somut koşullar altında öngörebileceği bir sonuç olmalıdır. Bu öngörülebilirlik, soyut değil; olayın şartlarına göre somut değerlendirmeye tabi tutulur. Öngörülebilir olmayan bir sonuç, failin kusurunu ortadan kaldırabilir.
  4. Neticenin Öngörülmemiş Olması (Manevi Unsur)
    Taksirli suçlarda fail, neticeyi istememekte ve öngörmemektedir. Ancak burada iki önemli ayrım mevcuttur:

B. Taksirin Türleri

  1. Bilinçsiz Taksir
    Bilinçsiz taksirde fail, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmış ve öngörülebilir bir neticenin doğmasına sebep olmuştur. Ancak bu neticeyi hiçbir şekilde öngörmemiştir. Örneğin, hız limitini aşarak araç kullanan bir sürücünün, kavşaktan aniden çıkan bir yayaya çarpması durumunda, yayanın ölümünü öngörmemişse bilinçsiz taksirden söz edilir. Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinde yer alan tanım, esasen bilinçsiz taksiri ifade eder.
  2. Bilinçli Taksir
    Bilinçli taksirde ise fail, yaptığı hareketin netice doğurabileceğini öngörmesine rağmen, neticenin gerçekleşmeyeceğini düşünerek hareket eder. Diğer bir ifadeyle, failde neticeyi önleme yönünde bir güven vardır. Ancak bu güven yersiz ya da yeterli özeni içermiyorsa, sonuç meydana geldiğinde bilinçli taksir sorumluluğu doğar. Bilinçli taksir, bilinçsiz taksire göre daha ağır cezalandırılır (TCK m. 22/3).

Yargıtay yerleşik kararlarında, özellikle bilinçli taksirde “öngörme”nin varlığı, ceza sorumluluğunun ağırlığı açısından belirleyici kabul edilmiştir.



III. KAST-TAKSİR SINIRI

Ceza hukuku açısından kast ve taksir kavramlarının birbirinden ayrılması, failin sorumluluğunun kapsamını ve derecesini belirlemede temel bir noktadır. Kast ve taksir arasındaki sınır, hem teorik hem de uygulama açısından ciddi tartışmalara konu olmuş, doktrin ve yargı kararlarında çeşitli görüşler ortaya konmuştur.

A. Kast ve Taksirin Temel Farkları

Kast, failin suç tipinde belirtilen neticeyi bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi; yani neticenin gerçekleşmesini istemesi veya en azından neticenin oluşmasına rıza göstermesi halidir. Taksir ise, failin neticeyi öngörmemesi veya istememesi, fakat gerekli özeni göstermemesi nedeniyle neticenin gerçekleşmesidir.

Bu temel tanım çerçevesinde kast; bilinçli ve isteyerek hareket, taksir ise dikkatsizlik, tedbirsizlik ve özen yükümlülüğüne aykırılıkla neticenin meydana gelmesi olarak ayrılır.

B. Sınırın Belirlenmesindeki Zorluklar

  1. Öngörü ile İstemek Arasındaki Ayrım
    Kast-taksir ayrımında en önemli sorun, failin neticeyi “öngörmesi” ile “istemesi” arasındaki farkın nasıl tespit edileceğidir. Fail neticeyi öngörse bile, onu istemiyor olabilir (bilinçli taksir). Ancak öngörmek ve istemek arasındaki psikolojik fark, özellikle somut olayda somut delillerle tespit edilmesi zor bir konudur.
  2. Olası Kast ve Bilinçli Taksir Arasındaki İnce Ayrım
    Olası kastta fail, neticenin gerçekleşme olasılığını kabul edip buna rağmen neticenin meydana gelmesine rıza gösterir. Bilinçli taksirde ise fail neticenin meydana gelmesini istemez, fakat gerçekleşmeyeceği konusunda yersiz bir güven içerisindedir. Bu ince fark, mahkemeler açısından uygulamada belirleyici olmakla birlikte, sınırın çizilmesini güçleştirir.
  3. Tespit Güçlüğü ve Delillerin Rolü
    Failin kast mı yoksa taksir mi ile hareket ettiğini belirlemek için olaya ilişkin tüm deliller, tanık beyanları, failin davranış biçimi ve olayın özellikleri titizlikle değerlendirilmelidir. Yanlış değerlendirme halinde cezalandırmada haksızlık ortaya çıkabilir.

C. Doktrindeki Görüşler

Türk ceza hukuku doktrininde genel kabul gören görüş, kast ile taksir arasında failin neticeyi öngörme durumu, isteme hali ve buna ilişkin irade yapısının belirleyici olduğudur. Ancak özellikle bilinçli taksir ve olası kast arasındaki sınır, bir “gri alan” oluşturur.

  • Birinci Görüş: Kast ve taksir mutlak anlamda iki farklı kavramdır ve sınır net olarak çizilebilir.
  • İkinci Görüş: Kast ve taksir arasında bir süreklilik vardır; failin öngörü derecesine göre sorumluluk derecesi değişir.
  • Üçüncü Görüş: Bilinçli taksir, olası kastın alt bir formu olarak kabul edilmeli, cezalandırma ve değerlendirmede aradaki ince fark gözetilmelidir.

D. Yargıtay Kararları

Yargıtay uygulamasında, kast-taksir ayrımı yapılırken failin neticeyi öngörüp öngörmediği, öngörmesine rağmen neticenin gerçekleşmeyeceğini umup ummadığı hususları değerlendirilir.

Örneğin, Yargıtay kararlarında;

  • Failin neticeyi öngörüp istemesi durumunda kast,
  • Öngörmesine rağmen gerçekleşmeyeceği yönündeki umudun bulunması halinde ise bilinçli taksir kabul edilmektedir.

Bu ayrım özellikle trafik kazaları, iş kazaları gibi taksirli suçlarda cezanın belirlenmesinde çok önemlidir.

IV. OLASI KASIT İLE BİLİNÇLİ TAKSİR AYRIMI

Kast ve taksir arasında özellikle “bilinçli taksir” ile “olası kast” arasındaki ayrım, ceza hukuku uygulamasında failin sorumluluğunun doğru belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu ayrım, failin neticeyi öngörme ve neticenin gerçekleşmesi konusundaki irade yapısına göre şekillenir.

A. Olası Kasıt (Dolus Eventualis)

Olası kasıt, failin neticenin gerçekleşme olasılığını öngörmesi ve bu olasılığı kabullenerek neticenin gerçekleşmesine rıza göstermesi durumudur. Fail, neticenin gerçekleşmesini doğrudan istemese de, gerçekleşmesini dolaylı olarak kabul eder; yani “başına ne gelirse gelsin” tavrındadır.

Bu durumda failin zihninde, gerçekleşebilecek netice karşısında bir direnç veya karşı koyma yoktur; olasılık dahi olsa neticenin oluşmasını kabul etmiş sayılır. Bu durum kastın en hafif biçimi olarak değerlendirilir ve fail “kastla” sorumlu tutulur.

B. Bilinçli Taksir (Dolus Negligens)

Bilinçli taksir ise, failin neticenin gerçekleşme ihtimalini öngörmesi ancak gerçekleşmeyeceği yönünde yersiz bir güvene sahip olmasıdır. Yani fail neticenin oluşabileceğini bilir fakat bu neticenin gerçekleşmeyeceğine inanır veya umar. Neticenin meydana gelmesini istemez; fakat gerekli dikkat ve özeni göstermediği için netice gerçekleşir.

Bu tür taksirde failin iradesi, neticenin oluşmasını istememekle birlikte, tedbirsizlik ve dikkatsizlik nedeniyle neticenin meydana gelmesine zemin hazırlar. Dolayısıyla bilinçli taksir, neticenin istemediği ancak öngördüğü bir kusur halidir.

C. Ayrımın Teorik Temeli

Bu iki kavram arasındaki fark, failin neticeye karşı iradesinde gizlidir:

ÖzellikOlası KasıtBilinçli Taksir
Neticenin ÖngörülmesiNetice gerçekleşebilir düşüncesiyle öngörülürNetice gerçekleşebilir düşüncesiyle öngörülür
İradeNeticenin gerçekleşmesine razı olunur (kabullenme)Neticenin gerçekleşmesini istemez; gerçekleşmeyeceğine inanır (iyimserlik)
Sorumluluk TürüKast sorumluluğuTaksir sorumluluğu

D. Uygulamada Ayrımın Zorlukları

Ayrımın pratikte tespiti oldukça güçtür. Failin zihnindeki “razı olma” veya “inam” hali, davranış, olayın oluş şekli, failin davranış biçimi ve olaydan önceki söylemleri gibi unsurlar değerlendirilerek anlaşılmaya çalışılır.

Örneğin:

  • Trafikte hız sınırını aşan bir sürücü, kazayı öngörüp “Olsa da olur” derse olası kast vardır.
  • Aynı sürücü, kazanın olmayacağına inanır, ancak hız sınırını aşması sebebiyle kazaya sebep olursa bilinçli taksir söz konusudur.

E. Doktrinsel ve Yargısal Görüşler

Doktrinde genel olarak, olası kastın ceza hukuku sorumluluğunda bilinçli taksire göre daha ağır sonuçlar doğurduğu kabul edilir. Bu nedenle sınırın doğru çizilmesi, adalet açısından önemlidir.

  • Prof. Erman ve Prof. Aksoy, olası kast ile bilinçli taksir arasındaki farkın failin neticeye karşı iradesi olduğunu vurgular.
  • Yargıtay, kararlarında failin neticeye karşı iradesinin tespitinin somut olayın tüm koşullarına göre yapılması gerektiğini belirtir.

F. Sonuç

Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki ayrım, failin ceza sorumluluğunun türünü ve derecesini belirler. Bu ayrımda, failin neticeyi öngörmesi her iki kavramda da ortak olsa da, neticenin gerçekleşmesine karşı iradesi ve tutumu belirleyicidir. Adli uygulamada, bu ince çizgi üzerinde yapılacak değerlendirmeler cezanın adil biçimde tayin edilmesini sağlar.

V. OLASI KASIT İLE BİLİNÇLİ TAKSİR AYRIMININ CEZA HUKUKU PRATİK SONUÇLARI

A. Ceza Sorumluluğunun Türü ve Ağırlığı

  • Olası kast durumunda fail, kastla suç işlemiş sayılır ve bu nedenle ceza kanununda öngörülen kast suçlarına özgü ceza yaptırımları uygulanır. Bu yaptırımlar genellikle taksir suçlarına kıyasla daha ağırdır.
  • Bilinçli taksirde ise fail, taksirle sorumludur. Taksir suçlarının cezaları, kast suçlarına göre genellikle daha hafif ve indirilmiş olur.

Bu fark, cezanın ağırlığı ve cezanın türü açısından doğrudan etkilidir.

B. Cezanın Miktar ve Türü

  • Kast suçlarında hapis cezası, cezayı artıran unsurlar veya ağırlaştırıcı nedenlerin uygulanması daha olasıdır.
  • Taksir suçlarında ise genellikle adli para cezası, hafifletilmiş hapis cezaları veya takdir yetkisi çerçevesinde daha düşük cezalar söz konusudur.

Dolayısıyla, failin kast veya taksirle hareket ettiğinin belirlenmesi, cezanın miktarını doğrudan etkiler.

C. İnfaz Rejimi ve Sicil Kaydı

  • Kastla verilen hapis cezalarında infaz rejimi daha sıkı olabilir.
  • Taksir suçlarında verilen cezalar infazda daha hafif muamele görebilir.
  • Ayrıca, kast suçlarından dolayı mahkumiyet sicil kaydına daha olumsuz yansır.

D. Suçun Niteliği ve Suç Tipleri

  • Bazı suçlarda kast unsurunun varlığı, suçun ceza bakımından nitelikli hâlini oluşturur (örneğin, kasten adam öldürme).
  • Bilinçli taksir ise bu nitelikli hallerin dışında kalır ve genellikle basit taksir suçları kapsamındadır.

Bu durum, suçun tanımı ve ceza yasasındaki sınıflandırması açısından önem taşır.

E. Hukuki Sonuçlar ve Adli Uygulama

  • Olası kastla işlenen suçlarda, hakim daha ağır ceza tayin etme eğilimindedir.
  • Bilinçli taksirde ise takdiri indirim ya da hafifletici nedenler daha kolay kabul edilebilir.
  • Ayrıca, ceza muhakemesi sürecinde delil değerlendirmesi, sanığın kast veya taksirle hareket edip etmediğinin tespiti kritik rol oynar.

F. Ceza Hukuku İlkeleri Açısından Önemi

  • Orantılılık ilkesi gereği, failin suç işleme kastı veya taksiri ile ceza arasında uyum sağlanmalıdır.
  • Hukuki güvenlik ve adalet ilkeleri, failin suçun sorumluluğunu ve cezanın derecesini doğru anlaması için bu ayrımın net olmasını gerektirir.

G. Örnek Uygulama Alanları

  • Trafik suçları: Hız sınırını aşan sürücünün neticeyi “olası kast”la mı yoksa “bilinçli taksir”le mi meydana getirdiği, cezanın ağırlığını belirler.
  • İş kazaları: İşveren veya çalışanların dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı sonucu oluşan neticelerde bu ayrım önem kazanır.
  • Tıbbi hatalar: Doktorun neticeyi öngörüp kabullenmesi veya gerçekleşmesini istememesi ayrımı, ceza sorumluluğunu etkiler.

6. Şüpheli ve Sanıklar Ne Yapmalı?

Kast veya taksir iddiasıyla soruşturma veya kovuşturma başlatıldığında şüpheli veya sanıklar için kritik adımlar:

  1. Sessiz kalma hakkını kullanın: Suç isnadına ilişkin ifade vermek zorunda değilsiniz.
  2. Delilleri koruyun: Olayla ilgili belgeleri ve kanıtları yok etmeyin veya değiştirmeyin.
  3. Uzman ceza avukatı ile çalışın: Ceza avukatı, savunma stratejisi oluşturur, taksir/kast ayrımını analiz eder ve cezai sorumluluğunuzu minimize eder.
  4. Taleplerinizi resmi yollarla iletin: Adlî kontrol, itiraz ve tahliye talepleri gibi haklarınızı zamanında kullanın.

7. Mağdurlar ve Müştekiler Ne Yapmalı?

Suçtan zarar gören kişiler için atılacak adımlar:

  1. Suç duyurusunda bulunun: Yetkili savcılığa veya kolluk birimlerine başvurun.
  2. Delilleri toplayın ve saklayın: Fotoğraf, video, tanık ifadeleri, belgeler.
  3. Şikâyet ve tazminat taleplerini iletin: Maddi ve manevi zararınızın karşılanması için başvuru yapabilirsiniz.
  4. Ceza avukatı ile iletişime geçin: Mağdur haklarının korunması, tazminat ve ceza davalarının takip edilmesi için profesyonel destek alın.

8. Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

Soru 1: Kast ile taksir arasındaki fark nedir?
Cevap: Kast, suçun tüm unsurlarının bilerek işlenmesidir. Taksir ise, özen yükümlülüğüne aykırı davranış nedeniyle neticenin öngörülmeden gerçekleşmesidir.

Soru 2: Olası kast ile bilinçli taksir arasında fark var mı?
Cevap: Olası kastta fail neticenin olabileceğini öngörür ve fiili gerçekleştirir; bilinçli taksirde netice öngörülür ama istenmez. Cezai sonuçları farklıdır.

Soru 3: Taksirli suçlarda ceza nasıl belirlenir?
Cevap: Failin kusuruna göre belirlenir; bilinçli taksir varsa ceza artırılır, netice aşırı mağduriyet yaratıyorsa ceza düşürülebilir.

Soru 4: Şüpheli veya sanık hangi haklara sahiptir?
Cevap: Sessiz kalma, avukat edinme, adlî kontrol taleplerinde bulunma ve itiraz hakları vardır.

Soru 5: Mağdur veya müşteki neler yapabilir?
Cevap: Suç duyurusunda bulunma, delil toplama, tazminat talep etme ve ceza sürecini takip etmek için avukat desteği alma hakları vardır.


9.Uzman Ceza Avukatı Desteğinin Önemi

Kast ve taksir davalarında hukuki süreç karmaşıktır ve cezanın türünü, miktarını doğrudan etkiler. Alanında uzman bir ceza avukatı:

  • Kast/taksir ayrımını analiz eder,
  • Savunma ve itiraz stratejisi oluşturur,
  • Delil toplama ve koruma sürecinde yönlendirir,
  • Mağdur haklarını ve tazminat taleplerini güvence altına alır.

Not: Ceza hukuku süreçlerinde avukatsız hareket etmek, hak kayıplarına ve cezanın artırılmasına yol açabilir.

Sonuç olarak; olası kast ile bilinçli taksir ayrımı, ceza hukuku açısından failin sorumluluk derecesini belirler ve bu nedenle cezanın ağırlığı, suçun niteliği, infaz şekli gibi birçok pratik sonucu doğurur. Adli uygulamada bu ayrımın doğru tespiti, hakkaniyetli yargılama için vazgeçilmezdir.

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir