Hukuki Makaleler

Ceza Hukukunda “Bağlılık Kuralı”: Ceza Hukuku – Avukat Necmettin İlhan

Ceza hukukunun temel ilkelerinden biri “ceza  sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi olup, bundan amaç bir kişinin başkasının fiilinden sorumlu tutulmaması ve işlemediği bir suçtan dolayı cezalandırılmamasıdır. 1982 Anayasasının 38. maddesinin 7. fıkrasında bu ilkeye işaret edilmiş, madde gerekçesinde ise bu husus “… failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahî ceza hukukuna yerleşmiş ve “kusura dayanan ceza sorumluluğu” ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuraldır.”[1] şeklinde açıklanmıştır.

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi gereğince, suç oluşturan fiilden, suçun kanuni tanımına uygun hareketi gerçekleştiren kişinin sorumluluğu söz konusu olacaktır. Suçun kanuni tanımına uygun hareketi gerçekleştiren kişi yanında, suçun işlenmesine katkı sağlayan faillerin sorumlulukları iştirak kuralları kapsamında belirlenmekte ve suça iştirak edenlerin sorumluluklarının failin fiiline bağlı olarak belirlenmesi bağlılık kuralı olarak adlandırılmaktadır.

Suça etki eden ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerin şeriklere sirayeti konusunun  TCK.nun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı kapsamında çözüleceğini ileri süren bir kısım yazarların aksine bu kuralın sözü edilen sorunu çözmediği yönünde de görüşlerin bulunduğu görülmektedir.

Çalışmamızın ilk bölümünde iştirak halinde işlenen suçlarda sorumluluğun genel esasları ve şeriklerin cezalandırılmasının hukuki temeli açıklanmaya çalışılmış, ikinci bölümünde bağlılık kuralının hukuki niteliği, bağlılık çeşitleri  ve bağlılık kuralının şartları  ele alınmış, üçüncü bölümde suça etki eden nedenler, nitelikli hallerin suç ortaklarına sirayetinin şartları ve bağlılık kuralının iştirak halinde işlenen suçlarda nitelikli hallerin geçişiyle ilişkisi değerlendirilmiş, sonuç bölümünde ise bağlılık kuralının uygulanmasında uygulamadaki sorunlara ilişkin görüş ve değerlendirmelere  yer verilmiştir.

BİRİNCİ BÖLÜM

I. İŞTİRAK HALİNDE İŞLENEN SUÇLARDA SORUMLULUĞUN GENEL ESASLARI

İştirak halinde işlenen suçlarda suça katılanların sorumluluğunun belirlenmesinde ödetici ceza hukuk politikasını temel alan kanunlar subjektif ölçütlere göre, önleyici ceza hukuku politikasını temel alan kanunlar ise objektif ölçütlere göre düzenlemeler içerdiği görülmektedir.[2] 

Leopold Zimmerl’in 1929 yılında yayınlanan makalesinde  ortaya attığı geniş fail ve dar fail  kavramları sonraki yıllarda bu konudaki tartışmaların dayanağını oluşturmuştur. Suça katılanlar arasında ve bunların sorumluluklarının belirlenmesinde bir ayrım yapılamayacağını savunanlar geniş fail görüşünü benimsemişlerdir. Bu görüşü savunanlara göre, sorumluluğun belirlenmesinde esas olanın suçta korunan hukuki değer olduğu ve bu değere yönelik her türlü saldırının suçu oluşturacağı ve bunu gerçekleştirenin de sorumlu tutulması gerektiği kabul edilir. Dar fail görüşünü savunanlar ise sadece  kanunda tarif edilen fiili doğrudan gerçekleştiren veya neticeye doğrudan  sebebiyet veren failin sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Suçu bir bütün olarak gören ve suça katılan herkesi suça katkısının derecesine bakmaksızın sorumlu tutan teklik sistemini geniş fail görüşünün bir yansıması olarak görmek mümkündür. İkilik sisteminde ise suça katılan kişilerin katkılarının derecesine (ağırlığına) göre sorumluluklarının belirlenmesi gerektiği ileri sürülmüş, bu değerlendirmede kanuni tanımdaki suç oluşturan fiili doğrudan gerçekleştiren kişi fail olarak sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmiştir.[3]

Fail sayısı dikkate alınarak suçları tek failli ve çok failli suçlar olarak iki başlık altında değerlendirilebilir. Şayet, kanunda tanıma uygun fiilin tek faille işlenmesi olanaklı ise bu tür suçlara tek failli suç, tipik fiilin zorunlu olarak birden fazla kişinin katılımıyla işlenmesi halinde ise bu tür suçlara çok failli suç adı verilmektedir.[4]

Tek failli suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi  halinde  suç ortaklarının  sorumluluğu iştirak kurumu içerisinde değerlendirilmekte olup, bu sorumluluğun belirlenmesinde hangi ölçütlerin dikkate alınacağı hususunda ise iştirakin temeli olarak bir araya gelmeyi esas alan görüş,  nedensel katkıyı esas alan görüş, failin fiiline katılmak biçiminde ele alan görüş şeklinde farklı teorilerortaya atılmıştır.[5]

Türk Ceza Kanunu’nun 37-41 maddelerinde düzenlenen ve tamamlayıcı kurallar mahiyetinde olan iştirak hükümleri ceza sorumluluğunu genişletici mahiyettedir.[6]

Genellikle, suçlar sadece bir kişi tarafından işlenmesi ihtimali gözetilerek tanımlanmıştır. Bir suçun birden fazla kişinin katılımıyla işlenmesi halinde suça iştirakten bahsedilir. İştirak, bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun birden fazla kişinin aralarındaki anlaşma ve işbirliği yapmaları sonucunda işlenmesi olarak tanımlanmaktadır.[7]

Bir suçun işlenebilmesi için birden fazla failin katılımı gerekli ise bu tür suçlara “çok failli suçlar” adı verilir. Çok failli suçlar “yakınsama suçları” ve “karşılaşma suçları” olarak iki kısımda incelenebilir.

Yakınsama suçlarında, suça katılan failler aynı amacın gerçekleştirilmesi maksadıyla aynı yönde hareket etmektedirler. Örneğin; suç işlemek maksadıyla örgüt kurma suçunun düzenlendiği TCK.nun 220/1 maddesinde “örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.” ifadesinden hareketle anılan suçta en az üç kişinin aynı maksatla bir araya gelmesi gerekir. Yine, hükümlü veya tutukluların ayaklanması suçunu düzenleyen TCK.nun 296/1 maddesinde bu suçun oluşabilmesi için en az dört kişinin aynı amaca yönelik hareket etmesi gerektiği aranmış ve şayet fail sayısı üçten fazla değilse bu suçtan olayı cezaya hükmedilemeyeceği belirtilmiştir.

Karşılaşma suçlarında ise, suça katılan failler aynı amacın gerçekleştirilmesi maksadıyla farklı yönlerden hareket etmektedirler. Örneğin TCK.nun 252. maddesinde düzenlenen rüşvet suçunda rüşvet veren ve rüşvet alan olmak üzere en az iki kişinin varlığı aranır. Çok failli suçlara  azmettiren veya yardım eden olarak iştirak mümkündür.

İştirak halinde işlenen suçlarda  “faillik” ve “şeriklik” olmak üzere iki iştirak şekli kabul edilmektedir. Bu ayrımda “fiilin işlenişi üzerinde kurulan hakimiyet” kriteri esas alınmaktadır. TCK.nun 37/1. maddesindeki “Suçun kanunî tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” ifadesi bunu göstermektedir.

Faillik, “doğrudan fail” ve “dolaylı fail” olmak üzere iki ayrı şekilde karşımıza çıkar.  Kanuni tipe uygun fiili tek başına icra eden kişiye doğrudan fail, bir başkasını suçun işlenmesinde aracı  olarak kullanan kişiye  ise dolaylı fail denilir. Birden çok kişinin suçun işlenmesinde ortak hakimiyet kurmalarında ise “müşterek faillik” söz konusudur.

Suçun işlenmesine katılan ancak bu katılımı fiil üzerinde hakimiyet ölçüsüne varmayan fail ise “şerik” olarak adlandırılır. Suçun işlenmesinde fiil üzerinde ortak hakimiyet kuran failin eylemi kanuni tipe uygun olmasına rağmen şerikin eylemi tipe uygun değildir.  Şayet şerikliğe ilişkin yasal düzenleme bulunmasaydı  suçun işlenişe yaptığı katkının tipik olmaması nedeniyle şerikin işlenen suçtan sorumlu tutulması mümkün olmayacaktı.  Şerikliğin azmettiren ve yardım eden olarak iki görünüm şekli vardır. Azmettiren ve yardım eden faillerin işlenen suçtan sorumlulukları TCK.nun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı ile açıklanmaktadır.[8]

Azmettiren ve yardım edenin bağlılık kuralı gereğince işlenen suçtan sorumlu tutulabilmeleri için asıl failin kasten hareket etmesi ve fiilinin hukuka aykırı  olması yanında TCK.nun 40/3 maddesi hükmü gereğince asıl failin fiilinin en azından teşebbüs aşamasına ulaşması da gerekir. Suça hem fail hem de şerik olarak  katılma durumunda “failliğin şerikliğe nazaran önceliği” ilkesi gereğince kişi sadece fail olarak sorumlu tutulacaktır. Yine bir kişi hem azmettiren hem de yardım eden olarak fiile katılmış ise azmettirmeye ilişkin normun şerikliğe ilişkin norma göre asli norm niteliğinde  olmasından hareketle sadece azmettiren olarak sorumlu tutulacaktır.

Müşterek faillikte, her bir suç ortağı fail statüsünde olup faillerin sorumluluğunun belirlenmesinde burada bağlılık kuralı uygulanmayacaktır.

Bir başka kişiyi suçun işlenmesinde  vasıta-araç olarak kullanan kişi de, icra hareketlerini gerçekleştiren kişi  ve onun fiili üzerinde hakimiyet kurması nedeniyle TCK.nun 37/2 maddesi kapsamında “dolaylı fail” olarak sorumlu olacaktır. Dolaylı failin, fiili icra eden kişi ve onun fiili üzerindeki hakimiyeti cebir ve tehdide dayanıyorsa fiili icra eden kişinin hukuki durumu TCK.nun 28. maddesi kapsamında “Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hâllerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.” şeklindeki düzenlemeye göre değerlendirilecektir. Yine, fiili icra eden kişinin kaçınılmaz yanılgı içerisinde bulunması halinde  bu kişinin sorumluluğu TCK.nun 30. maddesi kapsamında hata hükümleri çerçevesinde değerlendirilecek, ancak bu kişiyi suçun işlenmesinde vasıta-araç olarak kullanan ise dolaylı fail olarak sorumlu tutulacaktır.

TCK.nun 37. madenin 2. fıkra 2. cümlesindeki “Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır.” şeklindeki düzenleme gereğince, kusur yeteneği bulunmayan kişilerin (örneğin, TCK.nun 31/1 maddesi kapsamında on iki yaşını doldurmamış çocukların veya TCK.nun 32. maddesi kapsamında akıl hastalarının) suçun işlenmesinde araç olarak kullanılması halinde bunları kullanan kişiler dolaylı fail olarak sorumlu tutulacak ve cezalarında artırıma gidilecektir.

Yukarıda açıklandığı üzere şeriklik azmettirme ve yardım eden olarak iki görünüm şekli bulunmaktadır.

Azmettirme, “belli bir suçu işleme hususunda henüz bir fikri olmayan bir kişinin başkası tarafından bu suçu işlemeye karar verdirilmesidir..”[9] şeklinde açıklanmıştır. Şayet kişi bir suçu işlemeye önceden karar vermiş ise artık bu kişinin azmettirilmesinden bahsedilmeyecek koşulları varsa yardım etme söz konusu olacaktır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere izlenen suç politikasının gereği olarak, azmettirenin suçun kanundaki cezası ile cezalandırılacağı kabul edilmiştir

Yardım etme ise, bir başkasının kasten işlemekte olduğu suça TCK.nun 39/2 maddesinde belirtilen şekillerde suçun işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak veya suçun   işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak şeklinde maddi olabileceği gibi, faili suç işlemeye teşvik etmek, suç işleme kararını kuvvetlendirmek, suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek, suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek şeklinde en geç suç tamamlanıncaya kadar manevi destek vermek şeklinde olabilir.

II. ŞERİKLERİN CEZALANDIRILMASININ HUKUKİ TEMELİ

Doktrinde şerikliğin cezalandırılması konusunda sebebiyet ve nedensellik teorisi, kusura veya haksızlığa iştirak teorisi, saf sebebiyet teorisi ve bağlı hukuki değere saldırı teorisi adları  altında farklı görüşler ileri sürülmüştür.

Bağlılık kuralına  dayalı hukukumuzda hakim görüş olarak kabul edilen sebebiyet ve nedensellik teorisine (Die akzessorietätsorientierte Verursachungstheorie) göre;[10] özünde başkasının hukuki değer ihlaline katılmayı ifade eden şeriklikle ilgili  hükümler faillikle karşısında cezayı genişleten nedenlerdir. Sebebiyet teorisine göre şerikin cezalandırılma nedeni, failde suç işleme kararı fikrini uyandırması veya faili fiziksel veya psikolojik olarak desteklenmesinden kaynaklı nedensel katkıdır. Burada şerik kendisi bizzat tipe uygun normu ihlal etmemekte, failin norm ihlaline katkı sağlamaktadır. Sebebiyet teorisinde şerikin haksızlığı asıl fiilin haksızlığına bağlıdır. [11]

Kusura veya haksızlığa iştirak teorisinde (Die Schuld-bzw. Unrechtsteilnahmetheorie) şerikin cezalandırılma nedeni olarak failin kusurluluğundan şerikin de sorumlu olması  veya bu sorumluluğu paylaşması olarak açıklanmıştır. Bu görüş genellikle reddedilmektedir.[12]

Saf sebebiyet teorisine (Die reine Verursachungstheorie) göre, şerikin haksızlığının tamamen bağımsız olduğu ve şerikin cezalandırılmasının asıl fiilin haksızlığından türetilemeyeceği, hukuki değeri ihlal edenin bizzat şerik olduğu ileri sürülmüştür.[13]

Karma teori olarak karşımıza çıkan bağlı hukuki değere saldırı teorisinde ise,  saf sebebiyet teorisi ve bağlılık kuralına dayalı sebebiyet teorisinin tek taraflı yaklaşımları kabul edilmemiş, şeriklerin haksızlığının bir kısmı failin fiilinden, bir kısmı ise katılanın kendi hareketinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür.   

İKİNCİ BÖLÜM

I. BAĞLILIK KURALININ HUKUKİ NİTELİĞİ

Bağlılık kavramı mevzuatımıza 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesi kapsamında girmiş olup bunun Alman öğretisindeki “Akzessorietät” kavramını karşıladığı anlaşılmaktadır.

Elvan Keçelioğlu, Alman hukukunda faillikle suç ortaklığı arasındaki ilişkiyi ;

a. Fail; şerik olmayandır.

b. Şerik; sadece fail olmayanlar olabilir.

c. Failsiz, şeriklik olamaz. şeklinde özetlemiş ve  “Alman Ceza Kanunu’nda fail, şerikliğe göre daha merkezi bir rol üstlenmiştir. Alman Kanunu’nda, azmettiricilik ya da yardım etme tanımlanırken bir başkasını kasıtlı ve hukuka aykırı harekete azmettirme ve bir başkasının kasıtlı ve hukuka aykırı hareketine yardımdan bahsedilmektedir. Bu doktrinde “Bağlılık” suç ortaklığının failliğe bağlılığı olarak ifade edilmektedir. Ancak bu bağlılık sınırlı bir bağlılıktır. Buna göre her suç ortağı kendi kusurlu fiilinden dolayı sorumludur. Failin kusursuz oluşu(yaş küçüklüğü, akıl hastalığı sebebiyle ya da bir mazeret sebebi altında fiili gerçekleştirmesi halinde) kusursuz failin hukuka aykırı fiiline iştirak mümkündür.” şeklinde açıklamıştır.[14]

Bağlılık kuralının düzenlendiği 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesinde;

(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.

(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.” hükmüne,

İştirak hâlinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçmeyi düzenleyen 41. maddede ise;

(1) İştirak halinde işlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır.

(2) Suçun;

a) Gönüllü vazgeçenin gösterdiği gayreti dışında başka bir sebeple işlenmemiş olması,

b) Gönüllü vazgeçenin bütün gayretine rağmen işlenmiş olması,

Hallerinde de gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.  

Faillik ve şeriklik prensibine dayanan bağlılık kuralında bir kişi fail ise şerik, şerik ise fail olamayacaktır.  Şeriklikten bahsedebilmek için olayda fail olarak sorumluluğu  kabul edilebilecek bir kişinin bulunması gerekir. Suçun kanuni tarifindeki fiili doğrudan işlemeyen failler suçun işlenişine katkıları yönünden şerik olarak sorumlu tutulacaklardır.[15] Şeriklerin cezalandırılabilmeleri için kanunda tarif edilen suçun fail tarafından işlenmesi gerekir. İşte fail tarafından işlenen suçtan şeriklerin cezalandırılmaları bağlılık kuralı ile mümkün olmaktadır.[16] Bağlılık kuralı gereğince şeriklerin asıl failin suç oluşturan eylemine katılmaları gerekir, zira şeriklerin sorumluluğu da fail tarafından işlenen suça ilişkin fiil kapsamındadır.[17]

Fail kanunda tanımlanan suçu işlediği sorumlu iken şerikin sorumluluğu asıl failin fiiline bağlı olarak gerçekleşmektedir.[18] Şeriklerin fiilleri kanuni tanımda yer alan suçu tek başına oluşturmaması nedeniyle iştirak hükümleri olmaksızın şeriklerin cezalandırılması mümkün değildir. Bu itibarla failin asli davranışları olmaksızın şeriklerin feri davranışları cezalandırılamayacaktır. Bu nedenle suça iştirakte zorunlu koşul esas fiilin gerçekleştirilmesidir.[19]

Kanunda tarif edilen tipik fiil ile failin doğrudan ilişkisi mevcut iken şerikin böyle bir ilişkisi yoktur. Failin eylemiyle ilişkisinden kaynaklı bağlılık kuralı kapsamında işlenen suçtan sorumluluğu söz konusu olacaktır.[20] Failin filinin hukuka aykırılığı bağlılık kuralı gereğince şerikin fiilini de hukuka aykırı hale getirmektedir.[21] Bu nedenle fiil üzerinde hakimiyet kurumaması veya özel faillik koşullarını taşımaması nedeniyle fail olarak sorumlu tutulamayan şerikin cezalandırılabilmesi bağlılık kuralı gereğince mümkün olacaktır.[22] Bu durum bağlılık kuralının çifte fonksiyona sahip olmasından kaynaklanır.[23] Şerikin hareketinin hukuka aykırı olarak görülmesi failin suç teşkil eden davranışına bağlıdır. Asıl fiilin gerçekleşmediği durumlarda  iştirak ilişkisinden bahsetmek mümkün değildir.[24]

İştirak ilişkisinin varlığından söz edebilmek için asıl failin tipik fiili dışında başka davranışlar aranmakta, şayet tipik fiil birden fazla fail tarafından gerçekleştirildiği  takdirde müşterek faillikten bahsedilmekte ve bu husus iştirak ilişkisi kapsamında değerlendirilmemektedir.[25]

II. BAĞLILIK ŞEKİLLERİ

Şerik, failin fiiline bağlıdır. Bağlılık kuralı failin fiiline bağlı olarak şerikin cezalandırılmasını sağlaması nedeniyle “işlenen fiil’den ne kastedildiği ve bağlılık kuralının derecesinin tespiti önem arzetmektedir. Esasında bağlılık ölçüsünü kanun koyucu belirlemekte olup bu husus TCK.nun 40/1. maddesinde ” Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir.” şeklinde ifade edilmiştir. Doktrinde bağlılık kuralının ölçüsü konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bağlılık kuralının dereceleri Mayer tarafından dört sınıfta isimlendirilmiştir.[26]

Mayer’e göre bağlılık kuralının dereceleri şu şekilde açıklanmıştır:

Asgari bağlılık kuralı (minimaler Akzessorietät), şeriklik için suçun kanuni tanımına uygun asıl fiilin varlığını yeterli kabul eder.

Sınırlı bağlılık kuralı (limitierter Akzessorietät), kanuni tanıma uygun fiilin kasten ve hukuka aykırı olarak gerçekleştirilmesini şart koşar.

Ekstrem bağlılık kuralı (extreme Akzessorietät), cezalandırılabilir şerikliğin, fail tarafından gerçekleştirilen haksız ve kusurlu bir fiilin varlığına bağlı olduğunu benimser.

Aşırı bağlılık kuralı (Hyperakzessorietät), fail tarafından gerçekleştirilen haksız ve kusurlu fiilin dışında, cezayı ortadan kaldıran, cezayı artıran ve cezayı azaltan şartların şerike isnadiyetini de arar. Örneğin babasının parasını çalması için azmettirilen kişinin bu fiili gerçekleştirmesi durumunda fail cezalandırılamadığı için azmettirilen de  cezalandırılamayacaktır.[27] 

Ceza mevzuatındaki düzenlemelerin kapsamı ve yalnızca yasal tarife uygunluğun cezalandırılabilirlik yönünden yeterli olmaması nedeniyle bu görüşlerden asgari bağlılık kuralı ve aşırı bağlılık kuralı doktrin tarafından benimsenmemektedir.[28]

Bir kısım yazarların sınırlı bağlılık kuralını, bir kısım yazarların ise ekstrem bağlılık kuralını kabul ettikleri görülmektedir.

Doktrinde bir kısım yazarlardan Özgenç, Sözüer, Mahmutoğlu, Ünver; Demirbaş; Dönmezer-Erman  iştirakte, kasıtlı ve hukuka aykırı bir davranışın varlığının yeterli olduğunu, failin kusur yeteneğine sahip olmasının şerikler açısından önem taşımadığını kabul ederken, ekstrem bağlılık kuralını kabul eden Erem, Danışman, Artuk; Önder; Öztürk; Artuk, Gökçen Yenidünya gibi bazı yazarlar ise şeriklik için asıl fiili gerçekleştiren failin kusur yeteneğine sahip olmasının gerekli olduğunu belirtmişlerdir.   

Önceleri ekstrem bağlılık kuralını kabul eden Yargıtay son dönemde sınırlı bağlılık görüşünü benimsediği görülmektedir.[29]

5237 sayılı TCK.nun 40. maddesinde  suça iştirakte kasten ve hukuka aykırı işlenmiş filin varlığını yeterli görmüş, failin kusur yeteneğinin mevcut olup olmadığının suça katılanın sorumluluğunun belirlenmesi yönünden bir önemi olmadığını kabul etmiştir. Buna göre failin fiili kasıtlı veya hukuka aykırı değilse  failin bu fiiline iştirakten bahsedilemeyecektir. Azmettiren ve yardım edenin sorumluluğu asıl failin işlediği suça göre belirleneceği belirtilerek şerikliklerin sorumluluğunun bağlılık kuralına göre belirleneceği ifade edilmiştir. Bu açıdan yaklaşıldığında bağlılık kuralının şeriklerin sorumluluğunu sınırlandığı görülmektedir. Şeriklerin sorumluluğunun sadece bağlılık kuralına dayanılarak açıklanması ve failin haksız fiiline bağlanmasının doğru olmadığı ileri sürülmüştür.[30]

Doktrinde bir kısım yazarlar, 5237 sayılı TCK.nundaki mevcut düzenlemeye göre  birden fazla hareketli suçlarda, icra hareketlerinin parçalara ayrıldığı veya  her bir icra hareketinin başka bir fail tarafından yerine getirildiği durumlar ile özgü suçlarda  suça iştirakte sorumluluğun belirlenmesini bağlılık kuralının açıklamaya yeterli olmadığını ileri sürmüşler[31], bir kısım yazarlar ise,  birden fazla hareketli suçlarda veya icra hareketlerinin parçalara bölündüğü suçlarla ilgili yapılan bu tür açıklamaların  şeriklik kapsamında değil müşterek faillik kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle eleştiride bulunmuşlardır.[32]

A. Asgari Bağlılık Kuralı (minimale Akzessorietät)

Şerikin, failin fiiline bağlı olarak cezalandırılabilmesi için, kanuni tarife uygun fiilin varlığını yeterli gören bağlılık çeşidine asgari bağlılık kuralı denilmektedir. Fiilin hukuka aykırılık unsuru yoksa, failin davranışı kasıtlı değilse ve failin cezalandırılabilirlik koşulu eksik ise fail cezalandırılamayacak, ancak failin taksiri var ve suç taksirle işlenen suçlardan ise buna göre cezalandırılma yoluna gidilecektir. Asgari bağlılık kuralında, failin bu gibi durumlarda cezalandırılamadığı hallerde şerikler asıl fiile kasten katılmış iseler sorumlulukları söz konusu olacaktır.[33]

B. Aşırı Bağlılık Kuralı (extreme Akzessorietät)

Bu kurala göre, hareketin ceza kanunu açısından önem taşıması için kusurlu olması gerektiği kabul edilerek, şayet kusur bulunmuyor ise cezalandırılabilir bir fiilden de söz etmek mümkün olmayacak ve şerikin sorumlu tutulabilmesi içinde failin fiilinin haksız ve kusurlu olması gerektiği ileri sürülmüştür.[34]

C. Sınırlı Bağlılık Kuralı (limitierter Akzessorietät)

Sınırlı bağlılık kuralında, suça katılımları fiil üzerinde hakimiyet kuracak dereceye ulaşmadığı için fail olarak cezalandırılamayan şeriklerin haksızlık oluşturan ve kasten işlenen esas fiile bağlı olarak cezalandırılmaları gerektiği kabul edilmiş ve failin kusurlu olması aranmamıştır.[35]

Bu görüşe göre, suça katılan her bir kişi kendi kusurlu  eylemine göre sorumlu tutulacak, kusurluluğu etkileyen veya kaldıran sebepler hangi kişiyi etkiliyor ise o bu durumdan istifade edecek, diğerleri bundan yararlanamayacaktır.[36]

Doktrinde bir kısım yazarlarca; sınırlı bağlılık kuralına göre, failin kusurlu olmaması halinde de fiile iştirakin olanaklı olması ve fiili gerçekleştirenin kusur yeteneğinin yokluğundan yararlanılarak eylemin gerçekleştirilmesi halinde,  fiili işlemeye sevkeden fail şayet fiili gerçekleştirenin kusur yeteneği bulunmadığını biliyorsa dolaylı fail, bilmiyorsa bağlılık kuralı kapsamında azmettiren sıfatıyla sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülmüştür.[37]

Şeriklerin sorumluluğunun tespiti için sınırlı bağlılık kuralının niceliksel ve niteliksel şartlarının mevcut olması gerekir. Niceliksel bağlılık kuralında failin icra hareketlerine başlaması ve en azından fiilin teşebbüs aşamasında kalması aranırken, niteliksel bağlılık kuralında failin fiili kasten  gerçekleştirmesi ve fiilin hukuka aykırı olması aranmaktadır.

a.Niceliksel Bağlılık (quantitative/äußere Akzessorietät)

Sınırlı bağlılık kuralına göre şeriklerin sorumluluğu yasal tanımda yer alan tipik fiilin bütün unsurlarıyla gerçekleşmesine bağlıdır. Sınırlı bağlılık kuralının niceliksel şartı olarak adlandırılan bu kurala göre şeriklerin cezalandırılabilmesi için fiilin en azından teşebbüs aşamasına gelmesi gerekir. Mayer’in sınıflandırdığı dört çeşit bağlılık durumunda niceliksel şartın gerçekleşmesi bakımından aynı durum geçerlidir. Bu nedenle, farklılık niteliksel şartla bağlantılı olarak görülmektedir.

Sınırlı bağlılık kuralını benimseyen TCK.nun 40/3. maddesinde “Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.” ifadesiyle iştirakten söz edebilmek için suçun yasal unsurlarının mevcut olması yanında en azından fiilin teşebbüs aşamasında kalması gerektiğine işaret edilmiştir.

Failin fiilin icra hareketlerine henüz başlamadığı aşamada  şerik  eylemini gerçekleştirmesine rağmen şerikin sorumluluğundan söz edilemeyecek olması bağlılık kuralının niceliksel şartına getirilen eleştirilerdendir. TCK.nun 214 ve 215. maddelerinde[38] olduğu gibi bazı suç tipleri yönünden özel düzenleme getirilerek boşluk doldurulmaya çalışılmıştır. Şerikin (azmettiren veya yardım eden) haksızlık iradesini ortaya koyması ve toplumsal yönden tehlikeliliği gözetilerek ceza kanununun genel hükümler kısmında buna ilişkin gerekli düzenlemeler yapılması gerektiği doktrinde ileri sürülmüştür.[39]

Benzer sorunu çözmeye yönelik Alman Ceza Kanununun 30. maddesinde suça katılmaya teşebbüs hükmü düzenlenmiştir.[40]

Yukarıda açıklandığı üzere failin eylemi  icra hareketleri boyutuna ulaşmadığı durumlarda şerikin sorumluluğundan söz edilemeyeceği gibi fiil tamamlandıktan sonraki aşamada şerikin suçun icrasına etkisi olmayan eylemlerinden dolayı da cezalandırılamayacaktır.[41]

Bununla birlikte fiilin tamamlanmasından sonra gerçekleşen ve iştirak hükümleri çerçevesinde cezalandırılamayan bir kısım  fiiller  başka suç tipleri kapsamında düzenlenerek faillerinin sorumluluğu cihetine gidilmiştir (Örneğin, suç eşyasının satın alınması veya kullanılması).

TCK.nun 36. maddesinde gönüllü vazgeçme düzenlenmiş olup, fail suçun icra hareketlerinden gönüllü olarak vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse işlemeyi kastettiği suça teşebbüsten dolayı cezalandırılmayacak, fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturuyorsa o suçtan cezalandırılacak, tamam olan kısım suç oluşturmuyorsa cezalandırılması cihetine gidilmeyecektir.[42] Şeriklerin cezalandırılabilmesi için bağlılık kuralının niteliksel ve niceliksel şartının gerçekleşmesi gerektiğinden hareketle, şerikin sorumluluğundan bahsedebilmek için niceliksel şart gereği fiilin en azından teşebbüs aşamasında kalması gerektiği dikkate alınarak gönüllü vazgeçme halinde  fail işlemeyi kastettiği suça teşebbüsten sorumlu tutulamayacağı için tamam  olan fiil başka bir suç oluşturmadığı takdirde fail cezalandırılamayacağı halde  şerikin bağlılık kuralı gereğince suça iştirakten sorumluluğu cihetine gidileceği yönündeki  değerlendirmenin bir kısım yazarlarca  bu sonucun adil olmadığı ve kanunilik ilkesine aykırı olduğu yönüyle eleştirilmiştir.[43]

Bizimde katıldığımız görüşe göre;[44] suçun icra hareketlerine başlandıktan sonra ortaya çıkan gönüllü vazgeçme iradesi, esasen fiilin haksızlığını etkilemeyen ancak vazgeçen kişinin cezalandırılmasını engelleyen şahsi neden olmasından hareketle şerikin iştirak hükümleri kapsamında cezalandırılmasının uygun olduğu ileri sürülmüştür.

TCK.nun 41. maddesinde;

“[1] İştirak hâlinde işlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır.

[2] Suçun;

a) Gönüllü vazgeçenin gösterdiği gayreti dışında başka bir sebeple işlenmemiş olması,

b) Gönüllü vazgeçenin bütün gayretine rağmen işlenmiş olması,

Hâllerinde de gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır.hükmüne yer verilmiştir.  TCK.nun 41/2-a maddesine göre; suç gönüllü vazgeçen suç ortağının gayreti dışında başka bir nedenle tamamlanmamış olsa dahi vazgeçenin çabası ile sonuç arasında nedensel bağ bulunmamasına karşın gönüllü vazgeçene ceza verilmeyecektir. TCK 41/2-b maddesinde ise, suç gönüllü vazgeçen suç ortağının bütün çabasına rağmen tamamlanmış ise gönüllü vazgeçene ceza verilmeyecektir. Hafızoğulları bu durumda gönüllü vazgeçenin suça katkısının sürmesine karşın tamamlanmış suçtan sorumlu tutulmamasının suçluyu ödüllendireceğini ve bu halde gönüllü vazgeçenin neticeden sorumlu tutulmaması için suçun bu şerikin katkısından bağımsız bir şekilde  oluşması gerektiğini ileri sürmüştür.

Bizim görüşümüz; TCK 41/2-b maddesinde belirtilen gönüllü vazgeçme halinin  cezayı kaldıran şahsi sebep olarak bu şekilde genişletilmesinin kanunilik ilkesine uygun olmadığı ve uygulamada sorunlar doğuracağı yönündedir.

b.Niteliksel Bağlılık (qualitative/innere Akzessorietät)

Niteliksel bağlılık kuralında, şeriklerin sorumluluğunun kaynağının asıl fiile bağlı olduğu, sorumluluğun derecesi de asıl fiilin özelliklerine bağlı olduğu kabul edilir.[45]  Failin fiilinin kasten ve hukuka aykırı gerçekleştirilmesi sınırlı bağlılık kuralının niteliksel şartından ifade edilir.

III. BAĞLILIK KURALININ ŞARTLARI

Bağlılık kuralı gereğince şeriklerin sorumluluğunun belirlenebilmesi için, failin suç oluşturan tipik fiilinin kasıtlı ve hukuka aykırı olarak gerçekleştirilmiş olması, bunun yanında  suçun tamamlanmış  yahut en azından teşebbüs aşamasında kalmış olması gerekir.[46]

A. Bir suçun işlenmesi veya teşebbüs aşamasında kalması

5237 sayılı TCK.nun nun 40/1. maddesinde;  “suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı”ndan bahsedilerek sınırlı bağlılık kuralı ifade edilmiştir. 5237 sayılı TCK.nun 40/3 maddesinde “suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir” hükmüne yer verilmiştir. Bu nedenle şerikin sorumluluğu için öncelikle suçun tamamlanması veya teşebbüs aşamasında kalması gerekir.

  B. Kasten işlenmiş fiil olması

            Bağlılık kuralına bağlı olarak şerikin sorumluluğundan söz edilebilmek için, failin kasten hareket etmesi gerekir. Şayet suçun oluşması için kasıtla birlikte “subjektif unsurlar”da aranıyorsa bununda gerçekleşmesi gerekecektir. Örneğin, töre saikiyle işlenen suçlarda failin kasten hareket etmesi yanında suçun töre saikiyle ve görev biliciyle işlemesi de gerekecektir.

Ancak şeriklerin sorumluluğu için failin ayrıca kusurlu olmasına gerek yoktur; herkes kendi kusuruna göre sorumlu olacaktır. Dolayısıyla, bağlılık kuralı uyarınca, şeriklerin sorumlu tutulabilmesi için fail veya müşterek faillerin, kanuni tanıma uyan bir suçu işlemesinin şart olması, şeriklerin işlenen suç bakımından kendisinden kaynaklanan kişisel nedenden dolayı sorumlu tutulmalarına engel değildir. Şerikin cezalandırılabilmesi için failin kanuni tamındaki fiilleri gerçekleştirmesi gerekli ise de, bu durum, şerikin, failin kişisel durumunun dikkate alınmamasını ve şerikin kişisel durumuna göre hakkında uygulanacak kanun hükümleri ile cezalandırılmasına mani teşkil etmez.

Şeriklerin sorumluluğunun kabul edilebilmesi için öncelikle kanuni tarife uygun bir fiil bulunması, bununla birlikte bu tipik fiilin kasten ve hukuka aykırı şekilde işlenmiş olması gerekir. Dolayısıyla şeriklerin sorumluluğu bakımından sadece tipik fiilin varlığının yeterli görülmemesi, fiilin kasten ve hukuka aykırı bir şekilde işlenen fiil niteliğinde olması  gerektiği hususu sınırlı bağlılık kuralı çerçevesinde konunun değerlendirildiğini ortaya koymaktadır.[47]

TCK.nun 40/1 Maddesinde “Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiil… ifadesinden  TCK.nun 37/1 maddesinde belirtilen “Suçun kanunî tanımında yer alan fiil…”  olarak anlaşılması gerekir.[48] Bundan hareketle failin davranışı ceza hukuku kapsamında icrai veya ihmali fiil niteliğinde olmalıdır.[49]

TCK.nun 40/1 maddesinde ifade edilen “…diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın …” ibaresinden bahse konu fiilin cezalandırılabilir nitelikte olması aranmaksızın fiilin  hukuka aykırı nitelikte olması aranır.[50]

Fail, gerçekleştirdiği eylemde kasıtlı hareket etmediği takdirde şeriklerin sorumluluğundan bahsedilemeyecektir.[51] Bağlılık kuralı gereğince şeriklerin sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için failin kasıtlı hareket etmesi aranacaktır. Bu kapsamda taksirle işlenen suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.[52] Bununla birlikte taksirle eylemini gerçekleştiren bir kişi araç olarak kullanıldığı takdirde somut olayın özelliklerine göre koşulları oluştuğu takdirde dolaylı faillik konusu değerlendirilebilir.[53]

Türk Ceza Kanununun 40. Maddesi kapsamında şeriklerin cezalandırılabilmeleri yönünden niteliksel bağlılık kuralı benimsenmiş,  buna göre şerikin cezalandırılabilmesi için failin tipe uygun filinin kasten ve hukuka aykırı olması yeterli görülmüş, fiilin ayrıca “isnad edilebilir” nitelikte  olması aranmamıştır.[54] Şerikin sorumluluğu için fiilin cezalandırılabilir nitelikte olması yeterli olup failin cezalandırılabilmesi şart değildir. Örneğin, fiili gerçekleştiren failin  ölmesi veya  fail yönünden şahsi cezasızlık halinde  suç ortaklarının  sorumluluğu devam edecektir.

Fail veya şeriklerden kaynaklanıp cezanın artırılması, hafifletilmesi veya ortadan kaldırılması sonucunu doğuran kişisel nedenlerin diğer suç ortaklarına geçişi konusunda kanunumuzda bir düzenleme yapılmamıştır. Oysa bu konuyu düzenleyen Alman Ceza Kanunun 28/2 maddesinde, “kanun, cezanın ağırlaştırılmasını, indirilmesini veya ortadan kaldırılmasını gerektiren kişisel nitelikli özel unsurlara yer vermiş ise, bunlar yalnızca kendisinde bu neden bulunan suça iştirak edenler (fail veya suç ortakları) hakkında uygulanır

Taksirle işlenen suçlarda  suça iştirak söz konusu olmayıp bu tür suçlarda her fail kendi kusurlu eyleminden dolayı sorumlu olacaktır. Ancak, taksirle işlenen fiile  başka bir kişi kasten katılıyor ise (örneğin, aşçıya yemek yaparken kasıtlı olarak tuz yerine zehir veren fail),  asıl fiili gerçekleştiren kişinin kasıtlı bir davranışı söz konusu olmadığından bağlılık kuralının bu yöndeki şartı gerçekleşmediği ve taksili suçlara da iştirak mümkün olmadığı hususları nazara alınarak iradeye hâkimiyet teorisi uyarınca bu kişileri dolaylı fail olarak sorumlu tutmak mümkün olabilir. Fiili gerçekleştirenin bu şekilde hataya düşürülmesi halinde bu kişiler hatalarından istifade edecekler, ancak fiili gerçekleştireni vasıta olarak kullanan failin eylem üzerinde hakimiyet kurduğu gözetilerek dolaylı fail olarak sorumlulukları söz konusu olacaktır. Bu hatanın suçun maddi unsurları dışındaki konularda olması halinde  iradeye hakimiyet nedeniyle dolaylı failin eylem üzerinde hakimiyetinin bulunup bulunmadığı tartışmalıdır.Örneğin;Ahmet’in arkadaşına şaka yapmak maksadıyla boş tüfeği  vermesini istediği Bekir’in, tüfeğin dolu olduğunu bilmesine rağmen vermesi halinde  fiili doğrudan icra eden Ahmet taksirle öldürmeden sorumlu tutulacak, Ahmet eylemini kasten gerçekleştirmediği için bu fiile iştirak mümkün olmayacaktır.

Suça katılan kişinin fiili icra edeni hataya düşürmeyip sadece mevcut durumdan yararlanması halinde ise dolaylı fail olarak sorumlu tutulup tutulmayacağı konusu gündeme gelmektedir.   Mevcut hatadan yararlanma halinde, kişinin kastettiği sonucun meydana gelmesi için fiili icra edeni araç haline getirmesinden söz edilemeyecektir. Burada suça katılan faili hatası konusunda uyarmamakta ve sadece sessiz kalmaktadır.  Suça katılanın fiile hangi derecede hâkim olduğu tartışması gündeme gelmektedir. Bu örnekte olduğu gibi, tüfeğin boş olduğunu zanneden kişiye  tüfeğin dolu olduğunu bilmesine rağmen veren kişinin bu hususta faili uyarmadığı ve mevcut olan hatadan yararlanmak ve bunun doğurduğu iradeye hakimiyet aracılığıyla fiil üzerinde hakimiyet sağladığı kabul edilmeli ve dolaylı fail olarak sorumlu tutulmalıdır.[55]

C. Tipik fiilinin hukuka aykırı olarak gerçekleştirilmiş olması

Fiil üzerinde hâkimiyet kuramadığı için fail olarak cezalandırılamayan suça katılan kişilerin  iştirak hükümleri çerçevesinde sorumluluklarının tespiti bakımından  sınırlı bağlılık kuralı gereğince asıl fiilin “hukuka aykırı” olması gerekir.

Hukuka aykırılık, “hukuk düzeni tarafından tasvip edilmeyen, hukuk düzeninin izin vermediği fiilleri gerçekleştirmek hukuk düzeniyle çatışmak” anlamı taşımaktadır.

Tipe uygunluğu hukuka aykırılığın karinesi olarak kabul eden teoride, tipe uygun hareketin gerçekleşmesiyle haksızlık ortaya çıkmış olur, şayet hukuka uygunluk nedeni var ise fiil haksızlık olarak nitelendirilmeyecektir.[56]

Hukuka uygunluk nedeni kapsamında  objektif ve sübjektif şartların örtüştüğü durumlarda sorun bulunmamaktadır.

D. İştirak iradesinin bulunması

Kanuni tanımdaki fiili birlikte işleme iradesi  “iştirak iradesi” olarak kabul edilmektedir. Suç ortaklarının cezalandırılabilmesi için aralarında iştirak iradesinin mevcut olması gerekir.[57] Yani suç ortağının suça bilerek ve isteyerek katılması şarttır. Suç ortağı fiili ile bir suçun işlenmesine katkıda bulunduğunu bilmelidir. Ancak katıldığı suçu tüm ayrıntılarıyla bilmesi gerekli değildir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

I. SUÇA ETKİ EDEN NEDENLER

765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükte olduğu dönemde  cezanın ağırlaştırılması ve hafifletilmesi sonucunu doğurmalarından hareket edilerek suça etki eden nedenler “fiili veya şahsi nedenler” olarak ifade edilmiştir.[58]

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda  bu husus “nitelikli hal” tabiri ile açıklanmış, TCK.nun 61/4 maddesinde “Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâller…” ifadesi, TCK.nun bağlılık kuralı başlıklı 40. maddesinin gerekçesinde “… cezayı hafifleten veya ortadan kaldıran kişisel nedenler, ancak ilgili suç ortağı açısından hukukî sonuç doğururlar.” ifadesi kullanılmıştır.[59]

Cezaya etki eden fiili ve şahsi nedenlerden ne ifade edilmek istendiği hususu önem arzetmektedir. 765 sayılı TCK. nun 66. maddesinde “Bir cürüm veya kabahati beraber işleyenlerden veya icrasını kolaylaştırmağa yardım edenlerden biri hakkında teşdidi cezayı mucip olan şahsa merbut daimî veya ârızî ahval ve evsaf, cürüm veya kabahate iştirak eyledikleri zamanda ona vâkıf olan faillere dahi sirayet eder. Ancak haklarında terettüp eden cezanın altıda biri indirilebilir ve Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ile müebbet ağır hapis cezasına bedel yirmi seneden yirmi dört seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur.” şeklinde ifadeye yer verilmekle birlikte “cezayı etkileyen fiili veya şahsi nedenler” den anlaşılması gereken hususun ne olduğu konusunda görüş birliği bulunmadığı görülmektedir.  Dönmezer/Erman, tasarlayarak veya canavarca his saikiyle eylemin gerçekleştirilmesi hususunu kişisel ağırlaştırıcı neden olarak değerlendirmesine rağmen[60] Erem/Danışman/Artuk ise fail ile mağdur arasında altsoy üstsoy ilişkisinin varlığı kişisel  ve fiile bağlı ağırlaştırıcı neden özelliği taşımakla birlikte fiili  unsurun daha baskın olduğunu  ileri sürmüştür.[61]

Kaymaz ise, fiile bağlı nitelikli hallerin “Suçun işleniş biçiminden, mağdurun sıfatından, suçun işlendiği yer veya zamandan, suçun maddi konusundan veyahut meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığından kaynaklanan ve cezanın ağırlaştırılması veya hafifletilmesi sonucunu doğuran” durumlar olduğunu belirtmiştir. Örneğin; TCK.nun 149/1-a maddesinde yağma suçunun silahla işlenmesi, TCK.nun 86/3-e maddesinde kasten yaralama suçunun silah kullanılarak işlenmesi, TCK.nun 143. maddesinde hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi, çocuğu veya ruh/beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiyi öldürme suçlarında belirtilen durumlar fiile bağlı nitelikli haller olarak görülmelidir.[62]

Failin şahsından veya fail ile mağdur arasındaki ilişki veya saikten kaynaklanan nedenler ise suça etki eden kişisel nedenler olarak ifade edilmektedir.[63]

TCK.nun 82/1-d maddesinde belirtilen, kasten öldürme suçunun “üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı” işlenmesi halinde mağdur ile fail arasındaki ilişkiden kaynaklı cezayı ağrılaştıran şahsi neden bulunmaktadır.

Kaymaz’a göre, failin saikine önem verilen kan gütme saikiyle öldürme, töre saikiyle öldürme veya canavarca his saikiyle öldürme suçlarından failin saikinden kaynaklanan ve cezayı artıran kişisel nitelikli hal olduğu kabul edilmelidir.[64] Bizim görüşümüz de aynı yöndedir.

Tasarlayarak öldürmede, soğukkanlılık teorisine göre konu ele alındığında kişisel nitelik ön plana çıktığı, plan kurma teorisi esas alındığında fiili niteliğin ön planda olduğu görülmektedir.

Failin şahsından kaynaklanan nedenin suçun unsuru olarak kabul edildiği hallerde  cezayı ağırlaştıran kişisel nedenden söz edilemeyecektir. (Örneğin zimmet suçunda failin memur olması).[65]

Hafızoğulları/Özen ise kast kuralının geçerli olduğu nazara alınarak cezayı ağırlaştıran nedenin fiili veya şahsi olup olmadığı hususunun öneminin bulunmadığı, her iki halde de bilindiklerinde cezayı ağırlaştıran nedenin sirayet edeceğini ileri sürmüşlerdir.[66]

Suça etki eden nedenler ayrı, cezayı azaltan kişisel nedenler, şahsi cezasızlık durumu veya cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren kişisel nedenler ayrıdır. Suçu etkileyen nedenlerin cezayı da etkilediği, ancak cezayı etkileyen her durumun suçu etkileyen neden olmadığı görülmelidir.[67]

  II. NİTELİKLİ HALLERİN SUÇ ORTAKLARINA SİRAYETİNİN ŞARTLARI

  A. Bütün Suç Ortakları Bakımından İşlenen Suçun Aynı Olması

  Suça etki eden ağırlaştırıcı nedenlerin şerikler hakkında tatbik edilebilmesi aynı suç yönünden iştirak iradesinin mevcut olması ve şeriklerin bu ağırlaştırıcı nedenin varlığını bilmeleri halinde mümkündür. Şayet şeriklerden biri iştirak iradesi dışına çıkmış ise aşan kısımdan diğerleri sorumlu tutulmayacaktır. Örneğin, iştirak iradesinin kasten yaralamaya yönelik olmasına rağmen şeriklerden biri  yaraladığı kişinin üzerinden para almış ise  bu eylem yönünden diğer şeriklerin sorumluluğundan söz edilemeyecektir. Bütün suç ortakları yönünden aynı suç olması gerektiği hususu bağlılık kuralının ve sirayetin değerlendirilmesi için gerekli bir husustur.[68]

Cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli hal mevcut ise bu durumda suçun aynı suç olması gerekmeyecektir. Şeriklerden birinin mağdurla olan yakınlığı cezayı artıran nitelikli hallerden ise bunun diğer şeriklere sirayeti konusunun değerlendirilmesi gerekecektir.

B. Bilme koşulu

Sorumluluğun kapsamı iştirak hükümlerinin uygulanması açısından iştirak iradesine dayanmakta olup cezayı ağırlaştıran bir nedenden suç ortağının sorumlu tutulabilmesi için bu hususu bilmesine rağmen yinede suça katılmayı istemesi gerekir.[69]

Suç ortağının cezayı ağırlaştırıcı nedeni bilmesinden kasıt bir kesinliği ifade etmekte olup bu durumun gerçekleşeceğinin tahmin edilmesi bilme olarak kabul edilmeyecek ve ağırlaştırıcı nedenin sirayeti sonucunu doğurmayacaktır.[70]

Buna bağlı olarak cezayı ağırlaştıran nitelikli halin varlığından haberdar olmayan şerike bu nitelikli halin uygulanması “kusur ilkesi”nin de bir gereği olarak mümkün olmayacaktır.[71]

C. Suçun İşlenmesini Kolaylaştırması Koşulu

Doktrinde bir kısım yazarlar 5237 sayılı TCK.nun, iştirak halinde işlenen suçlarda cezayı ağırlaştıran veya hafifleten nitelikli hallerin şeriklere geçişi sorununu çözmediğini, cezayı ağırlaştırıcı nedenin  şeriklere tatbik edilebilmesi için şeriklerin bu ağırlaştırıcı nedenin varlığını bilmeleri yanında kişisel nedenden kaynaklı cezada artırım yapılabilmesi için bu durumun suçun işlenmesini kolaylaştırması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.[72]

Bizim kanaatimiz de, cezayı artıran kişisel nedenlerin suç ortaklarına sirayeti için iştirak iradesinin bu durumu da kapsaması ve anılan kişisel nedenin suçun işlenmesini kolaylaştırması gerektiği yönündedir.

III. BAĞLILIK KURALININ İŞTİRAK HALİNDE İŞLENEN SUÇLARDA NİTELİKLİ HALLERİN GEÇİŞİYLE İLİŞKİSİ

İştirak halinde işlenen suçlarda fiile bağlı veya şeriklerden birinden kaynaklı cezanın artırılması veya hafifletilmesi sonucunu doğuran fiili veya şahsi sebep bir diğer suç ortağında mevcut olmadığı durumlar söz konusu olabilir. (örneğin; öldürme suçunda şeriklerden biri ile maktul arasında TCK.nun 82/1-d maddesi anlamında yakınlık mevcut olabilir).

765 sayılı TCk.nun 66. maddesinde yer alan “Bir cürüm veya kabahati beraber işleyenlerden veya icrasını kolaylaştırmağa yardım edenlerden biri hakkında teşdidi cezayı mucip olan şahsa merbut daimî veya ârızî ahval ve evsaf, cürüm veya kabahate iştirak eyledikleri zamanda ona vâkıf olan faillere dahi sirayet eder. Ancak haklarında terettüp eden cezanın altıda biri indirilebilir ve Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ile müebbet ağır hapis cezasına bedel yirmi seneden yirmi dört seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur.” ve aynı kanununun 67. maddesindeki “Fiilin cezasını teşdit eden maddi esbabı dahi cürüm veya kabahatin vasfını tebdil edecek şekilde olsa bile fiil işlendiği zamanda ona vâkıf olan şeriklere saridir.” şeklindeki  düzenlemeler dikkate alındığında bu  konunun 765 sayılı TCK.nda düzenleme alanı bulduğu görülmekle birlikte, bir kısım yazarlar cezayı ağırlaştıran nedenlerin şeriklere sirayeti sorununun 5237 sayılı TCK.nun 40.  maddesi kapsamında bağlılık kuralı ile çözüm kavuşturulduğu ve bu nedenle anılan madde gerekçesinde ” Hükûmet Tasarısında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda olduğu gibi, “kişisel ağırlatıcı nedenlerin” ve “fiilî ağırlatıcı nedenlerin şeriklere uygulanması” hükümlerine yer verilmiştir. Bu hükümler, bağlılık kuralının henüz bilinmediği 19. yüzyıl ceza hukuku düşüncesinin ürünü olarak kanuna konmuştur. Bağlılık kuralına metinde yer verildikten sonra, bu hükümlerin korunmasına gerek kalmamıştır. Kaldı ki, “ağırlatıcı neden”lerin kişisel veya fiilî olarak ayırıma tabi tutulması bilimsel olmadığı için, uygulamada duraksamalara ve çelişkili kararlara neden olmaktadır. Belirtilen nedenlerle, Hükûmet Tasarısının 43 ve 44 üncü maddeleri hükümleri metinden çıkarılmıştır.” şeklinde bu hususun açıklandığı ileri sürülmüştür.[73]

Aynı görüşü savunan bir kısım yazarlar, cezayı ağırlaştıran nedenlerin şeriklere sirayetine ilişkin sorun TCK.nun 40. maddesi kapsamında bağlılık kuralı çerçevesinde çözümlendiği için ayrıca bir yasal düzenlemeye gerek bulunmadığını belirtmişlerdir.[74] Bu görüşte sorunun sadece şerikler yönünden ele alındığı, müşterek failler yönünden değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

Bir kısım yazarlar ise nitelikli hallerin sirayetine bağlı sorunların bağlılık kuralı ile çözülemediğini ileri sürmüşler,[75] ancak sorunun ne şekilde çözümleneceği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Nitelikli hallerin sirayetine bağlı sorunların bağlılık kuralı ile çözümlendiğini ileri süren yazarlar, şerikler ve müşterek failler yönünden farklı sonuçlara ulaşmakla birlikte cezayı artıran nedenlerden fiile veya şahsa bağlı nedenler yönünden de bir ayrım yapmadıkları ve her iki durumda da aynı sonuca ulaştıkları görülmektedir.

Nitelikli hallerin sirayetine bağlı sorunların bağlılık kuralı ile çözümlenemediğini ileri süren yazarlar ise, bilmeleri halinde bu nedenlerin diğer suç ortaklarına uygulanabileceğini belirterek, cezayı artıran nedenlerin failden veya şerikten kaynaklanması veya cezayı ağırlaştırıcı nedenin fiile veya şahsa bağlı olması hallerinde herhangi bir ayrıma gitmeksizin, bilmeleri halinde  cezayı artıran nedenlerin diğer suç ortakları yönünden de uygulanacağını belirtmişlerdir.

Bahse konu iki görüşü savunan yazarların cezayı hafifleten nedenlerin sirayeti konusundaki yaklaşımları farklı değildir.

A. Cezayı Ağırlaştıran Nitelikli Haller Bakımından

a.Bağlılık kuralının bu konudaki sorunu çözdüğünü  savunan yazarların görüşüne göre konunun değerlendirilmesi;

aa.İştirak halinde işlenen suçlarda ağırlaştırıcı nedenin failden kaynaklanması durumunda;

Bağlılık kuralının bu konudaki sorunu çözdüğünü ve  şeriklerin sorumluluğunun faile göre belirleneceğini belirten yazarlara göre[76]; failden kaynaklanan ağırlaştırıcı nedenden şeriklerin sorumluluğunu kendisini azmettirdikleri veya kendisine yardım ettikleri failin fiiline göre belirlemek gerekir. (Örneğin; Suçun işlenmesini kolaylaştırmak maksadıyla öldürme suçuna yardım eden olarak katılan suç ortağı bu nitelikli hali (TCK.nun 82/1-h) biliyorsa  anılan suça yardım etmekten, yine kardeşini öldürmek isteyen faile silah temin eden şerik, bu durumu biliyorsa TCK.nun 82/1-d) maddesi kapsamındaki suça yardım etmekten sorumlu tutulacaktır.

bb. İştirak halinde işlenen suçlar bakımından, ağırlaştırıcı nedenin şeriklerden kaynaklanması durumunda;

Bağlılık kuralının bu konudaki sorunu çözdüğünü ve  şeriklerin sorumluluğunun faile göre belirleneceğini belirten yazarlara göre; bağlılık kuralı gereğince şeriklerin sorumluluğu kendisini azmettirdikleri veya kendisine yardım ettikleri failin fiiline göre belirlenmesi gerektiğinden şerikten (azmettiren veya yardım eden) kaynaklanan ağırlaştırıcı nedenler diğer suç ortakları yönünden uygulanmayacaktır.[77] (Örneğin; Ahmet’in kendi eşi Zeynep’i  azmettirerek kiralık katil Bekir’e öldürtmesi halinde, eylemi gerçekleştiren Bekir TCK.nun 81. maddesi kapsamında kasten öldürme suçundan,  Bekir’i azmettiren maktulün kocası Ahmet ise 81,38 maddelerinden sorumlu tutulacaktır.)

cc. Müşterek failler bakımından;

Bağlılık kuralının sorunu çözdüğünü ve  şeriklerin sorumluluğunun faile göre belirleneceğini belirten yazarlar, müşterek faillerin sorumluluğu için  bağlılık kuralına gerek bulunmadığı,  bu kuralın şerikler (azmettiren veya yardım eden) yönünden sorumluluk kapsamını düzenlediğini belirtmişler, ancak müşterek faillik yönünden izahta bulunmamışlardır.[78]   Bu görüşü savunan yazarlara göre konu değerlendirildiğinde; örneğin, Ahmet’in ve Bekir’in birlikte Ahmet’in babasını öldürmeleri halinde,  Ahmet babasını öldürmekten TCK.nun 82/1-d maddesi kapsamında, Bekir ise TCK.nun 81. maddesi kapsamında sorumlu tutulacaktır.[79]

Bağlılık kuralının şeriklerin sorumluluğunu düzenlediğini, müşterek faillikle ilgili özellik içermediğini savunan yazarların görüşüne göre; örneğin, Ahmet’in babasını öldürme eylemine, Bekir’in yardım eden olarak katılması halinde, Ahmet TCK.nun 82/1-d maddesi kapsamında kendi babasını öldürme suçundan, bu eyleme yardım eden olarak katılan Bekir ise TCK.nun 82/1-d,39 maddeleri kapsamında bu suça yardım eden olarak sorumlu tutulacaktır. [80]

Hakeri ise yukarıda verilen örnek kapsamında, Ahmet’in hem müşterek fail hem de azmettiren olması halinde farklı neticelere ulaşmakta; Ahmet’in babasını öldürme konusunda Bekir’i azmettirir ve aynı zamanda Bekir’in eylemine müşterek fail olarak katılırsa, Ahmet’in TCK.nun 82/1-d maddesi kapsamında kendi babasını öldürme ve azmettirme suçundan, bu eyleme  maktulün Ahmet’in babası olduğunu bilerek fail olarak katılan Bekir’de TCK.nun 82/1-d maddesi kapsamında sorumlu tutulacaktır.  Dolayısıyla, sadece müşterek fail olarak katılması halinde nitelikli hal şerike sirayet etmeyecek, ancak hem müşterek fail hem de şeriklik (azmettiren/yardım eden) içerisinde katılma halinde sirayet söz konusu olacaktır.[81]

Fiil üzerinde ortak hakimiyet kuran müşterek failin fiilinin haksızlık derecesinin fazlalığı ve buna göre eyleminin ağırlığıyla orantılı ceza yaptırımıyla karşılaşması gerekirken, yukarıda açıklanan görüşler  esas alındığında; Ahmet’in ve Bekir’in birlikte Ahmet’in babasını öldürmeleri halinde Bekir müşterek fail olarak eyleme katılmasına rağmen suçun basit halini düzenleyen TCK.nun 81. maddesi kapsamında sorumlu tutulması, ancak Bekir’in aynı eyleme yardım eden olarak katılması halinde ise suçun nitelikli halini düzenleyen TCK.nun 82/1-d,39 maddeleri kapsamında sorumlu tutulması ceza  adaleti yönünden haksız sonuçlar doğurduğu görülmektedir.  

b. Bağlılık kuralının bu konudaki sorunu çözmediğini  savunan yazarların görüşüne göre konunun değerlendirilmesi;

Bu görüşü savunanlar, her ne kadar yasada cezayı ağırlaştıran veya hafifleten nedenlerin sirayetine ilişkin düzenlemeye yer verilmemiş ise de bu konunun “kusurluluk ilkesi” kapsamında çözüme kavuşturulacağını ileri sürmüşler, Alman Ceza Kanunun 28/2 maddesinde; “kanun, cezanın ağırlaştırılmasını, indirilmesini veya ortadan kaldırılmasını gerektiren kişisel nitelikli özel unsurlara yer vermiş ise, bunlar yalnızca kendisinde bu neden bulunan suça iştirak edenler (fail veya suç ortakları) hakkında uygulanır” şeklinde hükme bağlanan cezayı ağırlaştıran veya azaltan nedenlerin sirayeti konusu 5237 sayılı TCK.nun da düzenlenmemiş ise de, cezayı ağırlaştıran nedenlerin ancak bu durumu bilen suç ortakları yönünden uygulanabileceğini belirtmişlerdir.[82]

Demirbaş, fail veya şeriklerin birinden kaynaklanan suça etki eden nedenlerin  (fail veya şeriklerden kaynaklanıp kaynaklanmadığı  önem arzetmeksizin),  bilmeleri koşuluyla diğer fail veya şerikler yönünden de uygulanacağını belirtmiştir. Buna göre örneğin, Ahmet’in kendi eşi Zeynep’i  azmettirerek kiralık katil Bekir’e öldürtmesi halinde, eylemi gerçekleştiren Bekir maktulenin Ahmet’in eşi olduğunu biliyorsa TCK.nun 82/1-d maddesi kapsamında sorumlu olacaktır.[83]

Hafızoğulları/Özen, konunun TCK.nda düzenlenmediğini ancak bu durumun hakimi bağlamayacağını, kanunilik ilkesi de nazara alınarak konunun kast kuralının uygulanmasıyla çözüleceğini ileri sürmüşler, cezayı ağırlaştıran nedenin varlığının bu durumu bilen suç ortağının iradesinin yani kastının kapsamında olduğunu ve bu itibarla bu nedenin kendisinde bulunmayan suç ortağı yönünden de uygulanacağını belirtmişlerdir.[84]

Hakeri ise, cezayı artıran nitelikli hallerin şerikler yönünden uygulanması hususunun kanunda düzenlenmediğini ancak bu konunun ceza hukukunun genel hükümleri çerçevesinde çözümlenebileceğini belirtmiş, şeriklerin (azmettiren/yardım eden) sorumluluğunun faile göre belirlenmesi karşısında bağlılık kuralı nazara alınarak kusur prensibinin gereği olarak bilmeleri şartıyla failden kaynaklanan nitelikli hal şeriklere veya şeriklerden kaynaklanan nitelikli hal faile uygulanabileceğini,  müşterek faillikte  ağırlaştırıcı nedenin ise sadece kendisinde  ağırlaştırıcı neden bulunan  fail  veya dolaylı fail hakkında uygulanabileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla, sadece müşterek fail olarak katılması halinde nitelikli hal şerike sirayet etmeyecek, ancak hem müşterek fail hem de şeriklik (azmettiren/yardım eden) içerisinde katılma halinde sirayet söz konusu olacaktır.[85]

B. Cezanın Hafifletilmesi Sonucunu Doğuran Nitelikli Haller Bakımından

Koca/Üzülmez; nitelikli hallerin sirayetine ilişkin sorunun bağlılık kuralı kapsamında çözüme kavuşturulduğunu ve buna göre şeriklerin sorumluluğunun faile göre belirleneceğini ancak sorumluluğun tespitinde şeriklerin kasıtlarının önem arzettiğini  ileri sürmüşlerdir. Bu görüşe göre, Ahmet’in kardeşi Bekir’i yaralaması eylemine yardım eden olarak katılan Cemil şayet akrabalık ilişkisini bilmiyorsa fail ile mağdurun akrabalık ilişkisinden kaynaklı nitelikli halden sorumlu tutulmayacak ve hakkında TCK.nun 86/3-a maddesi tatbik edilmeyecektir.[86]

Bir kısım yazarlar, bilip bilmediği önem arz etmeksizin fiile bağlı hafifletici nedenler şeriklere sirayet edeceğini[87], bir kısım yazarlar cezayı hafifletici kişisel nedenlerin ancak kendisinde bu nedenler bulunan kişiler hakkında uygulanması gerektiğini[88], bir kısım yazarlar ise sadece failin şahsından kaynaklı nitelikli hallerin  sadece ilgilisini etkileyeceğini, diğer failleri etkilemeyeceğini, şerikler yönünden kusur ilkesinin geçerli olduğunu, fiili veya kişisel ağırlaştırıcı sebepleri bilmeleri halinde şerikler yönünden uygulanabileceğini  belirtmişlerdir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

TCK’nın 40. maddesinin cezayı artıran veya hafifleten nedenlerin şeriklere sirayeti konusundaki sorunları çözecek düzenleme içermediğini görmekteyiz. Bununla birlikte; TCK’nın 40/1 maddesinde yer alan “…suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır” şeklindeki düzenlemenin bu konuda karşılaşılan sorunu çözebileceği değerlendirilebilir. Ancak; burada da özellikle cezalandırmayı önleyen kişisel nedenlerden  (şahsi cezasızlık nedenleri (suç işlenmeden önce var olan nedenler olup, örneğin; mala karşı bir kısım suçlarda TCK.nun 167/1 maddesinde belirtilen yakınlık derecesi) veya cezayı kaldıran şahsi nedenler (suç örneğin; suç tamamlandıktan sonra ortaya çıkan nedenler olup, örneğin; etkin pişmanlık) bahsedilmiş, şeriklerin birinde bulunan cezalandırılmasını engelleyen kişisel nedenden kendisinin yararlanacağı, diğer şeriklerin ise  kendi kusurlu eylemlerinden sorumlu tutulacakları belirtilmiştir.

Alman Ceza Kanunun 28/2 maddesinde; “kanun, cezanın ağırlaştırılmasını, indirilmesini veya ortadan kaldırılmasını gerektiren kişisel nitelikli özel unsurlara yer vermiş ise, bunlar yalnızca kendisinde bu neden bulunan suça iştirak edenler (fail veya suç ortakları) hakkında uygulanır” hükmüne yer verilmiş,  belirtilen nedenlerin kendisinde bulunan şerik hakkında uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir.

  765 sayılı TCK.nun 66. maddesindeBir cürüm veya kabahati beraber işleyenlerden veya icrasını kolaylaştırmağa yardım edenlerden biri hakkında teşdidi cezayı mucip olan şahsa merbut daimî veya ârızî ahval ve evsaf, cürüm veya kabahate iştirak eyledikleri zamanda ona vâkıf olan faillere dahi sirayet eder. Ancak haklarında terettüp eden cezanın altıda biri indirilebilir ve Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ile müebbet ağır hapis cezasına bedel yirmi seneden yirmi dört seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur.” 67. maddesinde “Fiilin cezasını teşdit eden maddi esbabı dahi cürüm veya kabahatin vasfını tebdil edecek şekilde olsa bile fiil işlendiği zamanda ona vâkıf olan şeriklere saridir.” hükümlerini içermekteydi. 765 sayılı TCK’nın 66 ve 67. maddeleri gereğince ağırlatıcı nedenleri bilmesi halinde diğer suç ortaklarına sirayet edeceği düzenlenmiş iken 5237 sayılı TCK’da bu yönde bir düzenleme olmadığı gözetildiğinde, şahsından kaynaklanan ağırlaştırıcı neden bulunmayan fail veya şerikler yönünden bu nedenin tatbikinin  “kanunilik ilkesi”ne aykırılık oluşturacaktır. 

TCK 41/2-b maddesinde belirtilen gönüllü vazgeçme halinin  cezayı kaldıran şahsi sebep olarak bu şekilde genişletilmesinin kanunilik ilkesine uygun olmadığı ve uygulamada sorunlar doğuracağı yönündedir.

Failin saikine önem verilen kan gütme saikiyle öldürme, töre saikiyle öldürme veya canavarca his saikiyle öldürme suçlarından failin saikinden kaynaklanan ve cezayı artıran kişisel nitelikli hal olduğu kabul edilmelidir.

  Cezayı artıran kişisel nedenlerin suç ortaklarına sirayeti için iştirak iradesinin bu durumu da kapsaması ve anılan kişisel nedenin suçun işlenmesini kolaylaştırması gerekir.

KAYNAKÇA

Akbulut, B., (2010),  “Bağlılık Kuralı”,  Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,  C. XIV, S.1

Artuk, M.E.,Gökcen, A.,Yenidünya, (2013), C., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Adalet Yayınevi

Aydın, D., (2009), Türk Ceza Hukukunda Suça İştirak,  Ankara: Yetkin Yayınevi

Bayraktar, K., (2008), “Teşebbüs, İştirak, Suçların Birleşmesi“, Türk Ceza Kanunun 2. Yılı-  Teori ve Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar, Türk Ceza Hukuku Derneği, İstanbul

Centel, N.,Zafer, H.,Çakmut, Ö.Y., (2008), Türk Ceza Hukukuna Giriş, 5. Bası, İstanbul

Demirbaş, T., (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, , Ankara: Seçkin Yayınevi

Demirbaş, T., (2014), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Dönmezer, S., Erman, S., (1986), Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.II, 9. Bası, İstanbul: Beta Basım Yayım

Erem, F., (1976), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınevi

Erem, F.,Danışman, A., Artuk, M.E., (1997), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Hafızoğulları, Z., Özen, M., (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, Ankara: US-A Yayıncılık

Hafızoğulları, Z., Özen, M., (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: US-A Yayıncılık

Hakeri, H., (2003), Ceza Hukukunda İhmal Kavramı ve İhmali Suçların Çeşitleri, Ankara: Seçkin Yayıncılık

Hakeri, H., (2006), “Yeni Türk Ceza Kanunu’nda İştirak”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl.1, Sayı.1, Ekim 2006

Hakeri, H., (2008), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

İçel, K., Evik, A.H., (2007), Ceza Hukuku Genel Hükümler, II, Yenilenmiş 4. Bası, İstanbul: Beta Yayınevi

Kaymaz, S., (2012), “5237 Sayılı Türk Ceza Kanuna Göre İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Nitelikli Hallerin Diğer Suç Ortaklarına Geçişi Sorunu”,  Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,  C. 16

Keçelioğlu, E., (2006),  “Alman Ceza Hukukunda Faillik”,  TBB Dergisi, S.65

Koca, M., Üzülmez, İ., (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Koca, M., Üzülmez, İ., (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Koca, M., Üzülmez, İ., (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Mahmutoğlu, F.S., “Kusurluluk Prensibi Açısından Azmettirenin Ceza Sorumluluğu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LXIII, S. 1-2, 2005

Otacı, C., (2007),  “Türk Ceza Hukukunda İştirak”, İstanbul Barosu Dergisi,  Ceza Hukuku Özel Sayı, İstanbul  

Önder, A., (1989), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt. II, İstanbul: Beta Basım Yayım

Önder, A., (1992),  Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul: Filiz Kitabevi

Önder, A., (1992), Ceza Hukuku, Genel Hükümler(C.II, III), İstanbul: Beta Basım Yayım

Özbek, V.Ö., Kanbur, N., Bacaksız, P., Doğan, K., Tepe, İ., (2010), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara

Özgenç, İ., (1996), Suça İştirakin Hukuki Esası Ve Faillik,  İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşavirliği  Yayın No:2

Özgenç, İ., (2009), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,  Ankara: Seçkin Yayınevi

Özgenç, İ., (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Özgenç, İ., (2013), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Özgenç, İ., (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi

Öztürk, B., Erdem, M.R., (2013), Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi

Taşkın, B., (2014), “Suça İştirakte Bağlılık Kuralı“, (Yüksek Lisans Tezi), Marmara   Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul

Toroslu, N., (2005), Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara: Savaş Yayınevi

Toroslu, N., (2010), Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara: Savaş Yayınevi

Ünver, Y., (2006), “YTCK’da Kusurluluk”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl.1, Sayı.1

Üzülmez, İ., (2006), “Dolaylı Faillik”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2006/2

Zafer, H., (2015), Ceza Hukuku Genel Hükümler, TCK m. 1-75, İstanbul: Beta Basım Yayın


[1] 1982 Anayasası

[2] Toroslu, N., (2010), Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara: Savaş Yayınevi, S.280

[3] Taşkın, B., (2014), “Suça İştirakte Bağlılık Kuralı”, (Yüksek Lisans Tezi), Marmara   Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, s.48

[4] Artuk, M.E.,Gökcen, A.,Yenidünya, (2013), C., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara:Adalet Yayınevi, s.313; Koca, M.,Üzülmez, İ., (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.420; Özgenç, İ., (2013), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.434

[5] Koca/Üzülmez, a.g.e, s.444

[6] Zafer, H., (2015), Ceza Hukuku Genel Hükümler, TCK m. 1-75, İstanbul: Beta Basım Yayın, s.417

[7] İçel, K./Evik, A.H., (2007), Ceza Hukuku Genel Hükümler, II, Yenilenmiş 4. Bası, İstanbul: Beta Yayınevi, s.263

[8] Özgenç, İ., (2009), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,  Ankara: Seçkin Yayınevi, s. 524-525

[9] TBMM. Mevzuat (TCK.nun gerekçesi)

[10] Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,  s. 486, 487; Koca, M., Üzülmez, İ., (2009), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.417

[11] Akbulut, B., (2010),  “Bağlılık Kuralı”,  Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,  C. XIV, S.1, s.178

[12] Akbulut, a.g.m,  s.179

[13] Akbulut, a.g.m,  s.179

[14] Keçelioğlu, E., (2006),  “Alman Ceza Hukukunda Faillik”,  TBB Dergisi,  S.65, s.76

[15] Mahmutoğlu, F.S., “Kusurluluk Prensibi Açısından Azmettirenin Ceza Sorumluluğu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LXIII, S. 1-2, 2005, s.65

[16] Özgenç, İ., (1996), Suça İştirakin Hukuki Esası Ve Faillik,  İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşavirliği  Yayın No:2, s.141

[17] Akbulut, a.g.m,  s.177

[18] Koca, M.,Üzülmez, İ., (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.447

[19] Hafızoğulları, Z., Özen, M., (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: US-A Yayıncılık, s.348

[20] Koca/Üzülmez, (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.449 vd.

[21] Demirbaş, T., (2014), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.487

[22] Artuk/Gökcen/Yenidünya, a.g.e, s.776

[23] Koca/Üzülmez, (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.449-450

[24] Aydın, D., (2009), Türk Ceza Hukukunda Suça İştirak,  Ankara: Yetkin Yayınevi, s.43

[25] Aydın, a.g.e, s.44

[26] Akbulut, a.g.m, s.180

[27] Akbulut, a.g.m, s.181

[28] Önder, A., (1992), Ceza Hukuku, Genel Hükümler(C.II, III), İstanbul: Beta Basım Yayım, s.448

[29] Özgenç, (1996), Suça İştirakin Hukuki Esası Ve Faillik,  s.119-120

[30] Akbulut, a.g.m, s.182

[31] Toroslu, (2010), Ceza Hukuku Genel Kısım, s.277-279

[32] Özgenç, (1996), Suça İştirakin Hukuki Esası Ve Faillik, s.114-116

[33] Taşkın, a.g.e,, s.89-90

[34] Taşkın, a.g.e,  s.89-90

[35] Otacı, C., (2007),  “Türk Ceza Hukukunda İştirak”, İstanbul Barosu Dergisi,  Ceza Hukuku Özel Sayı, İstanbul,  s.82. 

[36] Taşkın,  a.g.e, s.89-90

[37] Koca, M.,Üzülmez, İ., (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.440

[38] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Suç işlemeye tahrik

MADDE 214. – [1] Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. [2] Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. [3] Tahrik konusu suçların işlenmesi hâlinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.
Suçu ve suçluyu övme

MADDE 215. – [1] (Değişik: 11/4/2013-6459/10 md.)İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinde, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

[39] Özgenç, İ., (2013), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.504; Koca, M.,Üzülmez, İ., (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.459

[40] Taşkın, a.g.e, s.94

[41] Erem, F., (1976), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınevi, s.424

[42] Özgenç, (2013), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.463; Koca/Üzülmez, (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.417

[43] Bayraktar, K., (2008), “Teşebbüs, İştirak, Suçların Birleşmesi”, Türk Ceza Kanunun 2. Yılı- Teori ve Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar, Türk Ceza Hukuku Derneği, İstanbul, s.144

[44] Özgenç,  (2013), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.461; Koca/Üzülmez, (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.412; Artuk/Gökcen/Yenidünya, a.g.e, s.580

[45] Koca/Üzülmez, (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.447

[46] Koca/Üzülmez, (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.449-451; Öztürk, B., Erdem, M.R., (2013), Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.392

[47]  Koca/Üzülmez, (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.448;  Öztürk/Erdem, a.g.e, s.392

[48] Hafızoğulları/Özen, (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,  s.353

[49] Hakeri, H., (2003), Ceza Hukukunda İhmal Kavramı ve İhmali Suçların Çeşitleri, Ankara: Seçkin Yayıncılık, s.278; Akbulut, a.g.m, s.193

[50] Hafızoğulları/ Özen, (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,  s.353

[51] Koca/Üzülmez, (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler,  s.449-451; Özgenç, İ., (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.526

[52] Özgenç, (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.526; Demirbaş,  (2014), Ceza Hukuku Genel  Hükümler, s.448

[53] Önder, A., (1992),  Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul: Filiz Kitabevi, s.423

[54] Koca/Üzülmez, (2015), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.449-451;

[55] Üzülmez, İ., (2006), “Dolaylı Faillik”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2006/2, s.87; Koca/Üzülmez, (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, s.453

[56] Koca/Üzülmez, (2013), Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler,  s.253;  Özgenç, İ., (2013), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.289

[57] Hafızoğulları/ Özen, (2015), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,  s.356; Zafer, a.g.e,  s.419

[58] Hafızoğulları, Z., Özen, M., (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, Ankara: US-A Yayıncılık, s.358 vd.; Centel, N.,Zafer, H.,Çakmut, Ö.Y., (2008), Türk Ceza Hukukuna Giriş, 5. Bası, İstanbul, s.579-580; Erem, F.,Danışman, A., Artuk, M.E., (1997), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.762; Toroslu, N., (2005), Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara: Savaş Yayınevi, S.177-178

[59] 5237 sayılı TCK.nun gerekçesi

[60] Dönmezer, S., Erman, S., (1986), Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.II, 9. Bası, İstanbul: Beta Basım Yayım, S.557

[61] Erem/Danışman/Artuka.g.e, s.414

[62] Kaymaz, S., (2012), “5237 Sayılı Türk Ceza Kanuna Göre İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Nitelikli Hallerin Diğer Suç Ortaklarına Geçişi Sorunu”,  Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,  C. 16, S.127

[63] Kaymaz, a.g.m, s.127

[64] Kaymaz, a.g.m,s.128

[65] Dönmezer/Erman, a.g.e, s.552

[66] Hafızoğulları/Özen, (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.363

[67] Önder, A., (1989), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt. II, İstanbul: Beta Basım Yayım, s.423 vd; Hakeri, H., (2006), “Yeni Türk Ceza Kanunu’nda İştirak”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl.1, Sayı.1, Ekim 2006. s.102-103

[68] Demirbaş, T., (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, , Ankara: Seçkin Yayınevi, s.476

[69] Dönmezer/Erman, a.g.e,  s.526

[70] Hakeri, a.g.m,  s.103;  Dönmezer/Erman, a.g.e,  s.559

[71] Hakeri,  (2006), “Yeni Türk Ceza Kanunu’nda İştirak”, s.103

[72] Hafızoğulları/ Özen, (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.362

[73] Özgenç, İ., (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.484

[74] Koca, M., Üzülmez, İ., (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.382-383

[75] Ünver, Y., (2006), “YTCK’da Kusurluluk”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl.1, Sayı.1, s.70

[76] Özgenç, (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.487; Koca/Üzülmez,  (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.382

[77] Koca/Üzülmez, (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.382-383

[78] Koca/Üzülmez, (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.382-383           

[79] Koca/Üzülmez, (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.383;  Özgenç, (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.487; Hakeri, H., (2008), Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara: Seçkin Yayınevi, s.338

[80] Koca/ Üzülmez, (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.383

[81] Hakeri, (2008), Ceza Hukuku Genel Hükümler,  s.338

[82] Aydın, a.g.e, s.231 vd.

[83] Demirbaş, (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler,  s.493

[84] Hafızoğulları, / Özen, (2011), Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 362-363

[85] Hakeri, (2008), Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.337-338

[86] Koca/ Üzülmez, (2011), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.383

[87] Özbek, V.Ö., Kanbur, N., Bacaksız, P., Doğan, K., Tepe, İ., (2010), Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, s.494

[88] Akbulut, a.g.m, s.213

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir