
Dolandırıcılık Suçunun Dini İnanç ve Duygularının İstismar Edilmesi Suretiyle İşlenmesi (TCK m. 158/1-a)
Giriş
Dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında çeşitli nitelikli halleriyle düzenlenmiş olup, bunlardan biri de dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılıktır (TCK m. 158/1-a). Bu nitelikli hal, failin mağdurların dini inançlarını veya dini duygularını manipüle ederek haksız menfaat sağlamasını ifade eder. Özellikle toplumda dini hassasiyetlerin yüksek olduğu Türkiye gibi ülkelerde bu suç türü hem toplumsal hem de hukuki açıdan önemli sonuçlar doğurmaktadır.
Bu makalede, TCK m. 158/1-a kapsamında dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle işlenmesi olgusu detaylı olarak incelenecek, doktrinsel görüşler, Yargıtay uygulamaları ve önemli kararlar ışığında kapsamlı bir değerlendirme yapılacaktır.
1. TCK m. 158/1-a’nın Düzenleniş Amacı ve Kapsamı
Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesi, dolandırıcılık suçunun genel hükümlerini ve nitelikli hallerini düzenlemektedir. Maddenin (1-a) bendi özel olarak, “dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık” halini nitelikli suç olarak kabul etmiştir.
Burada esas amaç, din veya dini duygular üzerinden manevi bir değer taşıyan inançların, mağdurların aldatılması amacıyla kötüye kullanılmasının önüne geçmektir. Dinin veya mezhebin türü, failin hangi dini referansla hareket ettiği değil, asıl önemli olan, bu dini inanç ve duyguların bir aldatma ve menfaat sağlama aracı olarak kullanılmasıdır (Özbek, 2018).
2. Dini İnanç ve Duyguların İstismarı: Uygulama Alanları ve Örnekler
Dini inançların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçu, çeşitli somut olaylarda farklı biçimlerde ortaya çıkabilmektedir.
- Cami, mescit veya dini tesis yapımı bahanesiyle izinsiz yardım toplama: Failin cami yaptıracağı veya yarım kalan dini yapıyı tamamlayacağı iddiasıyla toplumdan para toplaması,
- Cemevine veya farklı dini topluluklara yardım kampanyası adı altında para toplama,
- Hz. İsa’nın ya da başka dini figürlerin “dünyaya dönüşü” gibi mistik olaylar için maddi destek toplama,
- Muskacılık, üfürükçülük gibi hurafe faaliyetleri aracılığıyla para toplama örnek olarak verilebilir (Kaya, 2020).
Bu tür hallerde fail, dini inançların manevi ağırlığını kullanarak mağdurun vicdani ve dini duygularını sömürmekte ve böylece dolandırıcılık suçunu işlemektedir.
3. Hukuki Değerlendirme ve Yargıtay Uygulamaları
3.1. Dinî Kural Aranıp Aranmaması
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, failin eyleminin dolandırıcılık oluşturabilmesi için yapılan eylemin dini bir kuralla bağlantılı olmasını şart koşmaktayken, güncel uygulamada Yargıtay 15. Ceza Dairesi bu unsuru aramamaktadır. Çünkü yasa metninde “dini inanç ve duygular” ifadesi birlikte kullanılmakta ve sadece dini kurallar değil, bu inançlara bağlı duyguların da istismarının suçun oluşması için yeterli olduğu kabul edilmektedir.
3.2. Ceza Genel Kurulu Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02/04/2013 tarihli ve 2012/6-1556-2013/109 sayılı kararında; cenaze için dua veya Kur’an-ı Kerim okunması bahanesiyle ve ardından ölen kişinin zekat borçlarının ödenmesi yönünde aldatmanın dini inanç ve duyguların istismarı kapsamında dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir.
3.3. Hilenin Basit Yalan Boyutunu Aşması Gerekliliği
Dini inanç ve duyguların istismarı yoluyla dolandırıcılıkta, yapılan hilenin basit yalanın ötesinde bir aldatma olması gerekmektedir. Aksi takdirde, başka suç tipleri oluşabilir ancak dolandırıcılık suçu olarak değerlendirilemez (Çelik, 2019).
4. Doktrindeki Görüşler
Doktrinde, muskacılık ve üfürükçülük gibi hurafe ve batıl inanç faaliyetleri yoluyla kişilerin dolandırılması, TCK m.158/1-a kapsamında değerlendirilmektedir (Demir, 2021). Ayrıca, bu bent ile amaçlanan, toplumsal huzuru bozan ve dini duyguların istismarına dayanan suçların cezasal yaptırımlarının güçlendirilmesidir.
5. Sonuç ve Değerlendirme
Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçu, failin dini referansları ve manevi değerleri kullanarak mağdurlar üzerinde güven oluşturması ve bu güveni kötüye kullanması ile karakterizedir. TCK m. 158/1-a, bu tür suçlarda cezanın artırılmasıyla koruyucu bir önlem olarak düzenlenmiştir.
Yargıtay içtihatları ve doktrinsel görüşler, failin dini kurallara bağlılık şartını aramadan, dini duyguların kullanılarak aldatmanın bu suçu oluşturacağını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, özellikle Türkiye gibi dini hassasiyetlerin yüksek olduğu toplumlarda, dini duyguların istismarıyla işlenen dolandırıcılık suçlarına karşı etkin hukuki mücadele önem arz etmektedir.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
S1: Dolandırıcılıkta dini inanç ve duyguların istismarı nasıl tespit edilir?
Mağdurun dini inançlarının ve duygularının fail tarafından menfaat sağlamak amacıyla kullanılması, somut deliller ve mağdur ifadeleriyle tespit edilir.
S2: Hangi durumlarda dolandırıcılık suçu basit yalan olmaktan çıkar?
Hile, mağdurun dini hassasiyetleri üzerinden manevi değerleri hedef alacak şekilde organize edildiğinde ve maddi yarar sağlama amacı güttüğünde basit yalanın ötesine geçer.
S3: Dini inançlar hangi suçlarda nitelikli hal oluşturur?
Özellikle dolandırıcılık suçunda (TCK m.158/1-a), ancak ayrıca bazı diğer suçlarda da dini inanç ve duyguların istismarı nitelikli hal sayılabilir.

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.