Hukuki Makaleler

İdam Cezası ve Hukuki Boyutu, İdam Cezası Getirilmeli mi? Ceza Hukuku – Avukat Necmettin İlhan

İDAM CEZASI

GİRİŞ

Toplumda insanların barış içerisinde yaşama hakkını ihlal eden kişilere işlediği kusurlu eylemin ağırlığıyla orantılı yaptırım uygulanması gerekir. Bozulmuş toplum düzenini eski haline getirmeyi amaçlayan yaptırım cezadır.

1959 yılında Türkiye’nin AET’ye başvurusu ile başlayan ve AB’ne uyum sağlayabilmek maksadıyla birçok alanda olduğu gibi insan hakları konusunda da önemli adımlar atılmıştır. İnsanların sadece insan olmaktan kaynaklı dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilemez nitelikteki hakları olarak ifade edilen insan haklarının en önemlisi sert çekirdek haklar arasında yer alan yaşam hakkıdır. Yaşam hakkının ihlali niteliğinde olan idam cezası dünyada ABD, Çin, Suudi Arabistan, İran gibi bazı ülkelerde uygulama alanı bulmaktadır. Türkiye’de de uzun yıllar mevzuatta yer alan ve uygulama alanı bulan idam cezası, AB uyum süreci ile birlikte 2004 yılında tamamen kaldırılmakla beraber yaşanan darbe girişimleri ve terör olayları gibi nedenlerle tartışmalardaki yerini korumuştur.[1]

BİRİNCİ BÖLÜM

1.CEZANIN TANIMI

Sözlükte isim olarak ceza, “Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı yasaların öngördüğü yaptırım” anlamına gelir.[2]

Bir suç karşılığında devlet tarafından uygulanan yaptırım olarak ifade edilen ceza, devlet ve hukuk düzeninin devamının sağlanması bakımından zorunludur. Ceza yerine tedbir niteliğindeki bir kısım uygulamaların konulması, önlemler veya sosyalleştirme programlarının uygulanması suçu önleme ve sanığın yargılama aşamasındaki bir kısım haklarını tehlikeye sokabilir.[3]

Sosyologlara, hukukçulara ve felsefecilere göre ceza farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Sosyologlar genellikle cezayı, suçun sosyal yapıda oluşturduğu yıkıma karşılık olarak toplumun belirlediği bedel olarak kabul ederler. Durkheim’e göre ceza, “toplumun bazı davranış kurallarını ihlal etmiş üyeleri hakkında seçilmiş bir heyet eliyle icra ettiği ve şiddeti derecelere tâbi, ihtirası bir tepki”den ibarettir.[4]

Hukukçulara göre ise ceza değişik şekillerde tanımlanır. Bir tanıma göre; “Topluma büyük ölçüde zarar veren fiiller karşı­lığı Devlet’in son çare olarak kanun ile yarattığı ve izlediği diğer yapıcı amaçlar yanında, özellikle suç işleyeni bazı yoksunluklara tabi kılmak ve toplumun işlenen fiili onamama tutumunu belirtmek üzere ilke olarak bir yargı kararı ve suçlunun sorumluluk derecesi ile orantılı biçimde uygulanan korkutucu, caydırma bir müeyyidedir.” 

Felsefecilerden Bentham’ da, kendisi de kötü bir şey olan cezanın daha büyük bir kötülüğü yok etmek için kullanılabileceğini belirtir.[5]

Görüldüğü üzere tanımların çoğunda cezanın acı ve ızdırap verici bir şey olduğu ifade edilmektedir.

Bir yaptırım türü olarak ceza, suç oluşturan fiili gerçekleştiren kişi hakkında yargı kararıyla uygulanan ve kişiyi bir takım hak yoksunluklarına maruz kılan durumdur.  Tarihte toplumların yapısı, yaptırımdan beklenen fayda vb. gibi etkenlere bağlı olarak sürgün, vücut organlarını kesme, ölüm, hürriyeti bağlayıcı ceza gibi çeşitli şekillerde karşımıza çıkmakta, günümüz ceza hukukunda ise genellikle hürriyeti bağlayıcı ceza ve adli para cezası olarak uygulama alanı bulmaktadır. Cezanın ağırlığı kişinin gerçekleştirdiği eylemdeki haksızlık ve kusuru oranında kanunilik ilkesi çerçevesinde değişebilir.

2.CEZANIN AMAÇLARI

Cezanın amacı konusunda başlıca üç farklı görüş bulunmaktadır. Bunlar; mutlak teoriler, nisbi teoriler ve karma teoridir.

2.1. Mutlak Teoriler

Mutlak teoride cezanın amacı, başlı başına cezanın uygulanması olarak kabul edilir. Bu görüşte toplum düzeni bozulduğu için ceza uygulanır ve bu şekilde amaç gerçekleşmiş olur. Mutlak teoriler kefaret ve adalet teorileridir. Cezanın kefaret olduğu yönündeki düşünce cezanın amacı konusundaki en eski düşüncedir. Bu teorinin esası kötülük yapanın karşılığını çekmesi gerektiği şeklindeki anlayışla göze göz, dişe diş olarak ifade edilebilir. Bu görüşe göre suçlu kişi ancak cezasını çekerek günahından arınacak ve toplumla arasındaki hesap bu şekilde kapanmış olacaktır. Kefaret görüşüyle birlikte ele alınacak hususlardan biri de cezanın öçalma ve ödetme olduğu düşüncesidir ki burada da suçun işlenmesiyle birlikte bozulan ahlak dengesini yerine getirme amaçlanmakta, ancak burada suçlunun ahlaki yönden temizlenmesinin değil suçların önlenmesinin ön planda tutulduğu görülmektedir. Adalet teorisini benimseyen görüşte ise, cezanın verilmesi belli bir amaca yönelik değil sadece adalet düşüncesinin gerçekleştirilmesini sağlamak içindir. Kant’a göre, devletin varlığı son bulsa dahi cezaevindeki son katil de asılmalıdır. Mutlak teorilerde görüldüğü üzere, cezanın uygulanması bizzat amaç olarak kabul edilmekte olup  geleceğe dönük bir amaç aranmamaktadır. Bu teorinin dayanak noktası kusurdur. Faile kusuruyla orantılı ceza verilmesi gerektiği kabul edilmektedir.[6]

2.2. Nisbi Teoriler

Nisbi teoride ceza suçun önlenmesi maksadıyla gelecek için verilir. Ancak suçun ne şekilde önleneceği konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Tamamen birbirinin karşıtı niteliğinde özel önleme ve genel önleme teorileri ortaya çıkmıştır. Özel önleme teorisinde cezanın amacı faili gelecekteki suçlardan alıkoymaktır. Ceza bir bakıma suçtan korunma aracıdır. Burada fail kusuru oranında değil yeniden sosyalleşmesi için gerekli miktarda ceza almalıdır. Genel önleme teorisine göre ise cezanın amacı faili değil toplumu korumakdır. Bir suçun karşılığının ceza yaptırımına bağlı olduğunu bilmek toplumu suçtan koruyacaktır.[7]

2.3. Karma Teori

Karma teoride ise cezanın amacı hem kefaret, hem de genel ve özel önleme olduğu kabul edilmektedir. Bu görüşe göre ceza hem geçmişe hem de geleceğe yönelik olup hem de toplumu suçtan korumayı amaçlamaktadır.[8]

Doktrinde Türkiye’de çeşitli yazarlar cezanın amacı konusunda görüşlerini açıklamışlardır.

Örneğin, Taner’e göre, amaç değil bir araç olan cezada öçalma duygusu bulunmamalı,  cezanın anacı olarak adaletin sağlanması, suç işleyene ceza verileceği yönündeki tehdide bağlı olarak toplum açısından genel önleme, diğer yönden de suçlunun cezasını çekmekle ileride yeniden suç işlemesine mani olmak suretiyle özel önleme niteliği taşıdığı kabul edilmelidir.  Dönmezer/Erman’a göre cezanın amacı, sosyal dengeyi sağlamak, suç işleyenin kusurunu karşılamak, suçlunun yeniden suç işlemesini önlemek, toplumdaki diğer kişiler yönünden caydırıcı etki yapmak, tüm çabaların sonuç vermediği durumlarda tasfiye yoluna gitmektir. Önder’e göre cezanın amacı konusunda karma teori kabul edilmelidir. Hafızoğulları’na göre ceza önleyici bir toplumsal savunma aracıdır. Ceza icrası anında bir ödetmedir ancak ödetme bir amaç değildir. Ödetme cezanın amacı değil, cezanın esası, özüdür, varlık nedenidir. Cezanın asıl görevi  bastırmadır, ama bastırmanın doğal sonucu da önlemedir. Sokullu-Akıncı’ya göre cezanın amacı, toplumsal bilincin devamının sağlanmasıdır. Cezanın sonuçları ise suçluya ve diğer kişilere toplumun, toplumsal bilincini ihlallere karşı korumadaki kararlılığını göstermek ve suçluların ıslahını sağlamaktır.[9]

Görüldüğü üzere,  Türk öğretisinde cezanın amacı konusunda genellikle karma teorinin kabul edildiği görülmektedir. Taner,  Dönmezer/Erman tarafından cezanın amacının genel ve özel önleme olduğu vurgulanmakta, kısmen kefaret amacına da değinilmektedir. Hafızoğulları, cezanın bizzat kendisinin ödetme, işlevinin ise önleme olduğunu, Sokullu-Akıncı ise cezanın amacının toplumsal bilincin devamının sağlanması olduğunu, genel ve özel önlemenin ise cezanın sonuçları olarak ortaya çıktığını belirtmektedir.

Kanaatimizce, cezaya salt ahlak açısından bakan kefaret teorisini benimsemek devlet aracılığıyla intikam alınması sonucunu doğurabilir. Adalet teorisinde ise adaletin göreceli bir kavram oluşu ve mutlak adaletin gerçekleştirilmesinin de mümkün olmaması karşısında cezanın amacını açıklamakta tek başına yeterli olduğu söylenemeyecektir. Çünkü her eylem cezalandırılmamaktadır. Halbuki cezanın adaleti gerçekleştirmek için verildiğini kabul eden görüşe göre her suçun cezalandırılması gerekir. Cezanın sadece özel önleme niteliğinde olduğunu kabul etmekte kişi hak ve hürriyetlerinin gereğinden fazla sınırlandırılması sonucunu doğurabilir. Cezanın suçluyu ıslah ettiği görüşü varsayımdan ibarettir. Cezanın amacının sadece genel önleme olduğu kabul edildiği durumda da cezaların ağır olması sonucunu doğurabilir.  Cezanın amacı konusunda karma teorinin uygun sonuçlar doğurduğu görülmektedir. Şöyle ki, cezanın amacı faili ıslah etmek ve yeniden toplumsal hayata kazandırarak sosyalleştirmek, toplumu suçtan korumak, potansiyel suçluları caydırmak, suçluya kusuruyla orantılı adil ceza vermek şeklinde kabul edilebilir.

3.CEZANIN ÖZELLİKLERİ

Cezada bulunması gereken özellikler arasında kanunilik, eşitlik, insanilik, kişisellik, telafi edilebilirlik, devlete az masraf getirmeli şeklinde sayılabilir.

3.1. Kanuni olmalıdır; suç oluşturan fiilin ve yine suç oluşturan fiile karşılık yaptırımın da kanunda gösterilmesi gerekir. Dolayısıyla bir kişi, kanunda hangi fiilin suç olarak düzenlendiğini ve yaptırımının ne olduğunu görebilecektir.[10]

3.2. Genel olmalıdır; kanun önünde herkes eşittir. Cezaların uygulanmasında kimseye ayrıcalık tanınmamalıdır.[11]

3.3. İnsancıl Olmalıdır; 1982 Anayasa’sının 17. Maddesinde “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Ceza insan haysiyet ve onuruyla bağdaşır olmalıdır. Buna ceza hukukunda “cezala­rın insanilik ilkesi” denilmektedir.

3.4. Kişisel olmalıdır; 1982 Anayasa’sının 17. Maddesinde, “Ceza Sorumluluğu şahsidir” hükmüne yer verilmiştir. Suçu kim işlemiş ise cezanın da o kişiye verilmesi gerekir. Ceza tatbik edilirken failin dışındaki kişilerin doğrudan etkilenmemesine dikkat edilmelidir.

3.5. Neticeleri itibariyle telafi edilebilir olmalıdır; adli işlemlerde da hata yapılması mümkündür. Ancak adli hatalar ağır sonuçlar doğuracaktır. Telafi edilemeyecek en ağır ceza idam cezasıdır.

3.6. Devlete az masraf gerektirmeli­dir; cezanın amacına ceza çeşitlerinden birinin uygulanmasıyla ulaşabilmek mümkün ise en az masrafla ulaşılacak ceza çeşidi belirlenmelidir. Örneğin, hürriyeti bağlayıcı ceza ile adli para cezasının seçenek yaptırım olarak öngörüldüğü hallerde koşulları var ise adli para cezasının tercih edilmesi suretiyle daha az masrafla amaca ulaşılması mümkün olabilecektir.

İKİNCİ BÖLÜM

1.İDAM CEZASININ TARİHSEL SÜREÇTE YERİ

Ceza, Arapça bir kelimedir. Hukuki anlamı toplumsal barışı temin etmeye çalışan normdur. Ceza tatbikinde suç ve ceza arasında orantı bulunmalıdır. Eski Mısır’da büyü yapmak, firavuna karşı gelmek, kutsal hayvanları öldürmek gibi suçlar ölümle cezalandırılmakta, zina yapan kadın yakılarak öldürülmekte, anne ve baba katili olanlar işkence gördükten sonra yakılmaktaydı. Mezopotamya’da Babil hükümdarlarından Hammurabi’nin M.Ö. 1754’te yazdığı kabul edilen   Hammurabi Yasaları’na göre bir suçlamada bulunan kişi suçu kanıtlayamazsa, hayvan çalan kişi hayvanın değerinin otuz katını ödeyemezse öldürülmelidir. Yine kaçak köleyi saklayan, çocuk çalan kişi öldürülmelidir. Eski Yunan Dönemi’nde her site devletinin kendine özgü hukuku vardı. Atina’nın ilk yasa koyucusu Drakon’un yasaları kasten cinayet olaylarında ve hatta önemli sayılmayacak hırsızlık olaylarında ölüm cezası öngörmekteydi. Atina Kanunları’nda, devlete karşı işlenen suçlar, casusluk, evli bir kadınla yapılan zina, kasten adam öldürme gibi suçlarda ölüm cezası verilmekteydi. Roma Dönemi’nde On İki Levha Kanunlarında koyunlarını gece başka birinin arazisinde otlatmak ölüm cezasını gerektirmekteydi. Antik Roma’da idam cezaları potansiyel suçluları caydırmak maksadıyla halkın önünde infaz edilmekteydi.  Roma Dönemi’nde diri diri yakılma, vahşi hayvanlara atılma cezası, kamçılama ve baş kesme, deriden yapılmış bir çuval içerisine konulup bazı bölgelerinden dikilerek suya atma, çarmıha germe cezası gibi infaz yöntemleri bulunmaktaydı. İslam dininde yaşam hakkının kutsallığı kabul edilmekle beraber bunun masum insanların hakkı olduğu, haksız yere başkasının yaşamına son vermenin suç olduğu kabul edilir. İslam Hukuku’nda yaşam hakkı vazgeçilmez temel bir esas olarak kabul edilmiş ve idam cezası gerektiren suçlar nesnel ilkelere tabi kılınmıştır.[12] Yaşam hakkının vazgeçilmez temel bir esas olarak kabul edildiği İslam hukukunda ölüm cezasını gerektiren suçlar kesin ve objektif ilkelere bağlanmıştır. İslam ceza hukukunda cezalar had, kısas ve diyet, tazir olmak üzere üç kısımda değerlendirilir. İslam hukukunda bir fıkıh terimi olan kısas suçluya yaptığı işin misliyle ceza vermektir. Öldürmeye karşı öldürme gibi.[13] Hırsızlık yapmak, içki içmek ve zina gibi suçlarda kamu yararını korumaya yönelik cezalar had cezalarıdır. Kasten öldürme gibi suçlarda ise kısas ve diyet cezaları uygulanmaktaydı. Had, kısas ve diyet cezalarının kapsamı dışındaki tüm cezalar için yola getirme anlamındaki tazir cezası uygulanmaktaydı.[14]

Hristiyanlık’ta ise  İncil’de “öldürmeyeceksin” emrine istinaden  burada hem insanlara hem de devlete bu yönde emir verildiği,  “İnsan kanı akıtanın kanı akıtılmalıdır.” şeklindeki ifadeden ise devlet Tanrı’yı temsil ediyorsa idam cezası devlet tarafından verilmelidir şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.[15]

Sokrates’in baldıran zehri içirilerek infaz edildiği esnada “Bilmeniz gerekir ki beni öldürürken benden çok kendinizi öldürmüş olursunuz” şeklindeki , Kant’ın ise “Kana karşı işlenen bir suç ancak kanla önlenebilir.” şeklindeki sözleriyle idam cezası konusundaki görüşlerini ortaya koydukları görülmektedir. Victor Hugo “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” adlı eserinde idam cezasına karşı olduğunu gösteren açıklamalar yapmış, Jean Jacques Rousseau “Toplumsal Sözleşme” adlı eserinde toplumsal sözleşmenin amacı sözleşmeyi yapanları korumak olduğuna göre devlet için çıkar yol bireyin ölmesiyse bireyin ölmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulunmuştur.[16]

2.ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER BAĞLAMINDA ÖLÜM CEZASI YASAĞI

2.1. BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (MSHS)

23.03.1976 tarihinde yürürlüğe giren BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (MSHS)’nin 6. maddesinde;[17]

1. Her insanın doğuştan gelen yaşama hakkı vardır. Bu hak yasalarla korunacaktır. Hiç kimsenin yaşamı keyfi olarak elinden alınamaz.

2. Ölüm cezasını kaldırmamış olan ülkelerde idam hükmü, ancak suçun işlendiği anda yürürlükte olan yasalara uygun olarak ve bu Sözleşme ile Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi hükümlerine aykırı olmamak şartı ile, en ağır suçlar için verilebilir. Bu ceza ancak yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş kesin bir karar üzerine uygulanabilir.

3. Yaşamdan yoksun bırakma eyleminin soykırım suçunu oluşturması durumunda, bu maddenin hiçbir hükmünün Sözleşme’ye Taraf Devletlerden hiçbirine Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi hükümlerinden doğan herhangi bir yükümlülüğüne herhangi bir biçimde aykırılık olanağını vermeyeceği açıktır.

4. Ölüm cezasına çarptırılan herkesin, cezanın affedilmesini ya da daha hafif bir cezaya çevrilmesini istemeye hakkı vardır. Genel af, özel af ya da ölüm cezasının değiştirilmesi kararı her durumda verilebilir.

5. Ölüm cezası onsekiz yaşın altındaki kimseler tarafından işlenen suçlar için verilemez ve hamile kadınların idam cezaları yerine getirilemez.

6. Bu maddenin hiçbir hükmü, Sözleşme’ye Taraf herhangi bir Devlet tarafından, idam cezasının kaldırılmasını geciktirmek ya da önlemek için kullanılamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; ölüm cezası verilebilmesi için, öncelikle ölçülülük ilkesine uygun olarak çok ağır ve ciddi bir suçun varlığı,  adil ve usulüne uygun yargılama hakkına riayet edilerek cezanın verilmesi, af ya da cezanın hafifletilmesi talep hakkının her koşulda tanınması, suç işleme tarihinde 18 yaşından küçük olanlara bu cezanın verilememesi, hamile kadınların ölüm cezasının infaz edilmemesi gibi unsurlar yer almaktadır.[18] Sözleşmenin 4. maddesine göre, taraf devletler; “ulusun yaşamını tehdit eden kamusal tehlike ortaya çıktığı ve bunun varlığı resmi olarak ilan edildiği zaman, sözleşme çerçevesindeki yükümlülüklerinden sapma teşkil eden önlemleri (…) alabilirler.”[19] şeklindeki düzenleme ile deölüm cezası istisnası için getirilen düzenlemenin istisnai rejimlerin varlığı ve dönemleri için de geçerli olduğu belirtilmiştir.

Türkiye, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni 15/08/2000 tarihinde imzalamıştır. Anılan belge Türkiye bakımından 23/12/2003 tarihinden itibaren hüküm doğurmaya başlamıştır.[20]

2.2. BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan Ek Seçimlik 2 No’lu Protokolü

BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan Ek Seçimlik 2 No’lu Protokolü  11.07.1991 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6 No’lu Protokolü gibi “barış zamanı-savaş zamanı” ayrımı yaparak ölüm cezasının “barış zamanı” bakımından kaldıran bir belgedir.

  Protokolün 1. ve 2. maddelerinde bu durum;

Madde 1 “1. Bu Protokole Taraf bir Devletin egemenlik alanında bulunan hiç kimse idam edilemez.

2. Her bir Taraf Devlet, kendi egemenlik alanı içinde ölüm cezasını kaldırmak için gerekli bütün tedbirleri alır.”

Madde 2 “1. Bu Protokolü onaylama ve Protokole katılma sırasında konulan, savaş sırasında işlenen askerî nitelikteki çok ciddi suçlar için verilen mahkûmiyet kararına uygun olarak savaş zamanında ölüm cezasının infazını öngören çekince dışında, bu Protokole konulan herhangi bir çekince kabul edilemez.” şeklinde açıklanmış ve savaş zamanı olsa bile çok ciddi askeri suç işlenmiş olmadıkça ölüm cezasının verileyeceği belirtilmiştir.[21]

Türkiye bu protokole 06/04/2004 tarihinde imza koymuş ve daha sonra da onaylamak üzere “Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İkinci İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”u çıkarmıştır.[22] Söz konusu protokol Türkiye bakımından 02/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmış ve netice itibariyle Türkiye açısından ölüm cezası ciddi nitelikli askeri suçlarda savaş zamanı varlığını sürdürmekte iken barış zamanı tamamen kaldırılmıştır.[23]

2.3. Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi olan AİHS

Tam adı İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi olan AİHS’nde, 01.03.1985 tarihinde yürürlüğe girerek eklenen Ölüm Cezasının Kaldırılmasına İlişkin 6 No’lu Protokol[24], BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan Ek Seçimlik 2 No’lu Protokolü gibi barış ve savaş zamanı şeklinde ikili bir ayrımı öngörmektedir. 6 No’lu Protokolün 1. maddesinde; “Ölüm kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez” şeklindeki düzenleme ilebarış zamanında ölüm cezasını bütünüyle kaldırmıştır. Protokolün 2. maddesinde ise istisna alanını “savaş zamanında” ya da “yakın savaş tehdidi durumunda” işlenen suçlar şeklinde belirlemiştir.[25]

Türkiye 6 No’lu Protokolü 15.01.2003 tarihinde imzalamış ve onaylamak üzere 26.06.2003 Tarih ve 4913 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya İlişkin 11 No’lu Protokol ile Değişik Avrupa Sözleşmesine Ek 6 No’lu Ölüm Cezasının Kaldırılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”u[26] çıkarmıştır. Bakanlar Kurulunun 15.08.2003 tarih ve 2003/6069 sayılı kararı ile bu protokolün onaylanması kararlaştırılmış ve protokol Türkiye bakımından 01/12/2003 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır.[27]

2.4. Ölüm Cezasının Tamamen Kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13 nolu Ek Protokolü

01.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren ve Ölüm Cezasının Tamamen Kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13 nolu Ek Protokolü[28]  ölüm cezasını barış zamanında olduğu gibi savaş veya yakın savaş tehdidi altında da kaldırmaktadır. 13 No’lu Protokolün 2.maddesinde; “AİHS md.15 çerçevesinde, bu protokol hükümlerinden hiçbir sapma yapılmayacaktır” hükmüne yer verilmiş, buna göre protokole taraf olan devletlerin ulusal hukuklarında mevcutsa ölüm cezalarını kaldırmaları ve buna uygun düzenleme yapmaları gerektiği belirtilmiştir.

AİHM salt ölüm cezasının ulusal hukuk mevzuatından çıkarılmasını protokole uygun davranmak için yeterli görmemiş, ölüm cezasına mahkum edilme riskine karşı “bir yabancı, kendisine ölüm cezası verildikten sonra ciddi olarak bu cezanın infaz edilmesi riski ile karşılaşabileceği bir ülkeye iade edildiğinde…” şeklindeki tanımlama ile, taraf devletin, AİHS md.2 ve 6 No’lu Protokolün 1.maddesi bağlamında sorumluluğunun gündeme gelebileceğini belirtmiştir. Ölüm cezasını kaldıran birçok ülke de iç hukukunda ölüm cezası bulunan ülkelere suçluların geri verilmesini yasaklayıcı hükümler koyarak Protokole uygun düzenlemelere imza atmışlardır.[29]

Türkiye ise, ölüm cezasını her türlü suç bakımından kaldıran 13 No’lu Protokolü onaylayıp yürürlük kazanmasından önce, Anayasa ve Türk Ceza Kanunu’nda ölüm cezasının kaldırılması ile ilgili gerekli değişiklikleri yapmış ve 13 No’lu Protokole 09.01.2004 tarihinde imza koymuştur. Protokolü onaylamak üzere, 16.10.2005 Tarih ve 5409 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek, Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun” [30] çıkarılmış ve Bakanlar Kurulunun 17/11/2005 Tarih ve 2005/96849 sayılı kararı ile bu protokolün onaylanması kararlaştırılarak 13 No’lu Protokol Türkiye bakımından 01/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır.[31]

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1.AVRUPA BİRLİĞİNE UYUM SÜRECİNDE TÜRKİYEDE İDAM CEZASININ KALDIRILMASI

Mülga 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun ile 6831 sayılı Orman Kanununda ölüm cezasına yer verilmiştir. 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında da ölüm cezası içeren düzenlemeler mevcut olup mahkemelerce verilen ölüm cezalarının infazı için Meclisin bu konuda karar alması veya kanun çıkarması gerektiği belirtilmiştir. 1984 öncesinde ölüm cezalarının genellikle askeri rejim dönemlerinde ve siyasi saiklerle infaz edildiği, bu tarihten sonra ise mahkemelerce verilen ölüm cezalarının infaz edilmemesi yönündeki eğilime paralel olarak Meclisin ölüm cezalarının infazına yönelik kanun çıkarmadığı görülmüştür. 4709 sayılı Kanunla[32] 2001 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikle “savaş, savaş tehdidi ve terör suçları” halleri dışında ölüm cezası verilemeyeceği öngörülmüştür. 2002 yılında çıkarılan 4771 sayılı Kanunla[33], Anayasaya uyum sağlamak için ilgili mevzuattaki ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çevrilmiştir. 2003 yılında, 1985 yılında yürürlüğe girmiş olan ve “savaş zamanı ya da yakın savaş tehdidi” dışında ölüm cezasını kaldıran Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek Ölüm Cezasının Kaldırılmasına İlişkin 6 No’lu Protokolü imzalamış ve onaylamıştır. 2004 yılında 5170 sayılı Kanunla[34] ölüm cezasını Anayasadan tümüyle çıkarmış, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nda ölüm cezasına yer verilmemiştir. Türkiye, iç hukukunda ölüm cezasını her koşulda kaldırdıktan sonra, 2004 yılında imzaladığı “Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına İlişkin” 13 No’lu Protokolün onaylanma işlemlerini 2006’da tamamlamış ve yürürlüğe koymuştur. Aynı zamanda 2006 yılında Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin, ölüm cezasının, savaş zamanında işlenen çok ciddi askeri suçlar hariç kaldırılmasını öngören İkinci Seçmeli Protokolü de uygulamaya sokulmuştur. Ancak bundan önce ölüm cezası mevzuattan çıkarıldığından, buradaki savaş zamanı istisnasının önemi bulunmamaktadır.[35]

1632 sayılı Askeri Ceza Kanununda[36] halen ölüm cezasına yer verildiği görülmekte olup Kanunun 1. Maddesinde “1 – Bu kanunun ölüm, ağır hapis ve hapis cezalarıyle cezalandırdığı suçlar askeri cürümlerdir.” Şeklinde,  20. Maddesinde ise “ 1- Ölüm cezası, buna mahkum olan kimsenin hayatının izale olunmasıdır. Bu ceza askeri şahıslar hakkında askeri bir cürümden dolayı hükmedilmiş ise mahkumun kurşuna dizilmesi suretiyle infaz olunur…” hükmüne yer verilmiştir. Hem Anayasaya hem de 13 No’lu Ek Protokole uygun hale getirilmesi bakımından Askeri Ceza Kanununda da en kısa zamanda gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

2. ÖLÜM CEZASINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER

Ceza hukuku tarihinde en eski cezalardan biri olan idam cezasının[37] ancak 18. Yüzyılda ciddi tartışmalara konu edildiği görülmüş ve  idam cezasının kaldırılması düşüncesi ilk kez 1764 yılında Becceria tarafından ortaya atılmıştır.  Beccaria “Suçlar ve cezalar” adlı kitabında “asla insanları daha iyi bir hale getirmemiş ölüm cezasının geniş tatbikatını görünce, iyi teşkilâtlanmış bir devlette bu cezanın hakikaten faydalı ve adilâne olup olmadığının tetkikine sürüklendim” diyerek, sorunu “Acaba insanlara hem cinslerini boğazlamak hakkı nereden gelebiliyor?”  şeklinde dile getirmiştir.[38] Önceleri siyasi suçlar için ve daha sonraları diğer tüm suçlar için bu cezanın uygulanmaması gerektiği ileri sürülmüştür. Ancak günümüzde idam cezanın kaldırılması konusuna ilişkin lehinde ve aleyhinde birçok görüş bulunduğu görülmektedir. 

İdam cezası aleyhindeki görüşe göre, bireyin yaşamını toplum sunmadığına göre bireyin yaşamını toplumun sonlandırmaya hakkı yoktur. Bireyin suça bulaşmasında, suça teşvik edilmesinde toplumun büyük etkisi bulunduğundan toplumun bireyi öldürme hakkının bulunduğu da kabul edilemez.  Dolayısıyla idam cezası meşru cezalardan değildir. İdam cezasını savunanlara göre ise; toplum düzeninin sağlanabilmesi için bir takım düzenlemelere ihtiyaç vardır. Birey için toplumun varlığı bir mecburiyettir. Toplumun düzeninin sağlanıp korunabilmesi için diğer cezalarda olduğu gibi idam cezası da verilebilir.

İdam cezası aleyhinde görüşe göre, devletin görevinin idam cezası ile bireyin yaşamını sona erdirmek değil bireyi yaşatarak çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak olduğu, bu cezayı güçsüz devletlerin gücünü göstermek için uyguladığı, ölüm cezasının caydırıcı ve korkutucu olmadığı, ölüm korkusunun en büyük korkulardan biri olmakla beraber bunun intikam, şeref, aşk gibi insan ihtiraslarını yenemediği kabul edilmelidir. Ölüm cezası yerine müebbet hapis cezası da uygulanabilir. Uzun yıllar boyu hapis yatma endişesi de ölüm cezası kadar korkutucu ve caydırıcıdır. İdam cezasını savunanlara göre ise, ölüm cezası caydırıcıdır.[39] Ölüm korkusu en büyük korku olup bunun yaratacağı etki suçları azaltacaktır. Şayet ölüm cezası kaldırılır ise suç oranları artar. Ölüm cezasının bünyesinde taşıdığı bu etkiyi diğer ceza türlerinde görmek mümkün değildir.[40] Bir kişinin kasıtlı olarak ve tasarlanarak öldürülmesi insanın tasarruf ettiği en önemli hukuki varlığının ihlali niteliğindedir. Suçlu tarafından yok edilen hukuki varlık ile suçlu arasında uygulanacak ceza arasında denge bulunmalıdır. Şayet bu ceza adaletinin bir gereği ise adam öldüren kişinin de ölüm cezası ile cezalandırılması gerekir.[41] Devletin toplumun düzenini koruma görevi vardır. Toplumun düzenini koruyabilmek için ise devletin elinde çeşitli cezalar bulunmakta olup şayet suç ağır ise  suçun ağırlığıyla orantılı ceza tatbik edilmesi gerekir. Ölüm cezası yerine uygulanabilecek müebbet hapis cezasının her zaman bu etkiyi doğurması mümkün olmayacaktır. Kamu vicdanını temelden sarsan bir suç işlenmesi durumunda cezası idam olmadır. Böyle bir ağır cezanın tatbiki ileride benzer suç işleyecekler yönünden caydırıcı etkisi olacaktır.

İdam cezası aleyhinde görüşte, ölüm cezası derecelendirilememektedir. Bu nedenle uygulamada suçun ağırlığıyla orantılı ceza uygulaması diğer ceza türlerinde mümkün iken ölüm cezasında bu yapılamamaktadır. Örneğin, bir kişiyi öldüren ile 100 kişiyi öldüren aynı cezaya çarptırılmaktadır. İdam cezasını savunanlara göre ise, ölüm cezası niteliği gereği derecelendirilemeyen cezalardan olmasına karşın müebbet hapis cezası da derecelendirilememektedir. Bu nedenle şayet idam cezası kaldırılacaksa müebbet hapis cezası da kaldırılmalıdır. Suçun doğurduğu kötülükle cezanın sebep olduğu ızdırap arasında derecelendirme yapabilmek (suçla ceza arasında denge) her zaman mümkün değildir.

İdam cezası aleyhinde görüşte, idam cezası telafi edilmesi mümkün olmayan bir cezadır. Adli hata neticesinde verilen yanlış karar sonucunda idam cezası verildiğinde bu hatadan geri dönülmesi mümkün değildir. Yapılacak tek bir hatalı infaz toplumda büyük sarsıntılara neden olacaktır.[42] İdam cezasını savunanlara göre ise, ölüm cezası yönünden adli hata çok rastlanılan bir durum değildir. Kaldı ki adli hata diğer ceza türleri yönünden de mevcuttur. Adli hataya bağlı hapis cezası yatan bir kişiye ödenecek tazminatın o kişiyi tatmin ettiği söylenemeyecektir.[43]

İdam cezası aleyhinde görüşte, ölüm cezası objektif değildir. İnsan hayatının sözkonusu olduğu bir davada  sanığın geçmişi, siyasi baskı, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı süreç gibi hususların  kararı etkilemesi mümkündür. Ölüm cezası cezaların şahsiliği ilkesi ile de çelişmektedir. Zira bu cezanın tatbiki ile idam edilen kişiden ziyade asıl ceza çekenler bu kişinin yakınlarıdır.[44] Suça engel olacak tam bir önleyici ceza sistemi bulunamamış, suç oranlarındaki artma veya azalmanın cezaların ağırlığıyla değil sosyal yapıdaki gelişim ve değişimlere bağlı olduğu görülmüştür.

Ölüm cezası günümüz ceza hukuku amaçlarıyla bağdaşmamaktadır. Ceza hukuku politikalarının amacı hükümlünün eğitilmesi ve topluma kazandırılmasıdır. Ölüm cezası, hükümlüye ikinci bir şans verilmesi imkanını yok etmektedir.

SONUÇ

Dünyada ölüm cezasını uygulayan ülkeler bulunmasına karşın modern ceza hukuku mevzuatına sahip ülkeler artık bu cezayı kabul etmemekte, mevzuatlarında ölüm cezası bulunsa bile cezanın bireyselleştirilmesi kapsamında hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştürülebilmektedir.  Ölüm cezasının kabul edilip uygulanmasından ziyade ağır nitelikli hürriyeti bağlayıcı cezalarda zaman zaman erteleme veya şartla tahliye sürelerinin azaltılması gibi sonuç itibariyle af niteliğinde kabul edilebilecek bir kısım yasal düzenlemelerden ziyade suçun ağırlığıyla orantılı verilecek cezanın infazı  ile hem hükümlünün ıslah edilmesi ve topluma kazandırılması, hem de suç işleyecek kişiler yönünden caydırıcı olması sağlanarak toplum düzeni ve barışı korunmuş olacaktır. Ancak, bununla birlikte; özellikle çocuklara ve kadınlara karşı cinsel saldırı, cinsel istismar ve tecavüz suçları ile bağlantılı bu suçların işlenmesini kolaylaştırmak, delil ve emarelerini ortadan kaldırmak maksadıyla öldürme suçları yönünden idam cezasının tatbik edilmesinin ciddi anlamda caydırıcılık sağlayacağı kanaatindeyiz.

KAYNAKÇA

Abudukelimu, A., (2011), “Dünyada ve Özel Olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nde Yaşam Hakkı ve Ölüm Cezası Sorunu”, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Ak, A., (2019), “Avrupa Birliğine Uyum Sürecinde Türkiye’de İdam Cezası Tartışmaları (1999-2017)”, (Yüksek Lisans Tezi), Afyon Kocatepe Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyonkarahisar.

Akbulut, İ., (2017),  “Ölüm Cezası Geri Gelmeli mi?”,  Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S.131, ss: 11-30

Balkan Demirdal, M., (2018),  “Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Ölüm Cezasının Kaldırılması ve Türkiye’deki Süreç”,  Politik Ekonomik Kuram Dergisi,  C.2(1), ss: 57-70

Bat, Y., (2018), “Demokratik Hukuk Devletinde Yaşam Hakkı ve Ölüm Cezası”, (Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale.

Centel, N., (2001), Cezanın Amacı ve Belirlenmesi, Turhan Tufan Yüce’ye Armağan, İzmir.

Demirel H., “Suç ve Cezaların Kanuniliği Prensibi”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Sayı: 21, Ankara 1979.

Köroğlu, M., (2004), “İslam Ceza Hukukunda Ölüm Cezası ve İnfaz Usulleri”, (Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.

Yardımcı, M.M., (1997), “Lehindeki ve Aleyhindeki Görüşler İtibariyle Ölüm Cezası Sorunu”, (Yüksek Lisans Tezi), Dumlupınar Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.

Yılmaz, S., (1996), “12 Eylül 1980-1984 yılları arasında Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerince ölüm cezasına çarptırılan ve bu cezaları infaz edilen hükümlülerin dava dosyalarının incelenmesi”, İstanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara


[1] Ak, A., (2019), “Avrupa Birliğine Uyum Sürecinde Türkiye’de İdam Cezası Tartışmaları (1999-2017)”, (Yüksek Lisans Tezi), Afyon Kocatepe Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyonkarahisar. S.1

[2] https://sozluk.gov.tr/ erişim tarihi: 14.12.2020

[3] Centel, N., (2001), Cezanın Amacı ve Belirlenmesi, Turhan Tufan Yüce’ye Armağan, İzmir. S.337

[4] Akbulut, İ., (2017),  “Ölüm Cezası Geri Gelmeli mi?”,  Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S.131, s.13

[5] Akbulut, a.g.e, s.14

[6] Centel, a.g.e, S.338

[7] Centel, a.g.e, S.340

[8] Centel, a.g.e, S.347

[9] Centel, a.g.e, S.353

[10]Akbulut, a.g.e, s.17

[11] Bat, Y., (2018), “Demokratik Hukuk Devletinde Yaşam Hakkı ve Ölüm Cezası”, (Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale.s.70

[12] Ak, a.g.e, S.26

[13] Köroğlu, M., (2004), “İslam Ceza Hukukunda Ölüm Cezası ve İnfaz Usulleri”, (Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum. S.26

[14] Ak, a.g.e, S.26

[15] Ak, a.g.e, S.26

[16] Ak, a.g.e, S.27

[17] https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/117-medeni-ve-siyasi-haklara-iliskin-uluslararas-sozlesme/ erişim tarihi: 14.12.2020

[18] Balkan Demirdal, M., (2018),  “Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Ölüm Cezasının Kaldırılması ve Türkiye’deki Süreç”,  Politik Ekonomik Kuram Dergisi,  C.2(1), s.60

[19] https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/117-medeni-ve-siyasi-haklara-iliskin-uluslararas-sozlesme/ erişim tarihi: 14.12.2020

[20] Balkan Demirdal, a.g.e, s.61

[21] https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/117-medeni-ve-siyasi-haklara-iliskin-uluslararas-sozlesme/ erişim tarihi: 14.12.2020

[22] Resmi Gazete, Sayı No: 25984, 02.11.2005, http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http:// www.resmigazete.gov.tr/eskiler/ 2005/11/20051102.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2005/11/20051102.htm, erişim tarihi: 14.12.2020

[23] Balkan Demirdal, a.g.e, s.62

[24] https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/56-avrupa-insan-haklar-sozlesmesine-ek-6-numaral-protokol/ erişim tarihi: 14.12.2020

[25] Balkan Demirdal, a.g.e, s.63

[26] https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k4913.html erişim tarihi: 14.12.2020

[27] Balkan Demirdal, a.g.e, s.64

[28] https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/63-avrupa-insan-haklar-sozlesmesine-ek-13-numaral-protokol/ erişim tarihi: 14.12.2020

[29] Balkan Demirdal, a.g.e, s.65

[30] https://www.lexpera.com.tr/mevzuat/kanunlar/kanun-insan-haklarini-ve-temel-ozgurlukleri-koruma-sozlesmesine-ek-olum-cezasinin-her-kosulda/1 erişim tarihi: 14.12.2020

[31] Balkan Demirdal, a.g.e, s.66

[32] https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k4709.html erişim tarihi: 14.12.2020

[33] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2002/08/20020809.htm erişim tarihi: 14.12.2020

[34] https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5170.html  erişim tarihi: 14.12.2020

[35] Balkan Demirdal, a.g.e, s.67

[36] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.1632.pdf erişim tarihi: 14.12.2020

[37] Abudukelimu, A., (2011), “Dünyada ve Özel Olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nde Yaşam Hakkı ve Ölüm Cezası Sorunu”, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.s.9

[38] Demirel H., “Suç ve Cezaların Kanuniliği Prensibi”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Sayı: 21, Ankara 1979. s.156

[39] Yardımcı, M.M., (1997), “Lehindeki ve Aleyhindeki Görüşler İtibariyle Ölüm Cezası Sorunu”, (Yüksek Lisans Tezi), Dumlupınar Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya. s.58

[40] Yılmaz, S., (1996), “12 Eylül 1980-1984 yılları arasında Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerince ölüm cezasına çarptırılan ve bu cezaları infaz edilen hükümlülerin dava dosyalarının incelenmesi”, İstanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, s.8

[41] Yılmaz, a.g.e, s.9

[42] Yardımcı, a.g.e, s.69

[43] Yılmaz, a.g.e, s.10

[44] Ak, a.g.e, S.27-28

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir