
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 179. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrası; “Bir kimse diğer bir kimseyi gayrımeşru surette kişi hürriyetinden mahrum ederse …… cezalandırılır.” hükmünü taşımaktadır. İkinci ve üçüncü fıkralarında ise suçun ağırlaşmış biçimleri düzenlenmiştir.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması, kısıtlanmasıdır. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir. Serbest hareketli bir suç olduğundan, maddi anlamda özgürlüğün kaldırılması sonucunu doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilir.
Özgürlüğü sınırlama suçunun manevi unsuru ise, failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesini ve bilmesini içeren genel kasttır. Yasanın metninden ve ruhundan da anlaşılacağı üzere, suçun basit halinin oluşumu için özel kast (saik) aranmaz.
Esasen kural olarak, failin suç saydığı bir sonucu bilmesi, istemesi ve bu suretle harekette bulunması, kastın varlığı açısından yeterlidir. Ayrıca, sonucun yasaya veya hukuka aykırı olduğunu bilme şartı aranmaz. Ancak, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu bakımından yasamız, eylemin “gayrımeşru surette” işlenmesini şart koştuğundan, failin bu şekilde hareket ettiğini bilmesini ve istemesini aramaktadır. Bu durumda, failin, işlediği fiilin hukuka aykırılık bilincine de sahip olması gerekmektedir. Hâkim, suçun manevi unsuruna dahil olan “hukuka aykırılık bilinci”ni elbette araştıracaktır.
Fakat, hukuka aykırılık bilinci özel kasıtla karıştırılmamalıdır. Fail, suç tipinin objektif unsurlarını bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği halde, eylemde hukuka aykırılık bilincinin bulunmaması nedeniyle, kastının varlığı kabul edilemese dahi, bu durum suçun özel kasıtla işlenebileceği anlamını taşımaz.
Öte yandan kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 109. maddesinde de öncekine benzer biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede de, suçun “hukuka aykırı olarak” işlenmesi aranmaktadır. Başka deyişle, hukuka aykırılık suç tipinde ayrıca gösterildiği için, “hukuka özel aykırılık” hali söz konusudur. Bu nedenle failde, suçun manevi unsuruna dahil olan “hukuka aykırılık bilincinin” bulunması gerekmekte ise de, suçun temel biçimi bakımından özel kast (saik) aranmamıştır; genel kastın varlığı yeterlidir.
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma suçu, 5237 sayılı TCK.nun 109. maddesinde düzenlenmiştir. Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması, kısıtlanmasıdır. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir. Serbest hareketli bir suç olduğundan, maddi anlamda özgürlüğün kaldırılması sonucunu doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilir. Özgürlüğü sınırlama suçunun manevi unsuru ise, failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesini ve bilmesini içeren genel kasttır. Yasanın metninden ve ruhundan da anlaşılacağı üzere, suçun oluşumu için özel kast (saik) aranmaz. Esasen kural olarak, failin suç saydığı bir sonucu bilmesi, istemesi ve bu suretle harekette bulunması, kastın varlığı açısından yeterlidir. Ayrıca, sonucun yasaya veya hukuka aykırı olduğunu bilme şartı aranmaz. Ancak, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu bakımından yasamız, eylemin “hukuka aykırı” işlenmesini şart koştuğundan, failin bu şekilde hareket ettiğini bilmesini ve istemesini aramaktadır. Bu durumda, failin, işlediği fiilin hukuka aykırılık bilincine de sahip olması gerekmektedir. Hâkim, suçun manevi unsuruna dâhil olan “hukuka aykırılık bilinci”ni elbette araştıracaktır.
Bu açıklamalardan sonra örnek olay üzerinden konu değerlendirildiğinde;
Evlenmek üzere iken başkasıyla kaçan Arzu’nun nişanlısı ve yakınları olan sanıkların, bu olayla ilgisi bulunduğundan kuşkulandıkları mağdur Serdal’ı yanlarından ayrılmak istemesine karşın Malatya şehir merkezinde zorla araca bindirip döverek, tehditle araçta tutmaları ve o sırada gelen kısa mesajdaki bilgiler ile sorguladıkları mağdurun açıklamalarından, Arzu’nun erkek arkadaşı ile birlikte mağdur Serdal’ın …….. ilçesinde oturan bir arkadaşının yanına gittiğini öğrenmeleri üzerine o istikamete yönelik mağduru yol boyunca zaman zaman döverek şehir merkezine 85 km mesafedeki ……. ilçesine götürmeleri eyleminde, 765 sayılı TCY’nın 179/2-son madde ve fıkrasında tanımlanan kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun tüm öğeleriyle oluştuğu anlaşılmaktadır.
Ancak, anılan Yasanın suç tarihinden sonra yürürlükten kalkması ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi karşısında, sanıkların sabit görülen eylemleri nedeniyle 765 ve 5237 sayılı Yasaların ilgili hükümlerinin denetlenebilir açıklıkla ayrı ayrı tatbiki suretiyle uygulamada lehe sonuç veren yasanın Yerel Mahkemece saptanıp uygulanması gerekmektedir.

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.