Hukuki Makaleler

Hata (Yanılma) Hükümlerinin Uygulanması, Cinsel İstismar Suçunda Mağdurun Yaşıyla İlgili Kaçınılmaz Hataya Düşülmesi (5237 sayılı TCK. madde 30): Ceza Hukuku, Ankara – Avukat Necmettin İlhan

TCK 30. Madde: Hata (Yanılma) Hükümleri ve Uygulamadaki Önemi

Türk Ceza Kanunu’nun 5237 sayılı TCK 30. maddesi, “hata” başlığı altında suçun işlenmesi sırasında failin maddi unsurlar veya hukuka aykırılık hakkında yanılgıya düşmesi hâlinde ceza sorumluluğunun nasıl belirleneceğini düzenler. Bu düzenleme, ceza sorumluluğunu ortadan kaldırabilecek ya da azaltabilecek çok önemli bir kurumdur. Özellikle cinsel suçlar, adam öldürme ve hırsızlık gibi olaylarda sıkça gündeme gelmektedir.


TCK 30. Madde Neyi Düzenler?

TCK 30. maddeye göre:

  1. Maddi unsurlarda hata: Fail suçun kanuni tanımındaki unsurları bilmiyorsa kasten hareket etmiş sayılmaz. Ancak taksirli suç hükümleri saklıdır.
  2. Nitelikli hâllerde hata: Daha ağır veya daha hafif cezayı gerektiren nitelikli unsurlar konusunda yanılgıya düşülürse fail bu hatadan yararlanır.
  3. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlerde hata: Hukuka uygunluk veya kusurluluğu azaltan sebeplerde kaçınılmaz hata hâlinde fail sorumlu tutulmaz.
  4. Haksızlık yanılgısı (yasak hatası): Fail işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilemiyorsa ve bu yanılgı kaçınılmaz ise cezalandırılmaz.

Somut Olaylarda Hata Hükümlerinin Uygulanması

  • Yaş Yanılması Örneği: Cinsel suçlarda mağdurun yaşı, suçun oluşumunda kritik öneme sahiptir. Fail, mağdurun reşit olduğunu sanarak ilişkiye girmişse ve bu hata kaçınılmaz kabul edilirse, TCK 30. madde kapsamında sorumluluk farklılaşabilir.
  • Eşya Hakkında Hata: Kişinin kendi eşyası zannederek başkasının eşyasını alması hâlinde kast ortadan kalkar. Eğer taksirli sorumluluk öngörülmüyorsa ceza verilmez.
  • Kardeşini bilmeden öldürme: Fail, öldürdüğü kişinin kardeşi olduğunu bilmiyorsa, ağırlaştırılmış nitelikli hâl uygulanmaz.

Sanık ve Şüpheliler Açısından Ne Yapılmalı?

  1. Savunma Stratejisi: Sanık, olay sırasında düştüğü hatayı somut delillerle ispatlamalıdır. Örneğin mağdurun yaşını büyük söylediğini tanık beyanları, yazışmalar veya görgü tanıklarıyla destekleyebilir.
  2. Uzman Ceza Avukatı Desteği: TCK 30’un uygulanabilmesi için hatanın “kaçınılmaz” olup olmadığı titizlikle değerlendirilir. Bu noktada ceza hukukunda uzman bir avukatın hukuki argümanları hayati önemdedir.
  3. Delil Toplama: Sanığın lehine olacak şekilde olay anına ilişkin iletişim kayıtları, sosyal medya yazışmaları, tanık beyanları mutlaka dosyaya sunulmalıdır.

Mağdur ve Müştekiler Açısından Ne Yapılmalı?

  1. Gerçek Yaşın ve Durumun İspatı: Mağdur, resmi belgeler (nüfus kayıtları, okul belgeleri, sağlık raporları) ile olayın gerçek boyutunu ortaya koymalıdır.
  2. Tutarlı Beyanlar: Beyanların çelişmemesi önemlidir. Çelişkili ifadeler, sanık lehine “hata” hükmünün uygulanmasına yol açabilir.
  3. Avukat Desteği: Mağdur tarafın haklarının korunması, etkin temsil ve olası hatalı savunmaların çürütülmesi için tecrübeli bir ceza avukatıyla temsil edilmesi şarttır.

Uzman Ceza Avukatının Önemi

TCK 30 kapsamında hata hükümleri karmaşık ve yoruma açık alanlardır. Hatanın kaçınılabilir mi yoksa kaçınılmaz mı olduğunun belirlenmesi, doğrudan beraat veya mahkûmiyet sonucunu değiştirebilir. Bu nedenle:

  • Sanıklar için haksız yere ağır ceza almamak,
  • Mağdurlar için hak kaybı yaşamamak,

adına ceza hukuku uzmanı bir avukatla sürecin yürütülmesi büyük önem taşır.


Sık Sorulan Sorular (SSS)

1. Sanığın mağdurun yaşını yanlış bilmesi her zaman cezasızlık sağlar mı?
Hayır. Yalnızca bu yanılgı kaçınılmaz ise ve failin bunda kabul edilebilir bir ihmali yoksa cezasızlık gündeme gelebilir.

2. Hata dolayısıyla beraat edilebilir mi?
Evet. Eğer suçun maddi unsurları bakımından esaslı bir hata mevcutsa ve taksirli sorumluluk da yoksa CMK m.223/2-c gereğince beraat kararı verilebilir.

3. Mağdur sonradan yaşını küçük olduğunu söylerse bu yeterli midir?
Hayır. Beyan tek başına yeterli değildir. Somut deliller ve olayın bütün koşulları dikkate alınır.

4. Avukat olmadan TCK 30’un uygulanması mümkün mü?
Teorik olarak mümkün olsa da, uygulamada karmaşık hukuki değerlendirmeler sebebiyle uzman ceza avukatı olmadan bu sonucun alınması son derece güçtür.


Sonuç

TCK 30. madde, ceza hukukunda failin kastını ve kusurluluğunu doğrudan etkileyen kritik bir düzenlemedir. Gerek sanık/şüpheliler gerekse mağdur/müştekiler için doğru hukuki stratejiler belirlenmediğinde ciddi hak kayıpları yaşanabilir. Bu nedenle sürecin başından itibaren uzman bir ceza avukatı ile hareket edilmesi en sağlıklı yol olacaktır.

Yargıtay Görüşü

5237 sayılı TCK’nın “Hata” başlıklı 30. maddesi şöyledir;
“Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.”
Madde, 08.07.2005 tarihli ve 25869 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile eklenen; “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.” biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.
Madde gerekçesinde ise; “Madde metninde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiştir.
Birinci fıkrada suçun maddî unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir. Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır.
Kastın varlığına engel olan hata, suçun sadece temel şekline ilişkin unsurlar hakkında değil, aynı zamanda failin daha ağır veya hafif ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurları bakımından da ortaya çıkabilir. İkinci fıkra ile kişinin, suçun nitelikli unsurlarına ilişkin hatasından yaralanması öngörülmüştür.
Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinde düzenlemeye paralel olarak şahısta hata ve hedefte sapma hâli düzenlenmiştir.
‘Şahısta hata’ aslında bir ve ikinci fıkra hükümleri bağlamında düşünülmesi gereken bir durum olduğu için, bu hususa ilişkin ayrı bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüştür.
Keza, hedefte sapma hâli ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Çünkü hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur. Nitekim, uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima bağlamında ele alınmaktadır.
Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin 3 üncü fıkra veya bendinde düzenlenen ‘hukuka uygunluk nedenlerinde hata’ ile ilgili hüküm, bölüm başlığına paralel olarak değiştirilmiştir. Madde metnindeki ‘hukuka uygunluk nedenleri’ yerine, ‘ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler’ ibaresi konulmuştur. Somut olayda söz konusu nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanabilecektir. Ancak, bunun için hatanın kaçınılmaz olması gerekir. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda ise, kişi işlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacak ve fakat bu hata, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.” biçiminde açıklamalarda bulunulmuştur.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihninden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK’nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK’nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK’nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK’nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK’nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (TCK’nın 27/1. maddesi).
TCK’nın 30. maddesinde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması hâlinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâlinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır.
Doktrinde bu konuya ilişkin olarak; “Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi.” (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, s. 522), “Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı), müşahhas bir olayda suçun maddi unsurlarına müteallik hususlardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış bilgiyi ifade eder. Bir başka ifadeyle, faildeki müşahhas olaya ilişkin tasavvurun gerçekle bağdaşmaması hâlidir. Bu hata, suça ilişkin kastı ortadan kaldırır. Bu hata hâlinde kasten işlenmiş bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi veya tasavvuru gerçeğe uysaydı; işlediği fiilin bir haksızlık teşkil etmeyeceği muhakkak olmalıdır.” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi Genel Hükümler, Seçkin, 1. Baskı, 2005, s. 421), “Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır.” (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi,12. Baskı, s. 362) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Failin isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatine karar verilmesi gerekecektir.
İkinci fıkra ile kişinin suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata hem de kusurluluğu etkileyen hâllerle ilgili hata düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. Hataya düşmenin kaçınılmaz olmasını, kusursuz olmak şeklinde anlamak gerekir (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2016, s. 194.). Bunun için fail, fiili işlediği sırada ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususundaki hatası nedeniyle kınanamamalı, dikkatsiz ve özensiz davranmış olmamalıdır.
Maddeye 5377 sayılı Kanun’la eklenen dördüncü fıkrada ise kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı, içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Adli Tıp 6. İhtisas Kurulunca 03.06.2020 tarihinde düzenlenen raporunda mağdurenin 2012 yılı Ekim ayında 13 yaşını bitirip 14 yaşının içerisinde olduğunu mütalaa edilmiş ise de hata hâlinin genel olarak kişinin tasavvuru ve zihninden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına geldiği, bu bağlamda hata hükümlerinin tek başına söz konusu tespite dayanılarak uygulanamayacağının kabulünün mümkün olmaması, sanık ve mağdurenin 2011 yılının Temmuz ayında tanışmaları, aşamalarda mağdurenin sanıkla 2012 yılının Ekim ayında kaçtıktan sonra ilişkiye girdiklerini belirtmesi, 01.07.1998 tarihinde hastanede doğduğu anlaşılan mağdurenin 17.04.2013 tarihinde uzun boylu olduğuna ve duruşma günü itibarıyla 16-17 yaşlarında göründüğüne ilişkin mahkeme heyetince gözlem yapılması, sanığın annesi inceleme dışı sanık …’un aşamalarda mağdurenin sanığa 16 yaşında olduğunu söylediğini ifade etmesi, sanığın dayısı olan tanık …’ın mahkemede sanık ve mağdurenin evine geldiklerinden kimsenin haberinin olmadığını söylediklerini ve yaşlarının küçük olduğunu görmesi nedeniyle mağdureden annesinin telefonunu alıp konuştuğunu belirtmesinin, mağdurenin 15 yaşından küçük olduğuna dair objektif bir gözlem içermemesi, bu tespitin, tanık …’ın o tarihte nüfus kaydına göre 19 yaşında olan sanığın da küçük olduğunu belirtmesiyle desteklenmesi, mağdurenin bozmadan önce alınan beyanlarında istikrarlı bir şekilde sanığa yaşını büyük söylediğini dile getirmesi, mağdur ve sanığın 25.01.2016 tarihinde evlenip 19.01.2019 tarihinde boşanmaları nedeniyle mağdurenin bozma sonrasında, esasen kaç yaşında olduğunu sanığın bildiği, yanlış hatırlamıyorsa 14 ya da 15 yaşında olduğunu söylediği yönündeki beyanına, husumetten kaynaklanma ihtimali sebebiyle itibar edilmesinin mümkün olmaması, sanığın ise bozma sonrasında; hatırladığı kadarıyla mağdurenin kendisine 14 ya da 15 yaşında olduğunu söylediği, o zamanlar mağdurenin 8. sınıfa gittiği, mağdureyle kaçtıktan sonra cinsel ilişkiye girdikleri, ancak bunun kaçtıktan ne kadar süre sonra gerçekleştiğini hatırlamadığı şeklindeki olaydan sekiz yıl sonra verdiği savunmasının, bozma öncesinde istikrarlı bir şekilde mağdurenin yaşını 16 olarak bildiği yönündeki savunmaları ve mağdurenin aşamalarda sanığın kendisinden hoşlanmaya başlamasından yaklaşık 1 yıl 3 ay sonra kaçıp cinsel ilişkiye girdikleri şeklindeki beyanıyla bir tutarsızlık oluşturmaması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata hâlinin uygulama imkânının bulunduğu kabul edilmelidir.” (Ceza Genel Kurulu 2022/38 E.,  2025/7 K.)

“Sanığın soruşturma evresindeki ifadelerinde suç tarihleri itibariyle on dört yaşını henüz dolduran ve hastane doğumlu olan mağdurun yaşının on dokuz olarak bildiğini savunması ve tanık …’nin tanıştıkları zaman mağdurun bir kaç ay sonra on sekiz yaşına gireceğini söylediğine dair anlatımları ile dosya içerisinde yer alan radyoloji uzmanının katılmadığı, kurul tarafından düzenlenen 02.02.2018 tarihli raporun yetersiz olması karşısında; mağdurun yaş tespitine esas olmak üzere kemik grafilerinin çektirilip, radyoloji uzmanının da katılımıyla tam teşekküllü bir hastaneden sağlık kurulu raporu aldırılmak ve gerekli görülmesi hâlinde Adli Tıp Kurumundan görüş sorulup mağdurun suç tarihindeki gerçek yaşının bilimsel olarak belirlenmesinden sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma sonucunda karar verildiği kabul edilmelidir.” (Ceza Genel Kurulu 2022/70 E. ,  2025/24 K.)

Sanığın, kısa bir süre önce sosyal medya uygulaması üzerinden tanışıp buluştuğu katılan … ile farklı zamanlarda iki kez cinsel ilişkiye girdiği hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık bulunmadığı ve bu kabulde de dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizliğin olmadığı anlaşılan olayda;
Katılanın hastanede doğduğu, suç tarihi itibarıyla 13 yıl 7 aylık olduğu ve sekizinci sınıfta okuduğu, katılanın, sanık ile aralarında yaşına ilişkin konuşma geçtiğine dair herhangi bir beyanda bulunmadığı, sanığın aşamalarda telefonda öğrenci olduğunu söyleyen katılana yaşını birçok kez sormasına rağmen yaşını cevap almadığını yönündeki ifadelerinden katılanın öğrenci olduğunu bildiğinin anlaşıldığı, yine sanığın, katılanın on sekiz yaşından küçük olduğunu bilmemesinin katılan tarafından bu hususta bilgilendirilmemesinden kaynaklandığına dair başkaca bir delille desteklenmeyen savunmasının da suçtan kurtulmaya yönelik olduğu, sanığın katılan ile ilk kez cinsel ilişkiye girdikten sonra “Seni bırakmayacağım, korkma, seni ailemle tanıştıracağım, nişan yaparız.” şeklindeki mesajlarla henüz ortaokul öğrencisi olduğunu bildiği katılanı teselli etmeye çalıştığı, İlk Derece Mahkemesince 27.06.2019 tarihinde yapılan duruşmadaki ifadesine ait CD’deki görüntü kaydı incelendiğinde de katılanın fiziksel görünüm, konuşma şekli, sorulara verdiği cevaplar ve tepkileri itibarıyla on beş yaşından küçük gösterdiğinin açıkça görülebildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde; olay tarihinde yirmi dört yaşında olan sanığın, görüştükleri süre de dikkate alındığında, katılanın on beş yaşından küçük olduğunu bilmemesinin genel hayat tecrübelerine aykırı olduğu, açıklanan nedenle katılan ile bir süre mesajlaşıp sonra da telefonda konuşmaya başlayan, iki defa yüz yüze görüşen ve eylemlerini katılanın on beş yaşından küçük olduğunu bilerek gerçekleştiren sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığı kabul edilmelidir.(Ceza Genel Kurulu  2022/36 E.  ,  2025/51 K.)

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir