Hukuki Makaleler

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi (5237 sayılı TCK. madde 20): Ceza Hukuku, Ankara – Avukat Necmettin İlhan

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Ceza sorumluluğunun şahsîliği

MADDE 20 – (1)   Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.

(2) Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.

GEREKÇE:

Tasarının “Suçun faili” başlıklı maddesi değiştirilmiş olup, madde metninde Anayasamıza uygun olarak ceza sorumluluğunun şahsîliği kuralı vurgulanmıştır. Özel hukuk tüzel kişilerinin suç faili sayılıp sayılmaması ile işlenen bir suçtan dolayı bunlar hakkında bir yaptırıma hükmedilmesi sorununu birbirinden ayırmak gerekir. Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek kişiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlaşılış, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsîliği kuralının bir gereğidir. Ancak, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebilecektir.

“Para cezası”nın uygulamasındaki kolaylık, tüzel kişiler hakkında da ceza yaptırımına hükmedilebileceği düşüncesine haklılık kazandırmaz. Tüzel kişiler için ancak idari yaptırım niteliğinde “para cezası” öngörülebilir. Çünkü, idari yaptırımlarla, ceza yaptırımları arasında neden, amaç ve sonuçları bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, şirket niteliğindeki bir tüzel kişinin faaliyeti ile ilgili olarak doğan vergi borcunun zamanında ve tam olarak ödenmemesi dolayısıyla, tüzel kişi hakkında da “para cezası” verilebilmektedir. Ancak, bu yaptırımın asıl amacı, verginin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmemesi dolayısıyla kamu maliyesinin uğradığı zararın giderilmesi ve vergi düzeninin etkinliğinin sağlanmasıdır. Bu tür yaptırımların bir ceza hukuku yaptırımı olmadığı açıktır. Vergi borcunun gerçeğe uygun bir şekilde doğmasının önüne geçebilmek amacıyla sahte belge düzenlenmiş olması durumunda ayrıca bu sahteciliği gerçekleştiren gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilecektir. Bu durumda bile tüzel kişi hakkında verilen “para cezası”, bir idari yaptırım olma özelliğini korur.

Yapılan bu yeni düzenlemeyle, tüzel kişiler hakkında da özellikle “para cezası” bağlamında ceza yaptırımına hükmedilebileceği yönündeki hukukî temelden yoksun anlayışın önüne geçilmek amaçlanmıştır.

AÇIKLAMALAR

CEZA SORUMLULUĞUNUN ŞAHSİLİĞİ İLKESİ

I. Tarihsel Gelişim

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, ceza hukukunun tarihsel gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. İlk çağlarda, özellikle devletin henüz teşekkül etmediği ve kabile veya aşiret yapısının egemen olduğu dönemlerde, ceza sorumluluğu kolektif bir nitelik taşımaktaydı. Bu dönemde kusur ilkesi bulunmadığı gibi, suç işleyen kişinin yanı sıra ailesi ya da kabilesi de cezalandırılabiliyordu. Bu tür bir cezalandırma, öç alma şeklinde kendini gösteriyordu ve zarar gören taraf, failin ailesine veya kabilesine karşı sınırsız bir tepki verme hakkına sahipti. Bu anlayış, babaların işlediği suçların cezasının çocukları tarafından çekilmesi gibi aile içi cezalandırmalarla da kendini gösteriyordu.

M.Ö. 5. yüzyılda Sümerler’in kanunları, öç almayı sınırlandırmaya yönelik ilk adımları atmış ve bunun yerine, failin affedilmesi için diyet veya kefaret gibi araçların kullanılmasını önermiştir. Kısas kurumu da, zarar görene verilen tepkinin sadece faile uygulanması gerektiği ve bunun da failin eylemiyle aynı miktar ve yoğunlukta olması gerektiği anlayışını getirmiştir. Bu gelişmeler, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine giden yolu hazırlamıştır.

Devletin ortaya çıkışıyla birlikte, ceza verme yetkisi yalnızca devlete verilmiş ve cezaların şahsi sorumluluk anlayışı benimsenmiştir. Bu anlayış, kusur ilkesinin kabul edilmesiyle birlikte daha da pekişmiştir. Kusur ilkesi, suçluluğun sadece failin iradesine dayandırılmasını sağlamış ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin temellerini atmıştır.

20.yüzyılda, insan haklarının güvence altına alınması amacıyla, birçok anayasa ve uluslararası belgede ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi benimsenmiştir. Türkiye’de de, 1961 Anayasası’nın 33/5. maddesi ile ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi anayasal bir ilke olarak kabul edilmiştir ve bu ilke 1982 Anayasası’nda da yer bulmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesinde ise, bu ilkenin somut bir şekilde düzenlenmesi sağlanmıştır.

II. İlkenin Anlam ve Kapsamı

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin temel anlamı, hiç kimsenin başkasının eyleminden sorumlu tutulamayacağıdır. Bu ilke, cezanın kişisel bir sorumluluk olduğunu ve bir kişinin ceza sorumluluğunun sadece kendi kusuruna dayandığını ifade eder. Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesinde, bir kişinin sadece kendi fiilinden sorumlu tutulabileceği açıkça belirtilmiştir.

Kanunun 20. maddesi aynı zamanda, kusurun ceza sorumluluğunun temel unsurlarından biri olduğunu belirtmektedir. Kusur, kişinin iradesine dayalı olarak, norma aykırı hareketi sonucunda zarara yol açma durumudur. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, yalnızca kişinin kendisine ait eylemlerden sorumlu olacağı anlamına gelir. Bu ilke doğrultusunda, bir kişinin başkası adına cezalandırılması söz konusu olamaz. Yani, failin sorumluluğu yalnızca kendi eylemiyle sınırlıdır.

III. Ceza Sorumluluğunun Şahsi Olmasının Önemi

Bu ilkenin hukuki ve toplumsal açıdan önemli sonuçları vardır. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, failin cezalandırılmasında adil bir yaklaşımı benimsemekte olup, adaletin sağlanması adına büyük bir öneme sahiptir. Zira, suçun failinin kim olduğu ve kusuru belirlenmeden, hiç kimseye ceza verilemez. Yargıtay’ın da yerleşik kararlarında, suçun failinin belirlenmesinin şart olduğunu ve kusurun tespit edilmeden ceza verilmesinin hukuka aykırı olacağını ifade etmiştir.

Bu ilke, haksız cezalandırmalara karşı bir koruma sağlayarak, insan haklarını teminat altına alır. Aynı zamanda, ceza sorumluluğunun sadece failin kişisel iradesine dayandığını, dolayısıyla başkalarının cezalandırılmasının mümkün olmadığını ortaya koyar. Bu anlayış, ceza hukukunda orantılılık ilkesinin de temelini oluşturur; yani ceza, failin eylemiyle orantılı olmalıdır.

IV. Tüzel Kişilerin Ceza Sorumluluğu

Tüzel kişiler, hukuk sisteminde gerçek kişilerin aksine, irade ve hareket yeteneği olmayan, ancak hukuki olarak tanınan kişiliklerdir. Tüzel kişilerin ceza sorumluluğu, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırı olup, bazı hukuk sistemlerinde bu konuya farklı yaklaşılmıştır. Faraziye teorisi, tüzel kişilerin gerçek bir iradeye sahip olmadığını ve bu yüzden ceza sorumluluğunun kabul edilemeyeceğini savunurken, gerçeklik teorisi tüzel kişilerin, hukuken bağımsız iradeye ve hareket yeteneğine sahip olduklarını kabul eder ve bu nedenle ceza sorumluluğunun var olduğunu öne sürer. Türkiye’de ise, tüzel kişilerin ceza sorumluluğu belirli durumlarla sınırlandırılmıştır.

Türk Ceza Kanunu’na göre, tüzel kişiler doğrudan suç işlemezler, fakat bu kişilerin organları veya temsilcileri, tüzel kişinin faaliyetleri çerçevesinde suç işlerse, tüzel kişiye güvenlik tedbirleri uygulanabilir. Ancak, tüzel kişilere yönelik ceza yaptırımı uygulama, sadece özel hukuk tüzel kişileri açısından mümkündür. Kamu tüzel kişileri ise, suç işleseler dahi ceza sorumluluğuna tabi tutulmazlar.

Tüzel kişilerin ceza sorumluluğu konusundaki en önemli düzenlemelerden biri, Türk Ceza Kanunu’nun 60. maddesinde yer alan güvenlik tedbirleridir. Bu tedbirler, yalnızca tüzel kişilerin faaliyetlerine dair düzenlenen suçlar için geçerlidir ve tüzel kişiye, hukuki kişiliği dolayısıyla müeyyide uygulanabilir. Örneğin, tüzel kişiye ait faaliyet izninin iptali gibi tedbirler, ceza sorumluluğu anlamında özelleştirilmiş güvenlik önlemleri olarak kabul edilir.

V. Sonuç

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, hem ceza hukukunun temel taşlarından biri hem de insan haklarının korunmasına yönelik önemli bir ilkedir. Bu ilkenin hayata geçirilmesi, sadece failin cezalandırılmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal adaletin teminatı olur. Bununla birlikte, tüzel kişilerin ceza sorumluluğu, ancak sınırlı koşullarda ve yalnızca özel hukuk tüzel kişileri için söz konusu olmaktadır. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin her alanda uygulanması, hukukun adil ve eşit bir şekilde işleyişine katkı sağlar.

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir