Hukuki Makaleler

Parada Sahtecilik Suçunun Mütemadi Suç ve “Non Bis İn İdem” İlkesi Kapsamında Değerlendirilmesi: Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara – Avukat Necmettin İlhan

Parada Sahtecilik Suçu, Hukuki Değerlendirme ve Uyuşmazlıkların Çözümü

Parada sahtecilik suçu, hem ceza hukuku hem de uygulama pratiği açısından oldukça hassas bir konudur. TCK’nın 197. maddesi uyarınca, sahte paranın üretilmesi, ülkeye sokulması, nakledilmesi, muhafaza edilmesi veya tedavüle konulması fiilleri suç olarak düzenlenmiştir. Ancak uygulamada, özellikle sahte paranın tedavüle konulması süreci ve hukuki/fiili kesinti kavramları, ciddi uyuşmazlıklara yol açabilmektedir.

Parada Sahtecilik Suçunun Niteliği

Türk Ceza Kanunu (TCK) 197. maddesi, sahte paranın piyasaya sürülmesi veya tedavüle konulması eylemini, seçimlik hareketlerle işlenen bir suç olarak düzenler. Suçun oluşması için bu hareketlerden yalnızca birinin gerçekleştirilmesi yeterlidir. Tedavüle koyma eylemi, sahte paranın ekonomik dolaşıma sokulması, mal veya hizmet alımında kullanılması ile tamamlanır. Bu noktada, birden fazla sahte paranın değişik tarihlerde kesintisiz bir şekilde piyasaya sürülmesi hâlinde eylemler zincirleme suç veya içtima kurallarına tabi olmayacak ve tek suç olarak değerlendirilecektir.

Suçun icrası bakımından iki kavram önemlidir:

  • Ani Suç: Suçun unsuru olan hareketin yapılmasıyla tamamlanan, icrası devam etmeyen suçlardır.
  • Mütemadi Suç: Suçun icrası, failin iradesi veya üçüncü kişilerin müdahalesiyle kesintiye uğrayana kadar zaman içinde devam eder. Parada sahtecilik suçunun tedavüle koyma boyutu mütemadi suç niteliği taşır.

Hukuki ve Fiili Kesinti Kavramları

Suçun sürekliliği ve devam eden eylemlerin hukuki sonucu açısından, hukuki ve fiili kesinti kavramlarının doğru anlaşılması önemlidir.

  • Hukuki Kesinti: Soruşturma sonucunda iddianame düzenlenmesi ile oluşur. Bu aşamadan sonra, aynı fail tarafından işlenen eylemler, yeni ve ayrı bir suç olarak değerlendirilir.
  • Fiili Kesinti: Failin eylemine ara vermesi, tutuklanması, askere gitmesi veya uzun süre hastanede yatması gibi nedenlerle suç işleme fiilinin kesintiye uğraması hâllerinde söz konusu olabilir. Ancak fiili kesintinin varlığı her somut olayda farklılık gösterebilir ve detaylı delil incelemesi gerektirir.

Non Bis In Idem İlkesi

Aynı fiilden dolayı bir kişinin iki kez yargılanamayacağı ilkesi, ceza hukukunun temel güvencelerindendir. CMK’nın 223/7. maddesi ve uluslararası düzenlemeler (AİHS Ek Protokol 7/4) bu güvenceyi teminat altına alır. Bu ilke kapsamında, aynı fiilden dolayı daha önce hüküm verilmiş veya dava açılmış ise, sonradan açılan dava reddedilir.

Önemli Nokta: Dava Açılışı ve Hüküm Kronolojisi

Kanun koyucu, dava açılma ve hüküm verilme sırasına göre önceliği hükme vermiştir. Dolayısıyla, sonradan açılan davada önce hüküm verilmişse, öncelik bu hükme aittir ve mükerrer dava reddedilmelidir.

Şüpheli/Sanık Açısından Yapılması Gerekenler

  1. Uzman Ceza Avukatına Başvurmak: Parada sahtecilik gibi ağır ceza gerektiren suçlarda, alanında uzman bir avukatın süreci yönetmesi kritik öneme sahiptir.
  2. Hukuki ve Fiili Kesinti İncelemesi: Sanığın eylemlerinin kesintisiz olup olmadığının, hangi tarihlerde hukuki kesinti oluştuğunun tespiti yapılmalıdır.
  3. Mükerrer Davalar için Savunma Hazırlamak: Daha önce verilmiş hükümlerin veya açılmış davaların varlığı dikkate alınarak, mükerrer dava itirazları yapılmalıdır.
  4. Delillerin Titizlikle İncelenmesi: Sahte paraların temini, tedavüle konulma tarihleri ve yerleri ile ilgili delillerin dikkatle analiz edilmesi gerekir.

Mağdur/Müşteki Açısından Yapılması Gerekenler

  1. Olayın Belgelenmesi: Sahte paranın tedavüle konulduğu tarih, miktar ve yerlerin kayıt altına alınması önemlidir.
  2. Cumhuriyet Başsavcılığına Bildirim: Şüpheli veya sanığın eylemlerinin soruşturulması için gerekli bildirimlerin yapılması gerekir.
  3. Maddi Zararın Tespiti: Mağduriyetin giderilebilmesi için sahte paranın yol açtığı maddi zararın belgelenmesi ve talepte bulunulması gerekir.
  4. Avukat Desteği: Hak kaybının önlenmesi ve tazminat taleplerinin hukuki zeminde savunulabilmesi için ceza hukuku uzmanı bir avukattan destek almak gerekir.

Sıkça Sorulan Sorular

Soru: Sahte parayı bilmeden kabul eden kişi de suçlu olur mu?
Cevap: TCK 197/3 maddesi kapsamında, sahte parayı bilmeden kabul eden kişi sorumlu tutulmaz. Ancak bilerek tedavüle koyma durumu suç oluşturur.

Soru: Birden fazla sahte para ile farklı tarihlerde alışveriş yapmak suçun niteliğini değiştirir mi?
Cevap: Hayır, tedavüle koyma eylemi süreklilik arz ettiğinden, kesintisiz piyasaya sürülen sahte paralar tek suç olarak kabul edilir.

Soru: Daha önce açılmış dava varsa yeni dava açılabilir mi?
Cevap: Non bis in idem ilkesi gereği, aynı fiilden dolayı önceden hüküm verilmiş veya dava açılmışsa, yeni dava reddedilmelidir.

Soru: Hukuki ve fiili kesinti nasıl fark edilir?
Cevap: Hukuki kesinti iddianamenin düzenlenmesiyle oluşur; fiili kesinti ise failin eyleme ara vermesi veya engellenmesi durumunda söz konusu olabilir.

Sonuç ve Öneriler

Parada sahtecilik suçları, hem mütemadi nitelikleri hem de non bis in idem ilkesi bağlamında hassas bir değerlendirme gerektirir. TCK’nın 197. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen seçimlik hareketlerden birinin icrası ile suçun oluştuğu, tedavüle koyma eyleminin de niteliği itibarıyla süreklilik arz edip teselsülü bünyesinde barındırdığı, bu nedenle sahte paraların değişik tarihlerde kesintisiz olarak piyasaya sürülmesi hâlinde zincirleme suç veya gerçek içtima hükümlerinin uygulanmayacağı ve failin bu eylemlerinin tek suç olarak kabul edileceği, hukuki veya fiili kesintinin gerçekleşmesinden sonra aynı suçun tekrar işlenmesi hâlinde ise yeni ve ayrı bir suçun söz konusu olacağı dikkate alınmalıdır. Şüpheli/sanık açısından süreç, hukuki ve fiili kesinti dikkate alınarak titizlikle yönetilmeli, mağdur/müşteki açısından ise zararın belgelenmesi ve hukuki talep süreçleri doğru şekilde yürütülmelidir. Bu nedenle, her iki tarafın da alanında uzman bir ceza avukatından destek alması, hukuki hak ve yükümlülüklerin doğru bir şekilde korunması için kritik önemdedir.

Yargıtay Kararları

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
TCK’nın 197. maddesinin birinci fıkrasında; “Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, iki yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde hüküm altına alınan parada sahtecilik suçu, sahte paranın üretilmesinden tedavüle koyulmasına kadarki her aşamada yer alan failin cezalandırılmasını sağlayacak şekilde, seçimlik hareketlerle işlenebilecek bir suç olarak düzenlenmiştir. Tahdidi olarak sayılan seçimlik hareketlerden birinin yapılması suretiyle suç oluşacaktır. Bu seçimlik hareketlerden biri olan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren tedavüle koyma eylemi, sahte paranın günlük hayatta ekonomik dolaşıma sokulması diğer bir anlatımla mal veya hizmet alımında kullanılarak piyasaya sürülmesi olarak tanımlanabilir. Sahte paranın piyasaya sürülmesi suretiyle failin egemenlik alanından çıkıp parayı alan muhatabın egemenlik alanına girmesiyle sahte paranın tedavüle koyulması suçu tamamlanır. Piyasaya sürülen tek bir sahte para olabileceği gibi birden fazla da olabilir.
Tedavüle koyma eylemi niteliği itibarıyla süreklilik arz edip teselsülü bünyesinde barındırdığından aynı anda temin edilen sahte paraların değişik tarihlerde kesintisiz olarak piyasaya sürülmesi hâlinde zincirleme suç veya gerçek içtima kuralları uygulanmayacak ve failin bu eylemleri tek suç olarak kabul edilecektir. Öğretide de bu husus; “Sahte paranın tedavüle sunulması fiilinin birden fazla hareketlerle icra edilmesi hâlinde de tek fiil bulunduğu kabul edilir. Örneğin failin Ankara’dan yola çıkıp İzmir hattındaki tüm il ve ilçelere uğrayarak sahte parayla çeşitli yerlerde alışveriş yapıp tedavüle koyması hâlinde eylem kesintisiz olarak sürdüğünden tek suç oluşur, 43. madde uygulanamaz.” şeklinde açıklanmıştır (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 5. Cilt, Ankara, 2014, s. 6059). Nitekim Yargıtayın yerleşik içtihatları da bu yöndedir.
Öte yandan, tipikliğin gerçekleşmesi ile tamamlanan ve aynı zamanda biten diğer bir ifade ile icrası devam etmeyen suçlara anî suç, suçun unsuru olarak gösterilen hareketin yapılmasıyla tamamlanan ancak icrası devam eden suçlara mütemadi suç adı verilmektedir. Kesintisiz suçlarda ihlal bir anda olup bitmemekte, zaman içinde failin iradesi veya üçüncü kişilerin müdahalesi ile kesintiye uğrayıncaya kadar devam etmektedir. Failin iradi davranışının kesintiye uğradığı anda ise temadi bitmekte yani suç işlenmiş olmaktadır.
Bu aşamada uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından hukuki ve fiili kesinti kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK’nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
Bazı durumlarda ise fiili kesintinin varlığını kabul etmek gerekmektedir. Zira Anayasa’nın 141. maddesinde; “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması” ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkı kapsamında davaların makul sürede görülmesi ilkeleri benimsenmiş olup soruşturma ve kovuşturma sürecinin hızlı bir şekilde tamamlanarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle soruşturma makamının soruşturma sürecini hızlı bir şekilde tamamlamayıp süreci sürüncemede bırakmasıyla mağdurun elinde olmayan nedenlerle aleyhine çıkabilecek sonuçların ortadan kaldırılması için hukuki kesintinin gerçekleşmediği durumlarda fiili kesintinin oluşabileceğinin kabulü gerekmektedir. Bu bağlamda, fiili kesintinin birçok Yargıtay kararında failin eylemine ara vermesi veya tutuklanması, askere gitmesi, uzun bir süre hastanede yatması gibi nedenlerle eylemini sürdürememesi hâllerinde meydana gelebileceği belirtilmiştir. Ancak, belirtilen nedenlerin varlığı durumunda fiili kesintinin muhakkak oluştuğu söylemek mümkün değildir. Her somut olay içerisinde birbirinden çok farklı özellikler barındırabileceğinden bu durumlarda eylemlerin gerçekleştirildiği yer ve araya giren zaman aralığı gibi hususlar gözönünde bulundurularak suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği ve bu bağlamda fiili kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediği ayrıca belirlenmelidir.
Diğer taraftan muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de non bis in idem olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır.
Non bis in idem ilkesi evrensel hukukun temel ilkelerinden biri olup doktrinde de kabul edildiği gibi yazılı kural hâline getirilmemiş olsa bile uygulanması gereken bir kuraldır. 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinin üçüncü fıkrası; “Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir.”, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrası ise “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
Non bis in idem ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7 numaralı Ek Protokolü’nün “Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı” başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez.” şeklinde ifade edilmiştir.
Gelinen noktada, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunduğunun, her iki hükmün kesinleşmesinden sonra fark edildiği veya daha sonra açılan davada önce hüküm verildiği durumlarda, bu hükümler veya davalardan hangisi bakımından davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin de irdelenmesi gerekmektedir.
Bir fiilinden dolayı yargılanan kişinin aynı fiil nedeniyle tekrar yargılanmayacağını bilmesi kişi için bir güvence olup bu güvence hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Dolayısıyla bu güvencenin hayata geçirilebilmesi için, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunduğunun tespiti hâlinde davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu durum, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm bulunduğu ve bu hükmün kesinleştiğinin anlaşıldığı hâllerde ise kesin hükmün otoritesinin sağlanması ve aynı eylem nedeniyle iki farklı karar verilmek suretiyle çelişkiye neden olunmasının engellenmesi bakımından da önem arz etmektedir.
Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış dava bulunmaması, diğer bir anlatımla CMK’nın 223/7. maddesi gereğince davanın reddi şartlarının var olup olmadığının incelenmesi, ceza muhakemesi yapılabilmesi için gerekli olan bir dava şartı da olduğundan, kamu davasının açıldığı an itibarıyla bir dava şartının varlığı veya yokluğunun değerlendirilmesi gerekliliği ve önce açılan davada bu hususun değerlendirilmesinin imkânsızlığı karşısında, bu durumun sonradan açılan davada gözetilmesi gerektiği, sonradan açılan davada aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden açılmış bir dava bulunduğunun fark edilmeksizin hüküm verildiği hâllerde ise CMK’nın 223. maddesinin 7. fıkrasının “… önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa …” şeklindeki yazımı itibarıyla kanun koyucunun, önce dava açılıp sonra hükmün verilmesi kronolojisinden ayrılarak önceliği dava açılmış olmasına değil hüküm verilmiş olmasına tanıdığı dikkate alınarak, bu durumun önce açılan ancak henüz hüküm verilmemiş olan davada gözetilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.09.2021 tarihli ve 43-380 sayılı; 20.01.2022 tarihli ve 158-39 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
2. Hukuki Nitelendirme
Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.07.2010 tarih ve 1337-108 sayı ile sanık hakkında parada sahtecilik suçundan TCK’nın 197/1, 53 ve 54. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı, Giresun Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 08.03.2011 tarih ve 238-27 sayı ile; parada sahtecilik suçundan sanığın TCK’nın 197/1, 62, 52/2, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve sahte paraların Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına gönderilmesine karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 07.12.2012 tarih ve 12688-37464 sayı ile onandığı,
Rize Cumhuriyet Başsavcılığının 13.11.2009 tarihli ve 2350-1253 sayılı iddianamesi ile sanık hakkında sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı sahte olduğunu bilerek tedavüle koyma suçundan TCK’nın 197/3 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile dava açıldığı, yapılan yargılama sırasında, Rize (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince 01.04.2010 tarih ve 333-225 sayı ile sanığın eyleminin aynı maddenin birinci fıkrasında düzenlenen parada sahtecilik suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine, dosyanın gönderildiği Rize Ağır Ceza Mahkemesince 25.07.2011 tarih ve 199-137 sayı ile sanığın parada sahtecilik suçundan TCK’nın 197/1, 62, 52/2, 53/1 ve 54. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis ve 1.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve sahte paranın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına gönderilmesine karar verildiği, bu hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 14.05.2013 tarih, 25503-14761 sayı onandığı,
Anlaşılan dosyada; TCK’nın 197. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen seçimlik hareketlerden birinin icrası ile suçun oluştuğu, tedavüle koyma eyleminin de niteliği itibarıyla süreklilik arz edip teselsülü bünyesinde barındırdığı, bu nedenle sahte paraların değişik tarihlerde kesintisiz olarak piyasaya sürülmesi hâlinde zincirleme suç veya gerçek içtima hükümlerinin uygulanmayacağı ve failin bu eylemlerinin tek suç olarak kabul edileceği, hukuki veya fiili kesintinin gerçekleşmesinden sonra aynı suçun tekrar işlenmesi hâlinde ise yeni ve ayrı bir suçun söz konusu olacağı cihetle; sanığın 18.03.2009 tarihinde Rize ili ile 01/07.07.2009 tarihlerinde Giresun ili, Keşap ilçesi dışında ayrıca 15.04.2009 tarihinde Ordu ili, Fatsa ilçesi ile Kastamonu ili, Tosya ilçesinde, 28.06.2009 tarihinde Kocaeli ili, İzmit ilçesinde, 02.07.2009 tarihinde ise Trabzon ili, Araklı ilçesinde de sahte paraları tedavüle koyduğu, bu anlamda sanığın tedavüle koyma eylemlerini 18.03.2009, 15.04.2009, 28.06.2009, 01.07.2009, 02.07.2009 ve 07.07.2009 tarihlerinde farklı yerlerde de olsa kısa zaman aralıkları ile gerçekleştirdiği, sanığın bu eylemleri bakımından hukuki kesintinin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27.07.2009 tarihli ve 5427-331 sayılı iddianame ile gerçekleştiği, dosya kapsamından sanığın söz konusu sahte paraları farklı tarihlerde temin ettiğine yönelik delil bulunmadığı ve sanığın ret kararlarına konu olan eylemleri dışında kalan 18.03.2009-01/07.07.2009 tarihli eylemlerinden sonra 08.07.2009 tarihinde yakalanıp aynı gün tutuklandığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın itiraza konu 18.03.2009-01/07.07.2009 tarihli eylemleri arasında fiili ve hukuki kesinti koşullarının oluşmadığı, diğer bir ifade ile sanığın yakalandığı 08.07.2009 tarihine kadar söz konusu sahte paraları kesintisiz olarak piyasaya sürdüğü, CMK’nın 223. maddesinin 7. fıkrasının “… önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa…” şeklindeki yazımı itibarıyla kanun koyucunun, önce dava açılıp sonra hükmün verilmesi kronolojisinden ayrılarak önceliği dava açılmış olmasına değil hüküm verilmiş olmasına tanıdığı dikkate alındığında da kesintisiz şekilde devam eden bu fiili nedeniyle sanık hakkında Giresun Ağır Ceza Mahkemesince 08.03.2011 tarih ve 238-27 sayı ile parada sahtecilik suçundan önceden verilmiş bir hüküm bulunduğundan Rize Cumhuriyet Başsavcılığının 13.11.2009 tarihli ve 2350-1253 sayılı iddianamesi ile parada sahtecilik suçundan açılan kamu davasının mükerrer olduğu ve CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.(Ceza Genel Kurulu  2022/8 E.  ,  2025/65 K.)

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir