
Görevi Kötüye Kullanma Suçu (TCK 257) – İhmali ve İcrai Davranışlar, Yargı Kararları ve Haklar
Görevi Kötüye Kullanma Nedir?
Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenen “görevi kötüye kullanma suçu”, kamu görevlilerinin görevlerinin gereklerine aykırı davranmaları ya da görevlerini ihmal etmeleri sonucunda kişilerin mağduriyetine, kamu zararına veya haksız menfaat sağlanmasına sebep olmaları halinde oluşur.
Kanun, bu suçu iki farklı şekilde düzenlemiştir:
- İcrai Davranış (TCK 257/1): Kamu görevlisinin aktif olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi.
- İhmali Davranış (TCK 257/2): Kamu görevlisinin görevini yerine getirmemesi, ihmal etmesi veya geciktirmesi.
Her iki durumda da suç kasten işlenebilir; yani kamu görevlisinin davranışı bilerek ve isteyerek yapması gerekir. Basit ihmal ya da taksirli hareket bu suçu oluşturmaz.
Yargı Kararlarından Örnek: Gizli Tanık Uygulaması
Yakın tarihli bir kararda, Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan sanığın:
- Gizli tanıklar hakkında Tanık Koruma Kanunu’na aykırı şekilde koruma kararı aldırmaması,
- Gizli tanığın kimlik bilgilerinin ifşa olmaması için gerekli tedbirleri almaması,
sebepleriyle görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilmiştir.
Mahkeme, sanığın kastının doğrudan bilgileri ifşa etmeye yönelik olmadığı, ancak yeterli özeni göstermediği için gizli tanığın deşifre olduğuna karar vermiştir. Bu nedenle, sanığın eylemlerinin ihmali davranışla görevi kötüye kullanma (TCK 257/2) kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu örnek, TCK 257’nin icrai – ihmali ayrımı açısından önemlidir.
Şüpheli/Sanık İçin Yapılması Gerekenler
Eğer hakkınızda “görevi kötüye kullanma” suçundan soruşturma veya dava açılmışsa, dikkat etmeniz gereken hususlar şunlardır:
- Uzman Ceza Avukatı ile Çalışın: Bu suçun icrai mi yoksa ihmali mi olduğunun belirlenmesi çok kritiktir. Yanlış nitelendirme ağır cezaya yol açabilir.
- Kast Unsurunu Tartışın: Suçun oluşabilmesi için kast aranır. Basit ihmal, dikkatsizlik veya özen eksikliği suç kapsamında değerlendirilemez.
- Savunma Stratejisi Kurun: Görevin ifasında yasal zorunluluk, emir-komuta zinciri veya görev tanımının sınırları iyi incelenmelidir.
- Yargı Kararlarından Yararlanın: Benzer olaylardaki içtihatlar savunmanızı güçlendirir.
Mağdur/Müşteki İçin Yapılması Gerekenler
Eğer siz kamu görevlisinin ihmal ya da icrai davranışı nedeniyle zarar gördüyseniz:
- Savcılığa Suç Duyurusunda Bulunun: TCK 257 kapsamında kamu davası açılması için başvuru yapabilirsiniz.
- Delilleri Toplayın: Yazışmalar, tutanaklar, şahit beyanları ve idari belgeler davanın sonucunu etkiler.
- Maddi ve Manevi Tazminat Talep Edin: Kamu görevlisinin eyleminden dolayı zararınız varsa hukuk davası da açabilirsiniz.
- Uzman Avukat Desteği Alın: Hem ceza davası hem de tazminat sürecinde hak kaybı yaşamamak için profesyonel destek şarttır.
Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Uzman Ceza Avukatının Önemi
- Nitelendirme Sorunu: TCK 257/1 ve 257/2 arasında ceza farkı vardır. Hatalı nitelendirme, daha ağır bir ceza almanıza neden olabilir.
- Kast – İhmal Ayrımı: Suçun manevi unsuru kasttır. Bunu ortaya koymak veya çürütmek profesyonel hukuk bilgisi gerektirir.
- Yargı Yolu ve İtiraz: İlk derece mahkemesi kararları çoğu zaman Yargıtay incelemesine konu olur. Süreç uzmanlık ister.
Bir ceza avukatı, hem şüpheli/sanığın haklarını korur hem de mağdur/müştekinin adalet arayışında doğru stratejiyi belirler.
Sık Sorulan Sorular (SSS)
1. Görevi kötüye kullanma suçunda ceza ne kadardır?
- İcrai davranış (TCK 257/1): 6 ay – 2 yıl hapis.
- İhmali davranış (TCK 257/2): 3 ay – 1 yıl hapis.
2. Bu suç şikâyete tabi midir?
Hayır. Kamu davası niteliğindedir. Cumhuriyet Savcılığı re’sen soruşturma açar.
3. İhmali davranışta kast nasıl ispat edilir?
Kamu görevlisinin görevinin gereklerini bilerek ve isteyerek ihmal etmesi gerekir. Basit dikkatsizlik yeterli değildir.
4. Tazminat davası açabilir miyim?
Evet. Kamu görevlisinin eylemi nedeniyle mağdur olan kişiler, ayrıca idare aleyhine tazminat davası açabilir.
5. Görevi kötüye kullanma suçunda zamanaşımı süresi nedir?
Genel zamanaşımı süresi 8 yıldır.
Sonuç
TCK 257’de düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlilerinin görevlerini icrai ya da ihmali şekilde kötüye kullanmaları halinde gündeme gelir.
Cumhuriyet Savcısının gizli tanığın saklı kalması gereken kimlik bilgilerinin başkaları tarafından bilinmesi bilinç ve iradesi olmaksızın; 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu uyarınca koruma kararı aldırmamak, gizli tanığın kimlik bilgilerinin ifşa olmaması için yeterli özeni göstermemek, bu konuda gerekli tedbiri almamak suretiyle gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmasına neden olmak şeklindeki eylemin kül hâlinde TCK’nın 257/2. maddesinde düzenlenen ihmali davranışla görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçuna vücut verebilecek fiiller olduğu gözetilmelidir.
Hem şüpheli/sanık hem de mağdur/müşteki açısından süreç oldukça teknik ve karmaşıktır. Bu nedenle sürecin başından itibaren uzman bir ceza avukatıyla çalışmak, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşır.
Yargıtay Kararları
Türk Ceza Kanunu’nun “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi şöyledir;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” .
Madde gerekçesi, suçun fiil unsuru ile ilgili yeni bir açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak açıklıktadır. Gerekçede; “görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, görevin gereklerine aykırı davranışın mutlaka icrai davranış olması gerekmemektedir. Görevin gereklerine aykırı davranışın, ihmalî bir hareket olması hâlinde de, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir. Görevi kötüye kullanma suçunun icrai veya ihmali davranışla işlenmesinin sadece ceza miktarı üzerinde bir etkisi olabilecektir… kamu görevlisinin görevinin gereği olan belli bir icraî davranışta bulunmak yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemesi dolayısıyla, görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğunda kuşku yoktur.” denilerek, normun birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen suçlar arasındaki tek farkın, fiilin icrai ya da ihmali davranışla işlenmesi olduğuna işaret edilmiştir.
Şu hâle göre; suç kastı bakımından her iki fıkra arasında bir fark yoktur. Kanunda açıkça belirtilmedikçe suç, kasten işlenir ve kast; suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir (TCK madde 21/1, 22/1). Görevi kötüye kullanma suçunun iki şekli de kasten işlenen suçlardandır. Böyle olduğu içindir ki; ikinci fıkrada düzenlenen ihmali davranışla görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun manevi unsuru da kasttır ve “kamu görevlisinin görevini bilerek ve isteyerek ihmal etmesi veya geciktirmesini” gerekli kılar. Bu fıkradaki suçun, “dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeme” şeklindeki genel/basit taksirle işlenen bir suç olmadığı her türlü tartışmadan varestedir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde:
… Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanığın … ve … kod adlı gizli tanıklar hakkında 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’na aykırı şekilde koruma kararı aldırmaması sebebiyle görevi kötüye kullanmak suçunu ve ayrıca … kod adlı gizli tanığın dinlenmesi sırasında kimlik bilgilerinin ifşa olmaması için yeterli özeni göstermeyerek deşifre olmasına neden olduğundan bahisle 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 20. maddesi yollamasıyla TCK’nın 258. maddesinde düzenlenen göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasına istinaden, Özel Dairece İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama neticesinde; “…Sanığın doğrudan gizli tanıkla ilgili bilgileri ifşa etme kastı bulunmadığı, ancak gizli tanığın kimlik bilgilerinin ifşa olmaması için yeterli özeni göstermediği, böylece gerekli tedbiri almamak suretiyle gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmasına neden olduğu anlaşılmıştır.
Sanığın sabit görülen gizli tanığın kimlik bilgilerinin ifşa olmasına ilişkin eyleminin hukuki nitelendirmesine gelince; her ne kadar sanık hakkında Tanık Koruma Kanunun 20. maddesi yollamasıyla TCK’nın 258. maddesinde düzenlenen göreve ilişkin sırrın açıklanması suçundan kamu davası açılmış ise de; anılan suçun oluşması için failin, görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı açıklama, yayınlama veya başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştırma bilinç ve iradesi ile hareket etmesi gerektiği, somut olay bakımından açıklama ya da yayınlama hâlinin söz konusu olmadığı, başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştırma fiili bakımından ise, failin göstermiş olduğu ihmal neticesinde başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştırdığının farkında olması gerektiği, başka bir anlatımla bu durumun bilincinde olup buna kayıtsız kalınması gerektiği, somut olayda ise sanıkta gizli tanığın saklı kalması gereken kimlik bilgilerinin başkaları tarafından bilinmesi bilinç ve iradesi olmaksızın bu hususta yeterli özen ve dikkati göstermemesi durumunun söz konusu olduğu, hâl böyle olunca sanığın sabit görülen bu eyleminin TCK’nın 258. maddesinde tarif edilen göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunu oluşturmayacağı, ancak gerek her iki gizli tanığı yasaya aykırı şekilde dinlemesi, gerekse de … adlı gizli tanığın dinlenmesi sırasında gerekli tedbirleri almayarak adı geçenin gizli tanık olduğunun ortaya çıkmasına neden olmak şeklindeki eylemlerinin kül hâlinde görevi kötüye kullanma suçunun görev gereklerine aykırı davranış unsurunu oluşturacağı…” gerekçesiyle sanığın eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 257/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verildiği görülmektedir.
Dava açan belge ve gerekçeye göre sübutu kabul edilen, “doğrudan gizli tanıkla ilgili bilgileri ifşa etme kastı bulunmayan sanığın, dinlediği … ve … kod adlı gizli tanıklar haklarında 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu uyarınca koruma kararı aldırmamak ve gizli tanığın kimlik bilgilerinin ifşa olmaması için yeterli özeni göstermemek, böylece gerekli tedbiri almamak suretiyle gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmasına neden olmak, gizli tanığın saklı kalması gereken kimlik bilgilerinin başkaları tarafından bilinmesi bilinç ve iradesi olmaksızın bu hususta yeterli özen ve dikkati göstermemek”ten ibaret eylemlerinin, kül hâlinde TCK’nın 257/2. maddesinde düzenlenen ihmali davranışla görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçuna vücut verebilecek fiiller olduğu gözetilmeden, icrai davranışla görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunu düzenleyen aynı kanun maddesinin birinci fıkrası gereğince mahkûmiyet hükmü kurulmak suretiyle gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulduğu açıkça görülmektedir.
Bu itibarla Özel Daire kararının, Anayasa’nın 141 ile CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir. (Ceza Genel Kurulu 2024/536 E. , 2025/34 K.)

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.