Hukuki Makaleler

Resmi Belgede Sahtecilik Suçu- Teminat Senedi- Bedelsiz Senedi Kullanma Suçu(5237 sayılı TCK. madde 204, 156): Ceza Hukuku, Ankara – Avukat Necmettin İlhan

Sahtecilik suçları, gerçek olmayan belgelerin, eşyaların veya bilgilerin kasıtlı olarak oluşturulması, değiştirilmesi veya kullanılmasıyla işlenen suçlardır. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) düzenlenen sahtecilik suçları, kamusal güveni ve ticari dürüstlüğü korumayı amaçlar. Bu suçlar; resmi belgede sahtecilik, özel belgede sahtecilik, para ve değerli kağıt sahteciliği gibi farklı türlere ayrılır. Sahtecilik suçları, toplumdaki güven duygusunu zedelediği ve maddi ya da manevi zararlara yol açtığı için ciddi cezalarla karşılık bulur.

İÇİNDEKİLER

1-Resmi belgede sahtecilik suçu

a-Seçimlik hareketli suçtur

b-Kasten işlenebilen suçlardandır

c-Aldatıcılık (iğfal) kabiliyeti bulunmalıdır.

2-Teminat Senedi

3-Bono (emre muharrer senet)

4-Bono-Teminat senedi arasındaki ilişki

5-Teminat senedi iddiasında ıspat sorunu

6-Belgenin sahte olmadığına dair verilen Hukuk Mahkemesi kararının ceza yargılamasına etkisi

7-Bedelsiz Senedi Kullanma suçu kapsamında değerlendirme

1-Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

5237 sayılı TCK’nın 204/1 maddesinde Resmi Belgede Sahtecilik suçu;

Madde 204- (1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenmiş,

Aynı Kanunun 211 maddesinde ise;

“(1) Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.” hükmüne yer verilmiştir.

a-Resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli suç olarak düzenlenmiştir.

Buna göre;  esasında mevcut olmadığı hâlde mevcutmuş gibi sahte olarak resmi belge düzenlenmesi, mevcut olan resmi belge üzerinde aldatıcı nitelikte silme veya ilaveler yapma suretiyle değişiklik yapılması, sahte olarak düzenlenen veya üzerinde değişiklik yapılan belgenin kullanılmasıyla anılan suç oluşacaktır.


b-Resmi belgede sahtecilik suçu kasten işlenebilen suçlardandır.

Suça ilişkin kanuni tanımdaki öğelerin bilinerek ve istenilerek işlenmesi halinde manevi unsur gerçekleşir. Suçun, sahte veya gerçeğe aykırı düzenlenmesi ya da değiştirilmiş belgeyi kullanma biçimindeki seçimlik hareketle işlenmesi halinde, belgenin sahteliği veya gerçeğe aykırılığının fail tarafından biliniyor olması zorunludur. Fail sahte olarak veya gerçeğe aykırı biçimde belge düzenlediği, değiştirdiği veya kullandığı bilinci içerisinde olmalıdır. Fakat bu bilince neden olan saik veya maksat önemli bulunmamaktadır. Bu nedenle failde özel kastın aranması gerekli değildir.


c-Aldatıcılık (iğfal) kabiliyeti bulunmalıdır.

Resmi belgede sahtecilik suçunun en önemli unsurlarından biri belgenin “aldatıcılık” özelliğine sahip olmasıdır. Zarar olasılığının doğması için evrakta yapılan sahteciliğin çok sayıda insanı aldatacak özellikte olması gerekir. Belgedeki aldatıcılık özelliği objektif olarak mevcut olmalıdır. Belgenin objektif özellikleri sebebiyle değil de, belgenin muhatabı olan şahsın kişisel hatası, dikkatsizliği veya özensizliği nedeniyle zarar olasılığı doğmuşsa aldatıcılıktan bahsedilemez. Mağdur veya suçtan zarar gören şahıstan kaynaklanan kişisel hatalar iğfalin meydana gelmesine neden olmuşsa resmi belgede sahtecilik suçu oluşmaz. Sahtecilik belgeden açıkça anlaşılıyorsa o belgenin aldatma yeteneği olmadığından, suçun unsuru olan “aldatıcılık” özelliğinin gerçekleştiği ileri sürülemez. Belgenin aldatma yeteneği olmamasına rağmen, belgenin verildiği devlet kurumu görevlisinin dikkatsizliği yüzünden işlem yapılsa bile resmi belgede sahtecilik suçu oluşmaz.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.11.2017 tarih ve 2015/1069 Esas 2017/467 Karar sayılı ve 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığı hususunda takdir yetkisinin hâkime ait olduğu belirtilmiştir.

2-Teminat senedi

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.02.2020 tarih ve 2017/743 Esas, 2020/129 K sayılı kararında; “…İcra takip tarihi itibari ile yürürlükte bulunan, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 688. maddesine göre bono veya emre muharrer senet, senet metninde (bono) veya (emre muharrer senet) kelimesini ve senet Türkçe’den başka bir dilde yazılmışsa o dilde bono karşılığı olarak kullanılan kelimeyi, kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadini, ödeme yerini, kime ve kimin emrine ödenecek ise onun ad ve soyadını, senedin tanzim edildiği gün ve yeri, tanzim edenin imzasını içermelidir. Sıralanan bu kayıtlar bononun zorunlu ve geçerliliğini etkileyecek olan zorunlu unsurlardır. …somut olay değerlendirildiğinde; takip dayanağı senedin arka yüzünde “teminat senedidir.kullanılamaz” ibaresinin bulunduğu anlaşılmaktadır. … Bonoda teminat kaydı var ise de neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu kayıt bononun mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. …Bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (İİK’nın 169/a maddesinde öngörülen) ile teminat senedi olduğunun kanıtlanması gerekir…  Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2001 tarihli ve 2001/12-233 E., 2001/257 K.; 20.06.2001 tarihli ve 2001/12-496 E., 2001/534 K.; 24.02.2010 tarihli ve 2010/19-67 E., 2010/99 K. ile 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 E., 2018/563 K. sayılı kararlarında da aynı hususlar benimsenmiştir…. Hâl böyle olunca, takip konusu bonodaki kaydın senedin kambiyo vasfını etkilemeyeceği, borçlunun teminat senedi olduğuna ilişkin iddiasının alacaklının imzasını taşıyan ve senede açık atıf yapan İİK’nın 169/a maddesinde yazılı belgelerle kanıtlanamadığından, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.


3-Bono (emre muharrer senet)

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 776. maddesinde bononun (emre yazılı senet) unsurları sayılmış, buna göre; senet metninde “bono” veya“emre yazılı senet” kelimesini ve senet Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde bono veya emre yazılı senet karşılığı olarak kullanılan kelimeyi, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini, vadeyi, ödeme yerini, kime veya kimin emrine ödenecek ise onun adını, düzenlenme tarihini ve yerini, düzenleyenin imzasını içermesi gerektiği belirtilmiş, aynı Kanunun 772/2. Maddesinde ise vadesi gösterilmediği takdirde bononun,  görüldüğünde ödenmesi şart olan bir bono sayılacağı hükme bağlanmıştır.

4-Bono-Teminat senedi arasındaki ilişki

Senet metninde; “emre muharrer senet” ve “bono” ibarelerine yer verildiği, kayıtsız şartsız belirli bir miktarı ödeme vaadini içerdiği, senedin vadesi, kimin emrine ödeme yapılacağı, düzenleme tarihi ve yerine ilişkin bilgilerin bulunduğu, düzenleyenlerin imzalarını içerdiği, senedin (bononun) önündeki veya arkasındaki yazılarda “bir iş/işlemin teminatı olarak” verildiğine dair yazı bulunmadığı gibi bahse konu senedin vadesi, düzenleme tarihi, miktarı gibi özellikleri de belirtilmek suretiyle teminat senedi olarak verildiğine dair sözleşmede veya ayrı bir belgede bu konuya ilişkin düzenleme bulunmadığı nazara alındığında, sözü edilen senedin, teminat senedi değil emre muharrer senet (bono) olduğunu kabulde zorunluluk bulunmaktadır. 

5-Teminat senedi iddiasında ıspat sorunu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.03.2001 tarih ve 2001/12-233 sayılı, 20.06.2001 tarih ve 2001/12-496 sayılı, 06.03.2013 tarih ve 2012/12/768 Esas 2013/312 Karar sayılı, 20.06.2001 tarih ve 2001/12-496 sayılı, 11.02.2020 tarih ve 2017/ 743 Esas 2020/129 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; bononun hangi ilişkinin teminatı olduğunun yazılı belge ile ispatlanamadığı nazara alındığında bahse konu belgenin “teminat senedi” olarak kabulünün mümkün bulunmadığı, kaldı ki; senet metninde bulunan mücerret teminat kaydının bononun kambiyo senedi olma vasfını etkilemeyeceği ve  kambiyo senetlerine özgü takip yoluna başvurma imkânını bünyesinde barındırdığı, mücerret kayıtların bononun kambiyo senedi olma niteliğinin ortadan kaldırmayacağını aksini iddia edenin bu iddiasını yazılı belge ile kanıtlaması gerekir

Hukuken teminat senedi olarak kabul edilmesi mümkün olmayan ve emre muharrer senet (bono) vasfında bulunan, başlangıçtan itibaren hukuki vasfı değiştirilmemiş olan belgeye dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus icra takibine başvurulmasında suç unsuru içerecek yasaya aykırı bir durumun sözkonusu olmadığı gözardı edilmemelidir.

6-Belgenin sahte olmadığına dair verilen Hukuk Mahkemesi kararının ceza yargılamasına etkisi

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 214/1. maddesinde “Belgenin sahte olmadığına dair hukuk mahkemesince verilen karar kesinleştikten sonra, söz konusu belge hakkında ceza mahkemesinde de sahtelik iddiası dinlenmez.” hükmü gözetildiğinde; senetlerin sahte olduğuna ilişkin bir iddianın öne sürüldüğü hukuk yargısında mahkemenin, senetle ilgili sahte olmadığı yönünde bir hüküm kurması durumunda bu karar, hukuk mahkemesinde kesin hüküm oluşturmaktadır. Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 214. maddesi gereğince bir belge ile ilgili olarak sahte olmadığı konusunda hukuk yargısınca verilmiş bulunan bir hükmün kesinleşmesi üzerine, aynı belgeyle ilgili ceza yargısında sahteliği konusundaki iddialar dinlenemez. Öte yandan, senetle ilgili olarak kamu davası açılamaz, görülmekte olan ceza yargısında bu konuda tartışılamaz ve dava reddedilmelidir. Çünkü bu durumda hukuk mahkemesinde verilmiş bulunan karar, ceza yargılaması için de kesin hüküm oluşturmaktadır (Kuru, Arslan ve Yılmaz, 2012, s. 682).

7-Bedelsiz Senedi Kullanma suçu kapsamında değerlendirme

5237 sayılı TCK’nın 156. Maddesinde düzenlenen “Bedelsiz senedi kullanma” suçunun oluşabilmesi için; sanığın elinde borçlusunca bedelinin tamamı ya da kısmen ödenmiş bir senet olması ve bunu kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi tahsile sokması veya bir başkasına devretmesi gerekmektedir. Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiili de bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacaktır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun, 24/03/1989 gün ve 1988/1 Esas, 1989/2 karar sayılı kararında açıklandığı üzere; senedin aradaki anlaşmaya aykırı olarak icraya konulduğu iddiasının yazılı delille ispatının zorunlu olduğu, tanık anlatımlarına dayanmanın mümkün olmadığı belirtilmiştir. Suça konu senedin bedelsiz olduğu, sanıkların bedelsiz senedi kullanma suçunu işledikleri iddia edilmesi halinde ise, bir senedin bedelsiz kalıp kalmadığı konusunda başka mahkemede dava açılmadığı takdirde senedin bedelsiz kalıp kalmadığı  Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24.03.1989 gün ve 1/2 sayılı kararında da belirtildiği gibi, HMK’nın 202 ve devamı maddelerinde düzenlenen senetle ispat zorunluluğu hükümlerini göz önünde tutarak belirlenecektir.  Yargıtayın yerleşmiş kararlarında da senedin aradaki anlaşmaya aykırı olarak icraya konulduğu iddiasının yazılı delille ispatının zorunlu olduğu, tanık anlatımlarına dayanmanın mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 05/02/2013 gün ve 2012/11-1086-2013/40 sayılı kararında; senetten kaynaklanan borcun ödendiği hususunun Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uyarınca ispatlanması gerektiği ifade edilmiştir.

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.

KVKK AYDINLATMA METNİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir