
TCK’nın 64. Maddesi: Sanığın veya Hükümlünün Ölümü
TCK’nın “Sanığın veya hükümlünün ölümü” başlıklı 64. maddesi;
“Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Davanın veya Cezanın Düşmesinin Etkisi
Dava veya cezanın düşmesinin etkisi ise aynı Kanun’un 74. maddesinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının ortadan kalkacağı ancak müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hükmün infaz olunacağı belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar bağlanmıştır. Bu nedenledir ki, hükümden sonra ve fakat hüküm kesinleşmeden kanun yolu safhasında sanığın ölmesi hâlinde hükmün kesinleşmesinin önlenmesi gerekir.
Şüphelinin veya Sanığın Ölümü
Kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise derece mahkemesince davanın düşmesine karar verilecektir. Ölü şahıs hakkında yargılama yapılamayacağından esas itibarıyla dava, ölüm gününde düşmüş sayılır. Ölüm nedeniyle davanın düşürülmesine dair verilecek karar da nitelik olarak beyani/ihbari bir karardır. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecektir.
Müsadere Kararı ve Ölüm
Sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan, yani üretilmesi, bulundurulması, kullanılması, taşınması ve ticareti suç teşkil eden eşya (TCK madde 54/4) ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmaz. Fakat sanığın ölümünden sonra suç ile ilgili eşyanın (TCK madde 54/1-2) müsaderesine karar verilemez.
Cezaların Şahsiliği İlkesi ve Ölüm
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Adli Sicil ve Ölüm
Öte yandan 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun “Adlî sicil bilgilerinin silinmesi” başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında ilgilinin ölümü üzerine adli sicil bilgilerinin, aynı Kanun’un “Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise ilgilinin ölümü üzerine adli sicil ve arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmıştır.
Yargıtay Görüşü
1-) İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
TCK’nın “Sanığın veya hükümlünün ölümü” başlıklı 64. maddesi;
“Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Dava veya cezanın düşmesinin etkisi ise aynı Kanun’un 74. maddesinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının ortadan kalkacağı ancak müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hükmün infaz olunacağı belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar bağlanmıştır. Bu nedenledir ki, hükümden sonra ve fakat hüküm kesinleşmeden kanun yolu safhasında sanığın ölmesi hâlinde hükmün kesinleşmesinin önlenmesi gerekir.
Kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise derece mahkemesince davanın düşmesine karar verilecektir. Ölü şahıs hakkında yargılama yapılamayacağından esas itibarıyla dava, ölüm gününde düşmüş sayılır. Ölüm nedeniyle davanın düşürülmesine dair verilecek karar da nitelik olarak beyani/ihbari bir karardır. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecektir.
Sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan, yani üretilmesi, bulundurulması, kullanılması, taşınması ve ticareti suç teşkil eden eşya (TCK madde 54/4) ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmaz. Fakat sanığın ölümünden sonra suç ile ilgili eşyanın (TCK madde 54/1-2) müsaderesine karar verilemez.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Öte yandan 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun “Adlî sicil bilgilerinin silinmesi” başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında ilgilinin ölümü üzerine adli sicil bilgilerinin, aynı Kanun’un “Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise ilgilinin ölümü üzerine adli sicil ve arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmıştır.
Gelinen aşamada itiraz yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. CMUK’un 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.” biçiminde iken, CMK’nın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle de, CMK’nın 308. maddesine;
“2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmiştir.
01.06.2024 tarihinde yürürlüğe giren 7499 sayılı Kanun’un 37. maddesiyle de, CMK’nın 308. maddesinin 1. fıkrasındaki “otuz gün” ibaresi “bir ay” şeklinde değiştirilmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanırlar.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yoluna başvurusunu itirazname denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, İstanbul 2020, s. 956).
CMK’nın olağanüstü kanun yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, Ankara, 2021, s. 894-899). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenilirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir. (Ceza Genel Kurulu 2021/400 E., 2025/1 K.)
A. Suça sürüklenen çocuğun, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, direnme kararından sonra 26.08.2021 tarihinde öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, hakkındaki kamu davasında TCK’nın 64 ve CMK’nın 223. maddeleri uyarınca düşme kararı verilmesi gerekip gerekmediği
1- Ön Soruna İlişkin Açıklamalar
TCK’nın, “Sanığın ve hükümlünün ölümü” başlıklı 64. maddesi şöyledir;
“Sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibariyle müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.”
Dava veya cezanın düşmesinin etkisi ise aynı Kanun’un 74. maddesinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının ortadan kalkacağı ancak müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hükmün infaz olunacağı belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar bağlanmıştır. Bu nedenledir ki, hükümden sonra ve fakat hüküm kesinleşmeden kanun yolu safhasında sanığın ölmesi hâlinde hükmün kesinleşmesinin önlenmesi gerekir.
Kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise derece mahkemesince davanın düşmesine karar verilecektir. Ölü şahıs hakkında yargılama yapılamayacağından esas itibarıyla dava, ölüm gününde düşmüş sayılır. Ölüm nedeniyle davanın düşürülmesine dair verilecek karar da nitelik olarak beyani/ihbari bir karardır. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecektir.
Sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan, yani üretilmesi, bulundurulması, kullanılması, taşınması ve ticareti suç teşkil eden eşya (TCK madde 54/4) ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmaz. Fakat sanığın ölümünden sonra suç ile ilgili eşyanın (TCK madde 54/1-2) müsaderesine karar verilemez.
Görüldüğü gibi suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Hükümden sonra ve fakat kanun yolu aşamasında sanığın ölmesi durumunda, Yargıtayın, UYAP ortamından temin edilecek nüfus kayıt örneğine dayanarak kamu davasının düşürülmesine karar vermesinin mümkün olup olmadığı hususunda Yüksek Genel Kurulun tarihî süreç içerisinde farklı uygulamalar ortaya koyduğu söylenmelidir.
Şöyle ki; Ceza Genel Kurulu hükümden sonra ve fakat temyiz aşamasında sanığın ölmesi durumunda, özellikle müsadereye tabi eşya ve/veya maddi menfaatler hakkında da bir karar verilmesi gerekmeyen hâllerde genel olarak kamu davasının sanığın ölümü nedeniyle düşürülmesine karar vermiştir (CGK’nın 21.12.2004 tarihli ve 191-220 sayılı, 03.40.2012 tarihli ve 2011/422 E. – 2012/132 K. sayılı, 07.04.2012 tarihli ve 2011/563 E. – 2012/161 K. sayılı kararları). Fakat Genel Kurulun aynı durumda düşme kararının yerel mahkemece araştırma yapılarak verilmesi gerekçesi ile hükmü bozduğu da görülmektedir (CGK’nın 06.05.2008 tarihli ve 2008/97 E. – 2008/101 K. sayılı, 24.05.2023 tarihli ve 2019/521 E. – 2023/292 K. sayılı kararları). Genel Kurul, düşme kararı ile birlikte müsadereye tabi eşya ve/veya maddi menfaatler hakkında da bir karar verilmesi gerekiyor ise bu kez kural olarak mahallinde gerekli araştırmanın yapılarak müsadereyi de kapsayacak biçimde düşme kararı verilmek üzere hükmü bozma temayülü göstermiştir (CGK’nın 13.3.2012 tarihli ve 2011/360 E. – 2012/95 K. sayılı, 30.04.2013 tarihli ve 189-162 sayılı, 05.03.2013 tarihli ve 1560-81 sayılı, 05.03.2013 tarihli ve 131-75 sayılı kararları).
Öncelikle CMK’nın 303/1-a maddesi gereğince, hükme esas olarak saptanan olaylara uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hüküm bozulmuş ise olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden davanın düşmesine hükmolunması gerekirse, Yargıtay davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki hukuka aykırılığı da düzeltebilir. Kanun metni yoruma muhtaç olmayacak sarahatte bulunmakla Yargıtayın ölüm nedeniyle de davanın düşürülmesine karar verebileceğinde kuşku yoktur.
Yüksek Kurulun 11.06.1984 tarihli ve 201/220 karar sayılı ilamı ile; doğurduğu sonuçlar itibarıyla “ölüm” vakıasına müstenidat teşkil eden belgenin hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak açıklık ve kesinlikte olması gereğine işaret edildiği müşahede olunmaktadır.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun “Bildirim Süresi ve Yükümlü Olanlar” başlıklı 31. maddesinde ölüm olayının bildirim süresi ve meydana geldiği yer ile olaya ilişkin koşullara bağlı olarak ölümün kimler tarafından bildirilmesi gerektiği hususlarına yer verilmiştir. Dolayısıyla gerçekleşme biçimine göre otopsi tutanakları, mahkeme kararları, doktor raporları vb. belgelere dayalı olarak ölümün nüfusa tescili sağlanacaktır.
5490 sayılı Kanun’un 44. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde adli makamların nüfus kayıt örneklerini doğrudan alma yetkisi olduğu vurgulanmış, “Kimlik Paylaşımı Sisteminin Kullanılması” başlıklı 45. maddesinin 1. fıkrasında ise İçişleri Bakanlığının merkezî veri tabanında tutulan verileri bu Kanun’da belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde kurumlarla paylaşabileceği belirtilerek bu bilgilerin kullanılması düzenleme altına alınmıştır.
Keza İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı arasında 26.09.2006 tarihinde imzalanan protokole göre, Uyap’ı kullanan tüm yargı birimlerinin nüfus bilgilerine ulaşabilmesi olanağı sağlanmış olup hâlen Yargıtay dâhil olmak üzere tüm adli makamlardaki yetkili birimler, ilgili kişilerin nüfus kayıtlarına erişebilmektedir.
Yargıtay Özel Dairelerince verilen birçok kararda UYAP sistemi kullanılarak çıkartılan nüfus kayıt örneklerine dayanılarak eksiklikler temyiz aşamasında tamamlanmakta, bu belgelerin temin edilmiş olması nedeniyle Yerel Mahkeme hükümlerinin bozulması yoluna gidilmemekte ve bazı durumlarda düşme kararları verilmektedir. Bu bağlamda; UYAP sistemi kullanılarak çıkartılan nüfus kayıt örneğine dayanılarak öldüğü anlaşılan sanıklar hakkındaki kamu davalarının TCK’nın 64. maddesi uyarınca düşmesine karar verilmesi, dosyada bulunmayan ve suç vasfının belirlenmesi açısından önem taşıyan mağdurlar ile sanıkların nüfus kayıt örneklerinin UYAP’tan çıkartılması nedeniyle bu eksikliğin bozma nedeni yapılmaması sürdürülen bir uygulamadır.
Yukarıda zikrolunun mevzuata göre, UYAP sisteminden diğer adli makamların olduğu gibi Yargıtay Dairelerinin de gerek nüfus kayıt bilgilerini gerekse diğer bilgileri çıkartarak kullanmasında ve kararlarına dayanak yapmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, usul ekonomisi de gözetilmek suretiyle yargılamaların süratle sonuçlandırılabilmesi için gerektiğinde temyiz aşamasında UYAP sistemi kullanılarak nüfus kayıt örneği ve adli sicil kaydı çıkarılmalı ve inceleme sırasında göz önüne alınmalıdır. Böylece yargılamaların gereksiz yere uzamasının önüne geçilebilecektir. Anayasa’mızın 141 ve AİHS’nin 6. maddeleri de yargılamanın makul sürede ve en az masrafla icra ve tamamlanmasını amirdir.
Şu hâle göre; mer’i mevzuat, süregelen uygulamalar ve yapılan açıklamalara istinaden şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:
Hükümden sonra ve fakat temyiz aşamasında sanığın ölmesi durumunda,Yüksek Genel Kurulun “ahvali şahsiyenin tespitinde ancak nüfus kayıtlarının esas olabileceği” (CGK’nın 16.06.1952 tarihli ve 98/88 sayılı kararı) yönündeki kabulü ve nüfus kütüğünün delil niteliği gözetilerek;
a. Müsadereye tabi eşya ve/veya maddi menfaatler hakkında da bir karar verilmesi gerekmeyen hâllerde, özellikle sanığın ölmediğine dair somut olgulara dayanan iddia ya da makul şüphe yoksa ve yargılama aşamasında temin edilerek duruşmada sanığa vicahen okunan nüfus kaydı ile aynı bilgileri taşıyan, UYAP ortamından temin edeceği nüfus kayıt örneğine dayanarak Yüksek Ceza Genel Kurulunun ya da Özel Dairelerin kamu davasının düşürülmesine karar vermesi gerektiğinin,
b. Düşme kararı ile birlikte müsadereye tabi eşya ve/veya maddi menfaatler hakkında da bir karar verilmesi gereken hâllerde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden davanın düşmesine hükmolunmasının mümkün olması ve özellikle sanığın ölmediğine dair somut olgulara dayanan iddia ya da makul şüphenin bulunmaması hâllerinde, yargılama aşamasında temin edilerek duruşmada sanığa vicahen okunan nüfus kaydı ile aynı bilgileri taşıyan, UYAP ortamından temin edeceği nüfus kayıt örneğine dayanarak Yüksek Ceza Genel Kurulunun ya da Özel Dairelerin kamu davasının düşürülmesine karar vermesine yasal bir engelin bulunmadığının,
c. Davanın düşmesine hükmolunması, sanığın ölmediğine dair somut olgulara dayanan iddia ya da makul şüphenin ortadan kaldırılması ya da müsadere yönünden olayın daha ziyade aydınlanmasının gerektiği durumlarda mahallinde gerekli araştırma yapılarak müsadereyi de kapsayacak biçimde düşme kararı verilmek üzere hükmün bozulmasına karar verilmesinin zorunlu olduğunun,
Kabulü gerekir.
2. Ön Soruna İlişkin olarak somut olay değerlendirildiğinde;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde; suça sürüklenen çocuk …’ün Yerel Mahkemece direnme kararı verilip Özel Dairece direnme kararının yerinde görülmeyerek dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinden sonra ancak Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 26.08.2021 tarihinde öldüğünün ve ölümün Kastamonu Cumhuriyet Başsavcılığının 26.08.2021 tarihli ve 12181 sayılı tespitine istinaden nüfusa tescil edildiğinin, ayrıca İnebolu Ağır Ceza Mahkemesinin 07.03.2023 tarihli ve 66-37 sayılı kararında maktül olarak yer aldığının anlaşılması karşısında, olayın daha ziyade aydınlanmasını gerekli kılan müsadereye tabi eşya ve/veya maddi menfaatler hakkında da bir karar verilmesinin gerekmemesi, suça sürüklenen çocuğun ölmediğine dair somut olgulara dayanan iddia ya da makul şüphenin bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, ölümle ilgili ayrıca mahallinde araştırma yapılmasına gerek olmadığı görülmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin suça sürüklenen çocuk … hakkındaki direnme kararına konu hükümlerinin bozulmasına ve suça sürüklenen çocuk hakkındaki kamu davasının TCK’nın 64 ve CMK’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.(Ceza Genel Kurulu 2021/46 E. , 2025/69 K.)

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.