
GİRİŞ
Ceza yargılaması organlarının bir uyuşmazlığı çözmek için başvurduğu araçlardan biri de koruma tedbirleridir. Ceza yargılamasının sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve yargılama sonucunda verilecek mahkumiyet hükmünün yerine getirilmesinin temini maksadıyla başvurulması gerekli olan ve bireyin anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve hürriyetlerini sınırlandıran tedbirlere “koruma tedbiri” denmektedir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile hukukumuza giren adli kontrol tedbiri tutuklama tedbirinin tercih edilmesi durumunda meydana gelebilecek orantısızlıkları gidermek maksadıyla alternatif bir tedbir olarak getirilmiştir.
Çalışmamızın ilk bölümünde adli kontrol koruma tedbirinin tanımı ve koruma tedbirlerinin ortak özellikleri açıklanmış, ikinci bölümünde adli kontrolün amacı ve bu tedbire başvurulabilmesi için gerekli koşullar ile adli kontrol ile getirilen yükümlülükler incelenmiş, son bölümde ise adli kontrol kararı verilmesi, tedbirin kaldırılması, adli kontrol yükümlülüğüne uyulmamasının sonuçları ve adli kontrol kararlarının uygulanması konuları incelenmiş, sonuç kısmında genel değerlendirme ve önerilere yer verilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
I.KORUMA TEDBİRLERİ KAVRAMI
Koruma tedbirlerinin tanımı konusunda 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde doktrinde farklı yaklaşımlar olduğu ve bu hususta bir terim birliği bulunmadığı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte terim karmaşası giderilerek konunun “koruma tedbirleri” adı altında kanunda sistematik bir şekilde düzenlendiği görülmüştür.
Öztürk/Eker Kazancı/Soyer Güleç koruma tedbirlerini, “Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararların kâgıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak, ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından gecikmede sakınca bulunan durumlarda, geçici olarak başvurulan ve hükmün verilmesinden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çareler” olarak tanımlamıştır.[1] Bu konuda yapılan tanımlar çeşitli açılardan farklılık gösterse de sanığın yargılama faaliyeti esnasında hazır bulunması, delillerin elde edilip korunması ve şüpheli veya sanığın yargılama aşamasında veya hükmün yerine getirilmesi aşamasında hükümden önce temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerekli kılan tedbirler olması bakımından ortak özellik göstermektedir.[2]
II. KORUMA TEDBİRLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
1. Yasal Düzenleme Mecburiyeti
1982 Anayasasının “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”[3] şeklindeki düzenleme dikkate alındığında, bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin hükümden önce kısıtlanması sonucunu doğuran koruma tedbirlerinin uygulanmasında temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması koşullarına uyulması gerekir.
Bu açıdan koruma tedbirlerinin temel hak ve hürriyetler açısından taşıdığı önem nedeniyle Anayasada bu konuyla ilgili bir çok hükme yer verilmiştir. Bununla birlikte koruma tedbirlerinin uygulanabilmesi için yasal düzenlemenin mevcut olması gerekir. Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasındaki “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”[4] hükmüne göre, belirtilen kapsamda milletlerarası andlaşmalar ile kanun hükümleri arasında aynı konuda farklı hükümler bulunması halinde milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınacaktır.[5]
2. Suç Şüphesinin Belli Bir Yoğunlukta Olması
Koruma tedbirlerine başvurulabilmesi için kanun koyucu suç şüphesinin mevcut olmasını zorunlu kılmış, bununla birlikte bu şüphenin derecesini başvurulacak tedbirin temel hak ve hürriyetlere yönelik müdahalenin derecesine göre belirlemiştir.[6]
Bu kapsamda; yakalama tedbiri yönünden CMK.nın 90. maddesinde “kişiye suçu işlerken rastlanması, suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren haller…”, gözaltı tedbiri yönünden CMK.nın 91. maddesinde “kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığı…”, tutuklama tedbiri yönünden CMK.nın 100. maddesinde “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin …bulunması…”, adli kontrol tedbiri yönünden CMK.nın 109. maddesinde “bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde…”, arama tedbiri yönünden CMK.nın 116. maddesinde “yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa…”, muhafaza altına alma tedbiri yönünden CMK.nın 123. maddede “ispat aracı olarak yararlı görülen…”, taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma tedbiri yönünden CMK.nın 128. maddesinde “…suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan haller…”, postada elkoyma tedbiri yönünden CMK.nın 129. maddesinde “suçun delillerini oluşturduğundan şüphe edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturma ve kovuşturmada adliyenin eli altında olması zorunlu sayılıp…”, şirket yönetimi için kayyım tayini yönünden CMK.nın 133. maddesinde “suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde…”, bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma tedbiri yönünden CMK.nın 134. maddesinde “bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı…”, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri yönünden CMK.nın 135. maddesinde “bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı…”, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi yönünden CMK.nın 139. maddesinde “soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması …”, teknik araçlarla izleme yönünden CMK.nın 140. maddesinde “…somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri bulunması…” ibarelerine yer verilmiştir.[7]
Koruma tedbirlerine başvurulabilmesi için ceza yargılamasında gerekli olan şüphe makul şüphedir. 01/06/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 6. maddesinde;
“Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.
Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir.
Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerekir.
Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.” şeklinde açıklanmıştır.[8]
Eldeki deliller basit ve yetersiz ise basit şüpheden, yeterli veya kuvvetli ise yoğun şüpheden bahsedilir. Mevcut delillere göre sanığın mahkum olma ihtimali beraat etme ihtimalinden daha fazla ise yeterli şüphenin, sanığın mahkum olması kuvvetle muhtemel ise kuvvetli şüphenin varlığı kabul edilecektir.[9]
3. Hükümden Önce Temel Bir Hakkı Sınırlaması
Koruma tedbirleri, soruşturma veya kovuşturma aşamasında henüz hüküm verilmeden önce uygulanan ve ilginin temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması sonucunu doğuran özellik gösterirler.[10]
Kovuşturma aşaması sonucunda hükmolunan ceza veya güvenlik tedbirlerinin uygulanması kesinleşmiş hükme dayanır. Korum tedbirleri ise henüz hakkında kesin hüküm bulunmayan şüpheli veya sanık hakkında uygulanacaktır.
4. Geçici Olması
İsminden de anlaşılacağı üzere koruma tedbirleri birer “tedbir” niteliğinde olup geçicidir Bunların amaç değil araç olduğu gözetildiğinde amaca ulaşıldığında vakit geçirmeksizin tedbirin sonlandırılması gerekir.[11]
Tedbirin sona ermesi, soruşturma veya kovuşturma aşamasında tedbirin kaldırılması şeklinde olabileceği gibi, ilgili hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya yaptırım uygulanmasına imkan vermeyen bir karar (beraat, düşme vb.) verilmesiyle birlikte de olabilir. Şayet ilgili hakkında verilen mahkumiyet kararı kesinleşmiş ise artık kesinleşen hükmün infazı söz konusu olacağından hakkındaki koruma tedbiri de sona erecektir.[12]
5. Muhakemenin Yapılabilmesini Sağlamak / Verilecek Kararın Kağıt Üzerinde Kalmasını Önlemek / Delil Temin Etmek Veya Muhafaza Etmek Amacının Bulunması
Soruşturma veya kovuşturma aşamasında koruma tedbirlerine başvurulması ancak kanunda gösterilen amaçlar kapsamında olabilir. Koruma tedbirinin bir amaç değil araç olduğu dikkate alındığında söz konusu tedbirin amaca elverişsiz veya orantısız olduğu hallerde tedbirin uygulanması hukuka aykırı sonuç doğuracaktır.[13]
6. Gecikmede Sakınca Bulunması
Koruma tedbirlerinin temel hak ve hürriyetlere müdahale içerdiği dikkate alındığında şayet derhal bu tedbirlere başvurulmasında zorunluluk yoksa tedbire başvurulması gerekmeyecektir. Bu tedbirlere başvurulmadığında veya bu işlemde gecikme yaşandığında yargılama sağlıklı bir şekilde yapılamayacak, deliller elde edilemeyecek, hükmün infazı sağlanamayacak ise gecikmede tehlikenin varlığından söz edilebilir.[14]
Koruma tedbirine başvurulması konusunda gecikmede sakınca bulunup bulunmadığı hususu somut olayın özellikleri nazara alınarak kural olarak hakim ve istisnai olarak da savcı veya emrindeki kolluk amiri tarafından takdir edilecektir.[15]
7. Hakim, Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hallerde Savcı Kararı Bulunması
Koruma tedbirleri, hakimin veya yasayla belirlenmiş merciin karar veya emrine dayanmalıdır. Bir takım tedbirlerde bu yetki sadece hakime verilmişken (örn. tutuklama, adli kontrol, taşınmaz hak ve alacaklara el koyma, avukat bürolarında arama, el koyma ve postaya el koyma, şirket yönetimi için kayyum tayini, bilgisayarlarda ve bilgisayar programlarında ve kütüklerde arama kopyalama ve el koyma), bazı tedbirlerde kural olarak hakim yetkili olmasına rağmen CMK.nın 129. maddesinde belirtilen postada el koyma tedbirinde olduğu gibi gecikmesinde sakınca mevcut ise Cumhuriyet Savcısının kararı da yeterli kabul edilmiştir. CMK.nın 91. maddesinde düzenlenen gözaltına alma tedbirinde olduğu gibi bir kısım koruma tedbirlerinde ise Cumhuriyet Savcısının karar vermeye yetkili olduğu belirtilmiştir. CMK.nın 119. maddesinde belirtilen arama ve 127. maddesinde belirtilen el koyma tedbirlerinde görüldüğü üzere bir kısım tedbirler yönünden ise Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı durumlarda kolluk amirinin karar vermeye yetkili olduğu kabul edilmiş, CMK.nın 90. maddesinde ise belirtilen koşullar altında herkes tarafından geçici olarak yakalama işlemi yapılabileceği düzenlenmiştir.
8. Oranlılık (Ölçülülük İlkesi) Bulunması
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlıklı 1982 Anayasasının 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”[16] düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında “oranlılık (ölçülülük)” ilkesi gözetilmelidir. Bu kapsamda, koruma tedbirlerine karar verilmesiyle elde edilecek yarar ile bu suretle oluşacak zarar arasında makul ölçü bulunmalıdır. Örneğin; CMK.nın 100/1. fıkra son cümlesinde “... İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.”, CMK.nın 100/4 maddesinde “Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”[17], 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 21. maddesinde “Onbeş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez.”[18] şeklindeki düzenlemelerde görüldüğü üzere bazı durumlarda ölçü bizzat kanun koyucu tarafından getirilmiş olabilir.
Kanunda açıkça yazılı olmasa bile her somut olayın özelliğine göre koruma tedbirlerine hükmolunmasında “oranlılık (ölçülülük)” ilkesi gözetilmelidir.
Koruma tedbirlerinin uygulanmasında “oranlılık (ölçülülük)” ilkesinin konu edildiği Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16.02.2015 tarih ve 2014/13444 esas 2015/2705 kara sayılı kararında; “Kasten Yaralama ve ve 6136 sayılı Kanuna Aykırılık suçundan hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturma aşamasında davacının 3 yıl 6 ay 18 gün süreyle her gün 18:00 – 22:00 saatleri arasında karakola başvurarak imza atmak suretiyle adli kontrol tedbiri uygulanmasında davacının (sanığın) maddi ve manevi olarak zarar gördüğü, genel olarak tutuklama sanığın yargılamada hazır bulunmasını, maddi gerçeğin araştırılmasını temin etmek veya yargılama neticesinde verilecek cezanın infazını sağlamak amacıyla başvurulan bir koruma tedbir olduğu, bazı durumlarda tutuklama koruma tedbiri ile ulaşılabilecek sonuçlara daha hafif tedbirler yoluyla da ulaşılmanın mümkün olabileceği, adli kontrol tedbirinin de uygulamada genel olarak sıkça başvurulan bu tedbirlerden biri olduğu, 5271 sayılı CMK’nın 109 ve devamı maddelerinde tutuklama tedbirinin oranlılık (ölçülülük) kriteri çerçevesinde (CMK’nın 101/1. vd) uygulamasını sağlamak amacıyla tutuklama koruma tedbirine alternatif bir koruma tedbiri olarak düzenlenen adli kontrol kurumu ile, kişi özgürlüğünün en az şekilde sınırlandırılması yoluyla tutuklamanın sonuçlarına ulaşılmasının amaçlandığı, adli kontrolün amacının tutuklama koruma tedbirinde de genel olarak öngörülen, şüpheli veya sanığın kaçmasını, saklanmasını veya delilleri karartmasını önlemek, tanık ve mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişimine engel olmak ve yargılamanın sağlıklı şekilde yapılmasını sağlamak olduğu, tutuklama koruma tedbiri yönünden, başvurulan bu tedbirin ne kadar süreceği konusunda yasada azami bir kısım süreler belirlenmesine karşın, kanunda adli kontrol tedbirinin uygulanması açısından her ne kadar bir üst sınır belirtilmemiş ise de bir koruma tedbiri olması nedeniyle, adli kontrol tedbiri de geçici olup bunu haklı kılan şartlar ortadan kalkınca bu tedbirin de kaldırılması gerektiği, zira burada amacın, kural olarak kişi hürriyetini tam manasıyla sınırlandırmamak suretiyle veya daha geniş bir ifade ile kişinin belirlenen yükümlere uymak kaydıyla toplumsal ve bireysel yaşamını olağan şekilde sürdürmesine olanak sağlanması olduğu, bu kapsamda tazminat talebine konu edilen dava konusu somut olayda davacı hakkında uygulanan adli kontrolün Anayasanın 13. maddesinde öngörülen temel hakların sınırlandırılmasında geçerli olan ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği, ölçülülük ilkesinin adli kontrol tedbiri kapsamında yer alan yükümler açısından da geçerli olan bir ilke olduğu, adli kontrol kararının verildiği hallerde tutuklama kararının niteliğine ve somut olayın koşullarına göre; şüpheli veya sanık, birey hak ve özgürlüklerine en az müdahaleyi gerektiren yükümlere ve soruşturma ve kovuşturma konusu suçun niteliğine uygun düşen tedbirlere tabi kılınması gerektiği, kısaca ölçülülük ilkesinin, temel hak ve özgürlüklere müdahale söz konusu olduğunda sınırlamada başvurulan aracın, amacı gerçekleştirmeye yetecek ölçüde olmasını gerektirdiği, somut olayda; davacıya uygulanan tedbirin seyehat özgürlüğünü kısıtlama tedbirini aştığı ve davacıyı özgürlükten yoksun bıraktığı, oranlılık ilkesinin ihlal edildiği ve kanun ile belirlenen amacın dışına çıkıldığı, zira aşamalarda ilgili tedbire yönelik olarak adli kontrol kararının kaldırılmasına ilişkin itirazlarda bulunulmasına karşın, hakim veya mahkemece oranlılık ilkesi bağlamında adli kontrol tedbiri uygulamasına devam edilip edilemeyeceği adli kontrol tedbiri ile öngörülen yükümlülüklerden sonuç alınıp alınmadığı tedbirin değiştirilip değiştirilmeyeceği veya daha hafif bir tedbirin uygulanması yoluyla amaçlanan hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya geçici olarak adli kontrol tedbirinden muafiyet konusunda etkin (veya etkili) bir değerlendirmenin yapılamadığı ve uygulanan tedbirin ölçüsüz hale geldiğinin anlaşılması karşısında, davacı hakkında ilk kararın verildiği 15.04.2010 tarihinden sonra uygulanmaya devam edilen adli kontrol tedbiri nedeniyle davacı yararına (hak ve nasafet ilkelerine uygun) makul oranda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği”[19] belirtilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
I. ADLİ KONTROLÜN AMACI VE KOŞULLARI
1. GENEL OLARAK
1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda yer almayan adli kontrol tedbiri Alman, İtalyan ve özellikle Fransız hukuku göz önünde bulundurularak göz önüne alınarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2001 tasarısında düzenleme konusu edilmiş, söz konusu tasarının 112. madde gerekçesinde “İlgiliyi özgürlüğünden yoksun kılmamakla birlikte gözlemeyi ve denetlemeyi olanaklı kılan tedbirlere tabi kılmaktadır; böylece kişinin kaçması riski azaltılırken hürriyetten tümü ile yoksun kılmanın zararları da ortadan kaldırılmış olmaktadır… Kurum şüpheliyi hürriyetten yoksun hale getirmemekle birlikte, aynı sonuçların elde edilebileceği hallerde adli kontrole hükmetmek gerekecektir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Tutuklama tedbirinin kişi hak ve hürriyetlerine en ağır müdahale sonucunu doğuran tedbirlerden olması nedeniyle “oranlılık (ölçülülük)” ilkesinin bir gereği olarak tutuklamaya alternatif tedbir olarak düzenlenen ve hem özgürlükçü hem de kamu düzenini koruyucu nitelik taşıyan adli kontrol tedbiri, ilgiliyi özgürlüğünden yoksun kılmamakla birlikte gözlemeyi ve denetlemeyi olanaklı kılmakta ve böylece kişinin kaçması riski azaltılırken hürriyetten tümü ile yoksun kılmanın zararları da ortadan kaldırılmış olmaktadır.[20]
2. ADLİ KONTROLÜN AMACI
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 101/1 maddesinde “Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir.“, aynı kanunun 109/1 maddesinde ise “Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.“[21] şeklindeki düzenlemeler dikkate alındığında tutuklama tedbirinin bu tedbire alternatif olarak getirilen adli kontrol tedbirinin amacından ayrı düşünülemeyecektir.
Bu kapsamda adli kontrolün amacı, şüpheli veya sanığın kaçması veya saklanmasına, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirmesine, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapmasına engel olunmak suretiyle yargılamanın sıhhatli bir şekilde yapılmasının temini ve verilecek kararların yerine getirilmesini olanaklı kılmaktır.
Adli kontrolün temel amacı tutuklamanın ağır neticelerini bertaraf etmektir.[22]
3. ADLİ KONTROL KOŞULLARI
Adli kontrol tedbirine hükmolunabilmesi için, bir suç nedeniyle yürütülmekte olan soruşturma veya kovuşturma bulunması ve tutuklama nedenlerinin mevcut olması koşullarının bir arada gerçekleşmesi gerekir. Ancak bu iki koşul gerçekleşmiş olsa dahi adli kontrole başvurmak mecburi değildir.
Adli kontrol tedbirinin tutuklamaya alternatif tedbir olarak düzenlendiği dikkate alındığında öncelikle adli kontrol tedbirine hükmolunması için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde belirtilen tutuklama nedenlerinin gerçekleşmesi gerekir.
Adli kontrol tedbirini düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinde 6352 sayılı Yasanın 98. maddesi ile getirilen değişiklik öncesi düzenlemede, adli kontrol tedbirinin uygulanabilmesi için kanunun 100. maddesinde sayılan tutuklama sebeplerinin varlığı ve ayrıca üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç olması şartları aranırken, değişiklik sonrası düzenlemede sadece 100. maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı yeterli kabul edilmiştir. Böylece koşulları oluştuğu takdirde tüm suçlar yönünden adli kontrol tedbirine hükmedilebilecektir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109/2 maddesinde kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de adlî kontrole ilişkin hükümlerin uygulanabileceği, 109/7 maddesinde ise kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında da adlî kontrole ilişkin hükümlerin uygulanabileceği düzenlenmiştir.[23]
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109/1. maddesine “Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada…”[24] ifadesiyle adli kontrol uygulamasının soruşturma aşamasında söz konusu olabileceği düşünülse de, aynı kanunun 110/3 maddesinde “109 uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.“[25] ifadesinden adli kontrol tedbirinin kovuşturma aşamasında da uygulanabileceği belirtilmiştir.
II. ADLİ KONTROLE İLİŞKİN YÜKÜMLÜLÜKLER
Ceza Muhakemesi Kanununun 109. maddesinde sınırlayıcı olarak sayılan adli kontrol tedbirleri şunlardır:
“a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
j) (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Konutunu terk etmemek.
k) (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.”[26]
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 56/1 maddesinde adli kontrol yükümlülüklerinin ne anlama geldiği açıklanmış, 57. maddede ise adli kontrol tedbirlerinin ne şekilde yerine getirileceğini düzenlemiştir.
Adli kontrol tedbirlerinin kanunda sınırlayıcı biçimde sayılması nedeniyle yasada belirtilen tedbirler dışında bunlara ekleme veya değişiklik yapılması mümkün değildir.
Soruşturma veya kovuşturma aşamasında şüpheli veya sanık hakkında koşulları oluştuğu takdirde bir veya birden fazla adli kontrol tedbirine hükmolunabilir.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 20. maddesinde, “Suça sürüklenen çocuklar hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde adlî kontrol tedbiri olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinde sayılanlar ile aşağıdaki tedbirlerden bir ya da birkaçına karar verilebilir:
a) Belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak.
b) Belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gidebilmek.
c) Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak.“[27] şeklinde düzenlenmiş, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 57/3 maddesi gereğince, suça sürüklenen çocuklara yönelik adli kontrol kararlarının infazında çocuğun ailesi veya sosyal çevresi ile iş birliği yapılmasının gerekli olması halinde her aşamada özel hayatın gizliliğine dikkat edileceği ve çocuğun ifşa olmaması için gerekli önlemlerin alınacağı düzenlenmiştir.
CMK.nun 109. maddesinin 3. fıkrasının d,e,g,i bentlerinde öngörülen adli kontrol yükümlülüklerinin kişinin kaçma veya delilleri karartma şüphesi yönünden değerlendirilmesinin olanaklı olanak dahilinde olmadığı görülmektedir.[28]
1. Yurt Dışına Çıkamama
Yurt dışına çıkamama yükümlülüğü içeren adli kontrol kararının infazı için Cumhuriyet Başsavcılığınca karar hem Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne hem de ilgili kolluk birimine gönderilecektir. Kolluk birimi tarafından kararın içerdiği bilgiler vakit geçirmeksizin sınır kapılarındaki emniyet birimlerine, ilgilinin nüfusa kayıtlı olduğu yer Emniyet Müdürlüğüne ve Emniyet Genel Müdürlüğüne aktarılacaktır. Şüpheli ya da sanığa pasaport verilmemesi, verilmiş ise geri alınması, süresi dolanların yenilenmemesi şeklinde anılan tedbirin infazı gerçekleştirecektir.[29] Anılan tedbirin infazı kişinin yurt dışına çıkmasının engellenmesi suretiyle yerine getirileceğinden doktrinde kişiye pasaport verilmemesi veya geri alınması hususu eleştirilmiş olup bizde aynı kanaati paylaşmaktayız
2. Belirlenen Yerlere Belirtilen Süreler İçerisinde Başvurma
Şüpheli veya sanığın kararda belirtilen yerlere belirtilen süreler içerisinde düzenli bir şekilde başvurması şeklindeki adli kontrol tedbirinde amaç, ilgilinin kaçması engellenerek adli makamların gözetim ve denetimi altında kalmasını sağlamaya yöneliktir.[30] Bu tedbirin uygulanmasında ilgili birim veya büro tarafından düzenli bir şekilde Cumhuriyet Başsavcılığı bilgilendirilecek, yükümlülük ihlali durumunda bu husus ilgili Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne iletilecektir.[31] Yükümlülük ihlalinde bulunulduğunun tespiti durumunda ilgili Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce infaz kaydı kapatılacak ve dosya karar için Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla ilgili Hakim veya Mahkemeye gönderilecektir.[32] Şüpheli veya sanığın geçerli bir mazereti bulunmaksızın yükümlülük ihlalinde bulunduğu tespit edildiği takdirde CMK.nun 112. maddesi gereğince Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine Hakim veya Mahkeme kararıyla tedbir değiştirilebilecek veya kişi tutuklanabilecektir.
3. Çağrılara ve Kontrol Tedbirlerine Uyma
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 56/1-c maddesinde “Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak: Şüpheli veya sanığın müdürlük ya da bir başka kişi veya merciye, kararda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde çağrılmasını ve bu kişiye veya mercie gerektiğinde çalıştığı iş veya meslek uğraşı hakkında ya da devam etmekte olduğu eğitim hakkında bilgi vermesini ve bu konuda denetlenmesini,”[33] ifade ettiği belirtilmiştir. Buna göre; şüpheli veya sanığın ilgili birime adli kontrol kararında ifade edilen esaslar kapsamında çağrılarak ve gerektiğinde işi veya meslek faaliyetiyle veya eğitimiyle ilgili bilgilendirme yapmasını ve bu hususta denetlenmesini ifade eder. Anılan yükümlülükten beklenen amaç, şüpheli veya sanığın soruşturma aşamasında hazır olmasını temine yöneliktir.[34] Buna göre, kararda şekli ve yöntemi belirtilen çerçevede ilgilinin çağrılara uyma zorunluluğu bulunmaktadır.
4. Taşıtları Kullanamama ve Sürücü Belgesini Teslim Etme
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 56/1-ç maddesinde “Her türlü taşıtı veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek: Şüpheli veya sanığın her türlü taşıtı veya bazılarını kararda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde kullanamamasını ve kararda öngörülmüş ise sürücü belgesinin makbuz karşılığında alınmasını,”[35] ifade ettiği belirtilmiş, bu suretle şüpheli ve sanığın taşıt kullanarak kaçma şüphesini bertaraf etmek veya şayet taşıt kullanılarak suç işlenmiş ise bu durumun tekrarlanmasını önlemek amaçlanmıştır.[36] Taşıt kullanmama ve sürücü belgesini teslim etme yükümlülüğünde ilgili sürücü belgesini ilgili birime tutanak karşılığında teslim edecek ve tutanağın bir sureti kendisine verilecektir.[37] Yükümlülük içerir karar infazı yapılmak üzere Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderildiğinde ilgiliye konuyla ilgili tebligat çıkarılır ve ayrıca kolluk birimine ve ilgilinin kayıtlı olduğu meslek odasına şüpheli veya sanığın kullanmaması gereken taşıtları bildirir yazı yazılır.[38]
5. Tedavi veya Muayene Tedbirlerine Uyma
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 56/1-d maddesinde “Tedavi veya muayene tedbirine uymak: Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmayı ve bunları kabul etmeyi,”[39] ifade ettiği belirtilmiştir. Buna göre, anılan yükümlülüğü içerir adli kontrol kararı infaz için Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderildiğinde ilgiliye çağrı kağıdı çıkartılarak sağlık kuruluşuna sevki sağlanacak ve ilgili sağlık kurumundan belirtilen yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği hususunda düzenli bilgi verilmesi istenilecektir.[40] Hakkında tedbir uygulanan kişinin sağlık kuruluşa başvurmaması veya başvurmasına rağmen öngörülen programa uymaması halinde yükümlülük ihlalinde bulunmuş sayılacak ve durum Denetimli Serbestlik Müdürlüğü aracılığıyla mahkemeye iletilerek karar verilmek üzere kaydı kapatılacaktır.[41]
6. Silah Bulunduramama veya Taşıyamama
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 56/1-f maddesinde “Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak: Şüpheli veya sanığın mahkeme veya hâkim kararı ile silah taşımasının veya bulundurmasının yasaklanması ile gerektiğinde sahip olduğu silahların Cumhuriyet başsavcılığına bağlı adli emanet memurluğuna teslimini,”[42] ifade ettiği belirtilmiştir. Buna göre, anılan yükümlülükten beklenen amacın şüpheli veya sanığın silahla suç işlemesini önlemeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır.[43] Anılan yükümlülüğe ilişkin kararda sözü edilen silahın nitelikleri ve teslim edileceği süreyle ilgili bilgilere yer verilmesi gerekir. Şüpheli veya sanığın kararda belirtilen sürede niteliklerine yer verilen silahı teslim etmemesi halinde yükümlülük ihlalinde bulunduğu kabul edilecek ve bu durumda kayıt kapatılarak evrak karar için mahkemesine gönderilecektir.[44]
7. Konutunu terketmemek
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 56/1-h maddesinde “Konutunu terk etmemek: Şüpheli veya sanığın mahkeme tarafından belirlenen konutunu mazereti olmaksızın veya izin almaksızın terk etmemeyi,”[45] ifade ettiği belirtilmiştir. 6532 sayılı Kanunun 98 maddesiyle CMK.nun 109. maddesine eklenen bu yükümlülükten beklenen amaç, soruşturma ve kovuşturma aşamasında ilgilinin kaçmasının önlenmesi ve bu suretle kontrol altında tutulmasını sağlamaya yöneliktir.
Belirtilen yükümlülük kapsamında ilgilinin terk etmemesi istenilen konutun adresinin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kararda belirtilmesi gerekir. Bu tedbirin uygulanmasında bireysel ve sosyal durumuna göre ölçülülük ilkesi gözetilmeli, gerekirse yönetmeliğin 57/5 maddesindeki “Haklarında bu Yönetmeliğin 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı) ve (i) bentlerinde sayılan adli kontrol tedbirlerine karar verilen şüpheli veya sanıkların toplum içinde izlenmesi, denetim ve takibi elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilebilir.”[46] hükmü gereğince ilgilinin takip ve izlenmesi bu yöntemle sağlanabilir.[47]
Sözü edilen yükümlülük kapsamında adli kontrol kararı infaz için Cumhuriyet Başsavcılığınca Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderildiğinde ilgiliye tebligat çıkarılacak ve ayrıca kolluk birimine de terkedilmemesi gereken konutun adresiyle ilgili gerekli bilgiler iletilecektir. Şayet şüpheli ve sanığın mazereti olmaksızın kararda belirtilen konutunu terketmesi halinde yükümlülük ihlalinde bulunduğu kabul edilecek ve evrak kapatılarak karar için mahkemesine gönderilecektir.
8. Belirli bir yerleşim bölgesini terketmemek
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 56/1-ı maddesinde; “Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek: Şüpheli veya sanığın mahkeme tarafından belirlenen yeri veya yerleşim bölgesini mazereti olmaksızın veya izin almaksızın terk etmemeyi,”[48] ifade ettiği belirtilmiştir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 20/1-a maddesinde “Belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak” şeklinde ilk olarak çocuklar için düzenlenmiş olan bu yükümlülük 6532 sayılı kanunun 98 maddesiyle CMK.nun 109. maddesine eklenerek tüm şüpheli veya sanıklar yönünden uygulanması imkanı getirilmiştir.
Anılan adli kontrol tedbirine hükmolunması halinde ilgilinin yerleşim yerine ilişkin tüm bilgiler kuşku doğurmayacak şekilde kararda gösterilmesi gerekir. Bu tedbirin uygulanmasında bireysel ve sosyal durumuna göre ölçülülük ilkesi gözetilmeli, gerekirse yönetmeliğin 57/5 maddesindeki “Haklarında bu Yönetmeliğin 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı) ve (i) bentlerinde sayılan adli kontrol tedbirlerine karar verilen şüpheli veya sanıkların toplum içinde izlenmesi, denetim ve takibi elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilebilir.”[49] hükmü gereğince ilgilinin takip ve izlenmesi bu yöntemle sağlanabilir.[50] İlgili ancak yetkili ve görevli birimden izin almak suretiyle yerleşim yerinden uzaklaşabilir. Aksi halde yükümlülük ihlali nedeniyle evrak kapatılarak karar için mahkemeye gönderilecektir.
9. Belirlenen Yer veya Bölgelere Gitmemek
Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek yükümlülüğü, mahkeme tarafından belirlenen yer veya bölgelere mazeretsiz ya da izinsiz olarak gitmemeyi ifade eder. Şüpheli veya sanığın delilleri karartmasını önlemek ve hakim ya da savcının denetimi ve gözetiminden çıkmamasını sağlamak amaçlanmıştır.
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 56/1-i maddesinde “Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek ya da ancak bazı yerlere gidebilmek: Şüpheli veya sanığın mahkeme tarafından belirlenen yere veya yerleşim bölgesine mazereti olmaksızın veya izin almaksızın gitmemeyi ya da ancak bazı yerlere gidebilmesini, ”[51] ifade ettiği belirtilmiştir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 20/1-b maddesinde “Belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gidebilmek,” şeklinde ilk olarak çocuklar için düzenlenmiş olan bu yükümlülük, 6532 sayılı kanunun 98 maddesiyle CMK.nun 109. maddesine eklenerek tüm şüpheli veya sanıklar yönünden uygulanması imkanı getirilmiştir. Buna göre, anılan yükümlülük ile şüpheli veya sanığın delilleri karatmasını önlemek ve adli mercilerin denetiminden çıkmaması sağlanmak istenmiş olmakla anılan yükümlülüğün daha çok “önleme” niteliği taşıdığı söylenebilir.[52] Bu tedbirin uygulanmasında bireysel ve sosyal durumuna göre “ölçülülük ilkesi” gözetilmeli, gerekirse Yönetmeliğin 57/5 maddesindeki “Haklarında bu Yönetmeliğin 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı) ve (i) bentlerinde sayılan adli kontrol tedbirlerine karar verilen şüpheli veya sanıkların toplum içinde izlenmesi, denetim ve takibi elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilebilir.”[53] hükmü gereğince ilgilinin takip ve izlenmesi bu yöntemle sağlanabilir.[54]
Anılan yükümlülüğe karar verilmesi halinde karar infaz için Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderildiğinde ilgiliye tebligat çıkarılacak ve ayrıca kolluk birimine yazılacak yazıda uygulanacak yükümlülüğe ilişkin bilgilere yer verilerek karar gereğince ilgilinin gitmemesi gereken yer ve bölgeler belirtilecektir. İlgili kişi yetkili ve görevli birimden izin almaksızın mazeretsiz olarak kararda belirtilen yerlere gittiği takdirde yükümlülük ihlali nedeniyle evrak kapatılarak karar için mahkemeye gönderilecektir.
10. Güvence Yükümlülükleri
1412 Sayılı CMUK.nun tevkiften kefaletle vazgeçilebilmesi başlıklı 117. maddesinde “104 üncü maddenin ilk fıkrasının ikinci bendi hükmü haricindeki sebeplerden dolayı tevkifine karar verilen maznunun kefalet vermesi şartile tevkifinden vazgeçilebilir.”[55] şeklindeki düzenleme ile ancak tutuklamadan vazgeçilmesine karar verilmesi aşamasında gündeme gelen güvence, 5271 sayılı CMK.nunda tutuklamaya alternatif bir tedbir olarak kabul edilen adli kontrol tedbiri yükümlülüğü çeşidi olarak düzenlenmiştir.
Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvencenin Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 113. maddesinde belirtilen hususların yerine getirilmesini sağlayacağı gösterilmiş; buna göre; güvencenin şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunmasını, sırayla katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçlarının, kamusal giderlerin ve para cezalarının ödenmesini sağlayacağı belirtilmiştir. Anılan yasanın 114 maddesinde ise;
“(1) Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir.
(2) Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir.”[56] hükmüne yer verilmiştir.
CMK.nun 115. maddesi gereğince, hükümlünün, 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş olması halinde güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmının kendisine geri verileceği belirtilmiştir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
I. ADLİ KONTROL KARARI VERİLMESİ
Ceza Muhakemesi Kanununun 101 maddesinin 1. fıkrası 2. cümlesinde; soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcısı şüphelinin tutuklanması yönünde gerekçesini göstererek istemde bulunurken adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere de yer vermesi gerektiği belirtilmiştir.[57]
Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler başlıklı Ceza Muhakemesi Kanununun 110. maddesinde;
“(1)Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.
(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolun içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.
(3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.“[58] hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre;
Soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcısı tutuklama isteminde bulunurken adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağını gösteren hukuki ve fiili nedenleri gösterecektir. Cumhuriyet Savcısı yetkili ve görevli Sulh Ceza Hakimliğinden doğrudan adli kontrol tedbirine hükmolunmasını da isteyebileceği gibi tutuklu kişinin adli kontrol tedbiri altında tahliyesine karar verilmesini de isteyebilir. Ancak; Cumhuriyet Savcısı şüphelini adli kontrol altına alınmasına karar verilmesini talep etmiş ise Sulh Ceza Hakimi talebin kabulü veya reddi yönünde karar verecek, böyle bir durumda tutuklama kararı veremeyecektir. Cumhuriyet Savcısının tutuklama kararı verilmesini talep etmesi halinde ise Sulh Ceza Hakiminin koşulları oluştuğu takdirde gerekçesini göstererek adli kontrol tedbirine hükmetmesine yasal engel bulunmamaktadır.
Kovuşturma evresinde ise, yargılamayı yapan mahkemece talep üzerine veya re’sen adli kontrol tedbirine karar verilebilir. Mahkemece sanık hakkında doğrudan doğruya adli kontrol kararı verilebileceği gibi tutuklu sanığın adli kontrol tedbiri altında tahliyesine de karar verilebilir. Kovuşturma aşamasının iddianamenin kabulüyle kararın kesinleşmesine kadar ki evreyi içerdiği dikkate alındığında istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemesi ve temyiz aşamasında Yargıtay tarafından adli kontrol tedbirine hükmolunabilir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 104. maddesinin 3. fıkrasındaki “Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re’sen de verilebilir.“[59] hükmünden kanun yolu aşamasında dosyanın bulunduğu yere göre Bölge Adliye Mahkemesi, Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca salıverilme istemleri hakkında talep üzerine veya re’sen karar verilebilecektir.[60]
Şüpheli veya sanık hakkında verilen adli kontrol kararında CMK.nın 109/3 maddesinde belirtilen yükümlülüklerden hangisine veya hangilerine de hükmolunduğunun kararda gösterilmesi gerekir.
II.ADLİ KONTROLÜN SONA ERMESİ VE MAHSUP
Ceza Muhakemesi Kanununun 110. maddesi;
“(1) …
(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolun içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.
(3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.”[61] hükmü gereğince, soruşturma evresinde Sulh Ceza Hakimi, kovuşturma evresinde ise yargılamayı yapan Mahkemece Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine adli kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.[62] Şüpheli veya sanığın adli kontrol tedbirinin kaldırılması yönündeki istemleri hakkında hakim veya mahkeme tarafından Cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilecektir.
Adli kontrol tedbirinin uygulanmasını gerektiren haklı nedenler ortadan kalkması halinde tedbirin sonlandırılması gerekir. Şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmesi veya yargılama sonucunda beraat, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi hallerinde de verilen kararların mahiyeti gereği şüpheli veya sanık kendiliğinden serbest kalacağından ayrıca adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına gerek yoktur.[63] Bununla birlikte kanaatimizce, bu tür kararlar verilmesi halinde de Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) ve bağlantılı birimlerin sistemlerinde adli kontrol kaydının bulunması ileride hak kayıplarına neden olacağından bu tür telafisi imkansız zararların oluşmaması için verilecek kararla birlikte ilgili hakkındaki adi kontrol tedbirinin de kaldırılmasına karar verilmesi uygun olacaktır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109/6 maddesinde; “Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz.“[64] şeklindeki yasal düzenleme gereğince, adli kontrol tedbiri kapsamında geçen süre 5237 sayılı TCK.nun 63. maddesi kapsamında cezadan mahsup edilmeyecek, ancak; özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olma ve bunları kabul etme durumunda cezadan mahsup söz konusu olabilecektir.[65]
III. KARARLARA İTİRAZ USULÜ
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 111/2 maddesi gereğince adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir. Bu kapsamda; soruşturma veya kovuşturma aşamasında adli kontrol kararına karşı şüpheli veya sanık tarafından itiraz başvurusunda bulunulabileceği gibi, adli kontrol talebinin reddi veya tutuklama talebinin reddiyle adli kontrol tedbirine karar verilmesi hallerinde de Cumhuriyet Savcısı bu kararlara yönelik itiraz yoluna gidebilir.[66]
IV. ADLİ KONTROL YÜKÜMLÜLÜĞÜNE UYULMAMASI
Şüpheli veya sanıkların adli kontrol kararında belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin çalışmalar 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu hükümleri gereğince ilgili Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce yerine getirilecektir.[67]
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 39. maddesinde;
“(1) Mahkemelerce Cumhuriyet başsavcılığına gönderilen denetimli serbestlik kararları en geç üç gün içerisinde UYAP bilişim sistemine kaydedilir.
(2) Adli kontrol tedbirleri kapsamında verilen yurt dışına çıkış yasağına ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığı tarafından aynı zamanda derhal kolluğa da gönderilir.
(3) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazına ilişkin kararlar, ceza infaz kurumu idaresince tüm ekleri ile birlikte ilgili denetimli serbestlik müdürlüğüne gönderilir ve denetimli serbestlik müdürlüğünce bu karar, aynı gün kaydedilir.
(4) Denetimli serbestlik kararlarının kayıt işlemleri, kayıt kabul bürosunda görevli personel tarafından yapılır.”[68] hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre; şüpheli veya sanık hakkında adli kontrol tedbirine hükmolunması halinde kararın infazı için süresi içerisinde Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecek, burada UYAP bilişim sistemine gerekli kayıt oluşturulduktan sonra infaz için şüpheli veya sanığın ikametgahının bulunduğu yer Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderilecektir. Denetimli Serbestlik Müdürlüğünde aynı gün içerisinde kayıt oluşturulduktan sonra görevli vak’a sorumlusu tarafından infaz işlemi yürütülecektir. [69]
Ceza Muhakemesi Kanununun 112. maddesinde;
“(1) Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir.
(2) (Ek: 24/11/2016-6763/24 md.) Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.“[70] hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre; adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında hemen tutuklama kararı verilebilecektir. Azami tutukluluk süresinin dolmasına bağlı adli kontrol tedbiri altında tahliye edilen sanıkların yükümlülük ihlali halinde maddede belirtilen tutukluluk süreleri dikkate alınarak haklarında tutuklama kararı verilebilecektir.[71]
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 20/2 maddesinde, “Ancak bu tedbirlerden sonuç alınamaması, sonuç alınamayacağının anlaşılması veya tedbirlere uyulmaması durumunda tutuklama kararı verilebilir.“[72] hükmüne yer verilmiştir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Temel hak ve hürriyetlere ağır müdahale sonucu doğuran tutuklama tedbirine alternatif olarak getirilen adli kontrol tedbirinin özellikle 6352 sayılı Kanunun 98. maddesi ile getirilen değişikliğe bağlı olarak uygulama alanı genişletilmiş ise de, adli kontrole ilişkin getirilen yasal düzenlemelerin bu kurumun başarısında tek ölçüt olarak kabul edilemeyeceği, özellikle uygulamada çoğunlukla tutukluluk tedbirine başvurulmasının tercih edilmesine bağlı ortaya çıkan sorunların çözümünde ne kadar başarılı uygulandığı hususunun değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
Adli kontrol tedbirine ilişkin Ceza Muhakemesi Kanununda yer alan hükümler yeterli olmakla birlikte, uygulamada tutuklama nedenlerinin var olduğu hallerin çoğunda uygulayıcıların adli kontrol tedbirinin hangi nedenlerle yeterli ve ölçülü olmayacağı yönünde yeterli, makul ve kabul edilebilir gerekçe göstermeden tutuklama tedbirini tercih ettikleri görülmektedir.
Bununla birlikte, her ne kadar adli kontrol tedbiri tutuklamaya alternatif bir tedbir olarak düzenlenmiş ise de, içerisinde yer alan bir kısım yükümlülüklerin tutuklama nedenleriyle ilişkilendirilmesi güçtür. Zira, güvence çeşitleri, ehliyet ve silahın teslimi, tedavi yükümlülüğü gibi yükümlülüklerden bir kısmı ceza muhakemesi amacı dışında olup şüpheli veya sanığın ıslah olmasını sağlamaya veya yeniden suç işlemesini önlemeye matuf olduğu görülmektedir. Bu gibi hususların başka bir konu çerçevesinde ele alınması daha isabetli olacaktır.
KAYNAKÇA
Akın, A. (2014), İnfaz Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi
Aldemir, H., (2012), “Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat”, Ankara: Bilge Yayınevi
Çavdar, M., (2010), “5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Dağdelen, H., (2019), “Adli Kontrol Koruma Tedbiri” (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Güzel, Ç., (2011), “Ceza Muhakemesinde Tutuklamaya Alternatif Bir Tedbir Olarak Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Erciyes Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
Hacıoğlu, B.C., (2005),”5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Tutuklama Koruma Tedbirine Seçenek Olarak Düzenlenen Adli Kontrol Koruma Tedbiri Üzerine Bir İnceleme”, AÜEHFD, C. IX, S. l-2, Erzincan
Kahraman, M., (2007), “Koruma Tedbiri Olarak Adli Kontrol” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzincan.
Kahraman, M., (2007), “Koruma Tedbiri Olarak Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzincan. S.12
Koca, M., (2003), “Bir Koruma Tedbiri Olarak Yurtdışına Çıkarmama”, AÜEHFD, C.VII, S.l-2, Erzincan
Koca, M., (2003),”Tutuklamada Oranlılık İlkesi Çerçevesinde 2002 CMUK Tasarısının “Adli Kontrol” Tedbirinin Değerlendirilmesi”, DEÜHFD, S. 2, C. V, İzmir
Korkmaz, F., (2015), “Adli Kontrol”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015/1, s.531
Korkmaz, M.A., (2016), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Çankaya Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Noyan, E, (2007), Ceza Davası, Ankara: Adalet Yayınevi
Özbek, V.Ö., Doğan, K., Bacaksız, P., (2019), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi.
Özbek, V.Ö., Doğan, K., Bacaksız, P., Tepe,İ.,(2018), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi.
Özbek, V.Ö., İnfaz Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi
Öztürk, B., (2019), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi.
Öztürk,B., Eker Kazancı, B., Soyer Güleç, S., (2019), Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Ankara: Seçkin Yayınevi
Sarı, N., (2011), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Dicle Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır.
Soyaslan, D., (2014), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınları
Soyer, G.S., “Tutuklamaya İlişkin Temel Sorunlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Güncel Kararları Çerçevesinde Adli Kontrol Konusunda Bazı Tespit Ve Değerlendirmeler”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Ankara
Sözen, M., (2014), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Bahçeşehir Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.
Şahin, C., Göktürk, N., (2019), Ceza Muhakemesi Hukuku-I, Ankara: Seçkin Yayınevi
Tezcan, M., (2012), “Adli Kontrol” (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Uzunkaya, E., (2011), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Ünver, Y.,Hakeri, H. (2011), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Adalet Yayınevi
Yurtcan, E., (2019), Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara: Seçkin Yayınevi
Yüzüncüdür, A., (2015), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Bahçeşehir Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Yılmaz, İ., (2015), “5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Yaşar Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5395.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/5.3.1412.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi)
[1] Öztürk,B., Eker Kazancı, B., Soyer Güleç, S., (2019), Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Ankara: Seçkin Yayınevi, S.25
[2] Şahin C., Göktürk, N., (2019), Ceza Muhakemesi Hukuku-I, Ankara: Seçkin Yayınevi, S.269
[3] 1982 Anayasası madde 13
[4] 1982 Anayasası madde 90
[5] Öztürk/Eker Kazancı/Soyer Güleç, a.g.e. S.27
[6] Öztürk/Eker Kazancı/Soyer Güleç, a.g.e. S.28
[7] Ünver, Y., Hakeri, H. (2011), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Adalet Yayınevi, s.302
[8] Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği madde 6
[9] Öztürk/Eker Kazancı/Soyer Güleç, a.g.e, s.29
[10] Öztürk, B., (2019), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi.s.173
[11] Özbek, V.Ö., Doğan, K., Bacaksız, P., (2019), Ceza Muhakemesi Hukuku “Temel Bilgiler”, Ankara: Seçkin Yayınevi. s.173
[12] Dağdelen, H., (2019), “Adli Kontrol Koruma Tedbiri” (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.S.4
[13] Öztürk/Eker Kazancı/Soyer Güleç, a.g.e, s.33
[14] Şahin, C., Göktürk, N., (2019), Ceza Muhakemesi Hukuku-I, Ankara: Seçkin Yayınevi,s. 274
[15] Yurtcan, E., (2019), Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.271
[16] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[17] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[18] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5395.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[19] UYAP, erişim tarihi:13.05.2020
[20] 5271 sayılı CMK.nın 109. maddesinin gerekçesi
[21] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[22] Kahraman, M., (2007), “Koruma Tedbiri Olarak Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzincan. S.12
[23] Çavdar, M., (2010), “5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.S.30
[24] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[25] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[26] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[27] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5395.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[28] Korkmaz, F., (2015), “Adli Kontrol”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015/1, s.531
[29] Koca, M., (2003), “Bir Koruma Tedbiri Olarak Yurtdışına Çıkarmama”, AÜEHFD, C.VII, S.l-2, Erzincan, S.193
[30] Kahraman, M., (2007), “Koruma Tedbiri Olarak Adli Kontrol” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzincan. S.75
[31] Aldemir, H., (2012), “Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat”, Ankara: Bilge Yayınevi , S.287
[32] Özbek, V.Ö., “İnfaz Hukuku,” Ankara: Seçkin Yayınevi, S.402
[33] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[34] Soyer, G.S., “Tutuklamaya İlişkin Temel Sorunlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Güncel Kararları Çerçevesinde Adli Kontrol Konusunda Bazı Tespit Ve Değerlendirmeler”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Ankara, S.53
[35] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[36] Hacıoğlu, B.C., (2005),”5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Tutuklama Koruma Tedbirine Seçenek Olarak Düzenlenen Adli Kontrol Koruma Tedbiri Üzerine Bir İnceleme”, AÜEHFD, C. IX, S. l-2, Erzincan, S.180; TUNÇ, M., (2001), “Adli Denetim, Tutuklamayı Önleyici ve Giderici Tedbirler”, Adalet Dergisi, Ankara, S.149
[37] Hacıoğlu, B.C., (2005),”5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Tutuklama Koruma Tedbirine Seçenek Olarak Düzenlenen Adli Kontrol Koruma Tedbiri Üzerine Bir İnceleme”, AÜEHFD, C. IX, S. l-2, Erzincan, S.181
[38] Özbek, V.Ö., “İnfaz Hukuku,” Ankara: Seçkin Yayınevi, S.402
[39] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[40] Noyan, E, (2007), Ceza Davası, Ankara: Adalet Yayınevi, S.543 vd.
[41] Aldemir, H., (2012), “Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat”, Ankara: Bilge Yayınevi, S.289
[42] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[43] Soyaslan, D., (2014), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınları,S.325
[44] Özbek, V.Ö., “İnfaz Hukuku,” Ankara: Seçkin Yayınevi, S.402
[45] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[46] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[47] Akın, A. (2014), İnfaz Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi, S.452
[48] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[49] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[50] Akın, a.g.e, s.452
[51] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[52] Koca, M., (2003),”Tutuklamada Oranlılık İlkesi Çerçevesinde 2002 CMUK Tasarısının “Adli Kontrol” Tedbirinin Değerlendirilmesi”, DEÜHFD, S. 2, C. V, İzmir, S.130
[53] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[54] Akın, a.g.e, s.452
[55] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/5.3.1412.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[56] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[57] Uzunkaya, E., (2011), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.S.36
[58] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[59] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[60] Güzel, Ç., (2011), “Ceza Muhakemesinde Tutuklamaya Alternatif Bir Tedbir Olarak Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Erciyes Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri. S.73
[61] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[62] Tezcan, M., (2012), “Adli Kontrol” (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.S.262
[63] Sarı, N., (2011), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Dicle Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır.S.126
[64] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[65] Sözen, M., (2014), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Bahçeşehir Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa. S.51
[66]Yüzüncüdür, A., (2015), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Bahçeşehir Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.S.36
[67] Korkmaz, M.A., (2016), “Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Çankaya Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.S.82
[68] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/03/20130305-7.htm erişim tarihi: 13.05.2020
[69] Akın, a.g.e,s.451
[70] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf erişim tarihi: 13.05.2020
[71] Yılmaz, İ., (2015), “5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Adli Kontrol” (Yüksek Lisans Tezi), Yaşar Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.S.39
[72] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5395.pdf erişim tarihi: 13.05.2020

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.