
5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU
Suça teşebbüs
Madde 35- (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.
(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
GEREKÇE:
Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teşebbüs hâlinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde “eksik teşebbüs” – “tam teşebbüs” ayrımının esas alınmasıdır. Çünkü, “eksik teşebbüs” – “tam” teşebbüs ayırımında her olaya uygulanabilen ve duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt bulunamamaktadır.
Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir. Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan hareketlerle gerçekleştirilmek istenen adam öldürme suçunda bu durum söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki mermilerden sadece birini atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri bitmediği için adam öldürmeye “eksik teşebbüs”ten dolayı, buna karşılık silâhındaki tek kurşunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için “tam teşebbüs”ten dolayı cezalandırılmaktadır.
Görüldüğü üzere 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan “eksik teşebbüs” – “tam teşebbüs” ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında uygulanamamaktadır.
Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı bir çok ceza kanununda olduğu gibi suça teşebbüste cezanın tespit edilmesinde, “eksik teşebbüs” – “tam teşebbüs” ayırımına maddede yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından, teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür.
Buna göre, suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak, teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir.
Suça teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık – icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyişle, suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir.
Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs gibi, teşebbüs hareketlerinin bağımsız suç tipi olarak düzenlendiği suçlara teşebbüs mümkün değildir.
Suça teşebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olmalıdır. Ancak elverişlilik sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. Nitekim uygulamada da elverişlilik bu şekilde anlaşılmaktadır. Bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden “uygun hareketler” kavramı dahil edilmiştir.
Maddenin 765 sayılı TÜRK CEZA KANUNU’ndaki karşılığı
Madde 61 – (Değişik: 3/2/1937 – 3112/1 md.)
Bir kimse işlemeği kast eylediği bir cürmü vesaiti mahsusa ile icraya başlayıp da ihtiyarında olmayan esbabı maniadan dolayı o cürmün husulüne muktazi fiilleri ikmal edememiş ise kanunda yazılı olmayan yerlerde fiil, (Değişik İbare: 14/7/2004 – 5218/1 md.) ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasını müstelzim olduğu takdirde müteşebbis hakkında on beş seneden 20 seneye ve müebbet ağır hapis cezasını müstelzim olduğu takdirde on seneden on beş seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur. Sair hallerde o cürüm için kanunen muayyen olan ceza, yarısından üçte ikisine kadar indirilir.
Madde 62 – (Değişik: 3/2/1937 – 3112/1 md.)
Bir kimse işlemeği kastettiği cürmün icrasına taalluk eden bütün fiilleri bitirmiş, fakat ihtiyarında olmayan bir sebepten dolayı o cürüm meydana gelmemiş ise kanunda yazılı olmayan yerlerde fiil (Değişik İbare: 14/7/2004 – 5218/1 md.) ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasını müstelzim olduğu takdirde müteşebbis hakkında yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis ve müebbet ağır hapis cezasını müstelzim olduğu takdirde on beş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur. Sair hallerde o cürüm için kanunen muayyen olan ceza altıda birinden üçte birine kadar indirilir.
AÇIKLAMALAR
Giriş
Ceza hukuku, yalnızca işlenmiş suçları değil, bazı durumlarda işlenmeye teşebbüs edilen suçları da yaptırıma bağlamaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinde tanımı yapılan “suça teşebbüs” kurumu, suçun işlenmesine yönelik iradenin icra safhasına geçmesine karşın, elde olmayan nedenlerle tamamlanamaması hâlinde failin cezalandırılmasına imkân tanımaktadır. Bu makalede, suça teşebbüs kurumunun kavramsal çerçevesi, hukuki niteliği ve unsurları ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.
I. SUÇA TEŞEBBÜSÜN KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
A. Kavramsal Çerçeve
TCK m. 35’e göre, “işlenmesi kastedilen bir suçun elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icrasına başlanılmasına rağmen, elde olmayan nedenlerle tamamlanamaması” teşebbüs hâlini oluşturur. Bu tanım çerçevesinde, hazırlık hareketleri cezalandırılmazken, icra hareketlerine geçilmiş olması halinde failin cezai sorumluluğu doğabilir. Teşebbüs, tamamlanmamış ancak cezalandırılabilir bir suç halidir.
B. Hazırlık Hareketleri ve Cezalandırılabilirlik
Hazırlık hareketleri kural olarak cezalandırılmaz; ancak bazı suç tiplerinde istisnai olarak hazırlık fiilleri de suç sayılmıştır. TCK m. 220 (suç örgütü kurma) ve m. 316 (suç için anlaşma) bu kapsama girer. Bu istisnalar dışında, failin icraya geçmediği aşamadaki hareketleri cezai yaptırıma tabi tutulmaz.
C. Teorik Yaklaşımlar ve Kanunun Benimsediği Görüş
Teşebbüsün cezalandırılmasının gerekçesi olarak doktrinde çeşitli teoriler ileri sürülmüştür:
- Objektif teori, failin korunan hukuki değeri tehlikeye düşürmesini cezalandırmanın temeli olarak görür.
- Sübjektif teori, failin suç kastını dışa vurmasının cezalandırılmasını savunur.
- Karma teori, her iki yaklaşımı birleştirerek hem failin iradesine hem de hukuki tehlikeye vurgu yapar.
TCK m. 35 gerekçesi incelendiğinde, kanun koyucunun objektif teori doğrultusunda bir anlayış benimsediği ve suçun hukuki değer üzerinde oluşturduğu tehlikenin cezalandırılmasını esas aldığı görülmektedir.
D. Hukuki Nitelik
Teşebbüs, başlı başına bir suç tipi değildir. Yardımcı norm niteliğindedir ve ancak suç tipini düzenleyen hükümle birlikte anlam kazanır. Bu nedenle, teşebbüs hükümleri ceza sorumluluğunu genişletici bir işlev görmektedir. Teşebbüs, genellikle “yardımcı norm” olarak değerlendirilir ve suç normu ile “asal-yardımcı norm” ilişkisi içerisindedir.
II. SUÇ YOLU VE EVRELERİ
A. Suç Yolunun Tanımı
Suç yolu (iter criminis), failin suç işleme kararını almasından, bu kararı uygulamaya koymasına kadar geçen fikir ve eylem sürecidir. Suç yolu iki temel evreye ayrılır:
- Psikolojik evre (düşünce ve karar)
- Maddi evre (hazırlık ve icra)
B. Psikolojik Evre
Bu evrede, failin zihninde suç fikri oluşur ve karar halini alır. Failin karar alma süreci ani veya planlı olabilir. Ancak bu evrede henüz dış dünyaya yansıyan bir hareket bulunmadığı için cezalandırılabilirlik söz konusu değildir.
C. Maddi Evre
Maddi evre, suç kararının uygulamaya dönüştüğü evredir. Bu evre de iki aşamaya ayrılır:
- Hazırlık hareketleri: Suçun icrası için araç temini ve zaman kollama gibi fiillerdir. Kural olarak cezalandırılmaz.
- İcra hareketleri: Suçun yasal tanımında yer alan fiilin gerçekleştirilmesi veya bu fiile doğrudan bağlı hareketlerin icrasına başlanmasıdır. Bu aşamada, suçla korunan hukuki değer açık ve yakın bir tehlikeye düşer ve cezalandırılabilirlik başlar.
III. SUÇA TEŞEBBÜSÜN KOŞULLARI
A. Suç İşleme Kastı
Teşebbüsün varlığı için, failin belirli bir suçu işleme kastına sahip olması gerekir. Bu kast, yalnızca kasıtlı suçlarda söz konusu olabilir. Taksirli suçlarda teşebbüs mümkün değildir.
B. Suçun İcrasına Başlanılması
Teşebbüsün oluşabilmesi için, failin doğrudan doğruya suçun icrasına başlamış olması gerekir. Bu noktada farklı teoriler ortaya çıkmaktadır:
- Sübjektif teori, failin kastını dışa vuran her hareketi icra hareketi olarak kabul eder.
- Objektif teori, icra hareketini neticeye yakınlığa göre belirler. Biçimsel ve maddi olmak üzere iki alt ayrım söz konusudur. TCK m. 35’in gerekçesi, maddi objektif teorinin benimsendiğini göstermektedir.
Yargıtay kararlarında da, failin suçun tanımında yer alan nitelikli fiilleri gerçekleştirmeye başlaması, icra hareketi olarak kabul edilmektedir.
C. Elverişli Hareketler
Failin teşebbüs oluşturabilecek bir hareket yapması yeterli değildir; bu hareketin suçun tamamlanmasına elverişli olması gerekir. Elverişlilik, olayın somut koşulları içinde değerlendirilir. Suç konusu mevcut değilse (örneğin boş kasaya yönelik hırsızlık), işlenemez suç söz konusu olur ve teşebbüsten söz edilemez.
D. Suçun Elde Olmayan Nedenlerle Tamamlanamaması
Teşebbüs hâli, suçun failin iradesi dışında tamamlanamaması durumunda oluşur. Failin kendi iradesiyle vazgeçmesi halinde ise gönüllü vazgeçme gündeme gelir. Suçun tamamlanamaması iki şekilde olabilir:
- İcra hareketlerinin tamamlanamaması
- Neticenin meydana gelmemesi
Sırf hareket suçlarında da teşebbüs mümkündür; ancak icra hareketlerinin bölünebildiği durumlarda söz konusu olur.
IV. TEŞEBBÜSTE CEZANIN BELİRLENMESİ
Teşebbüs hâlinde cezalandırma süreci, temel cezanın belirlenmesiyle başlar. Bu kapsamda, öncelikle teşebbüs edilen suçun kanuni tanımına göre temel ceza TCK m. 61/1’e göre saptanmalıdır. Ardından, aynı maddenin 2 ila 4. fıkralarında belirtilen cezayı ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler dikkate alınarak ceza miktarında gerekli düzenlemeler yapılır. Bu aşamalardan sonra, TCK m. 61/5 gereği teşebbüs nedeniyle TCK m. 35 uygulanmak suretiyle cezada indirime gidilir.
TCK m. 35/2’ye göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren bir suçun teşebbüs hâlinde işlenmesi durumunda, ceza 13 yıldan 20 yıla kadar hapis olarak belirlenebilir. Müebbet hapis cezası gerektiren suçlarda ise bu ceza 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çevrilir. Diğer hallerde ise, belirlenen ceza miktarından ¼ ila ¾ oranında indirim yapılması mümkündür. Bu indirimin alt sınırı %25, üst sınırı ise %75’tir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile tam ve eksik teşebbüs ayrımı kaldırılmış, bunun yerine cezada indirim oranının belirlenmesinde hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Ancak bu takdir yetkisi sınırsız değildir. Ceza belirlenirken meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı esas alınmalı, indirim oranı buna göre tayin edilmelidir.
Örneğin, failin hasmını öldürmek amacıyla ateş etmesi ancak isabet ettirememesi ile, aynı fiilin başkaları tarafından engellenmesi durumlarında tehlikenin ağırlığı farklılık arz eder. Bununla birlikte, failin ateş edip mağduru hayati bir bölgeden vurmasına rağmen mağdurun ölmemesi durumunda, oluşan tehlikenin ağırlığı çok daha fazladır. Bu nedenle hâkimin ceza indirimi oranını belirlerken somut olayın tehlike boyutunu dikkatle değerlendirmesi gereklidir.
V. BAZI HUKUKİ KURUMLAR VE SUÇLARDA TEŞEBBÜSÜN UYGULANABİLİRLİĞİ
1. Taksirli Suçlar ve Teşebbüs
Taksirli suçlar, yapısı gereği teşebbüse elverişli değildir. Teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için failin suçun tüm unsurlarını bilerek ve isteyerek gerçekleştirmeye yönelmiş bir kastla hareket etmesi gereklidir. Nitekim TCK m. 35’in birinci fıkrasında, “işlemeyi kastettiği bir suçu” ifadesi yer almakta olup, bu ifade teşebbüsün yalnızca kasıtlı suçlar bakımından söz konusu olabileceğini açıkça göstermektedir. Dolayısıyla taksirli suçlarda teşebbüs hükümleri uygulanamaz.
2. Faillik ve İştirak Kurumları Bakımından Suça Teşebbüs
Müstakil Fail: Suçu tek başına gerçekleştiren kişidir.
Müşterek Fail: Suçun kanuni tanımında yer alan hareketlerin, birden çok kişi tarafından ortak iradeyle gerçekleştirilmesi hâlinde ortaya çıkar. Müşterek faillerin birlikte doğrudan icra hareketlerine başlaması ve suçun tamamlanamaması durumunda, her biri suça teşebbüsten sorumlu tutulur.
Dolaylı Fail: Bir başkasını araç olarak kullanan kişidir. Aracı konumundaki kişi suçu doğrudan icra etmeye başladığında, dolaylı fail açısından da teşebbüs hâli oluşur. Örneğin, cebir veya tehdit ile hırsızlık yaptırılan bir kişinin evde yakalanması durumunda, dolaylı fail hırsızlığa teşebbüsten cezalandırılır.
Azmettirme ve Yardım Etme: TCK m. 40/3’te düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca, azmettiren veya yardım eden kişinin cezai sorumluluğu, işlenmesi istenilen fiilin en azından teşebbüs aşamasına ulaşması şartına bağlıdır. Elverişli vasıtalarla doğrudan icra hareketlerine geçilmiş ancak suç tamamlanamamışsa, bu kişiler de teşebbüsten sorumlu olurlar.
3. İhmali Suçlar ve Teşebbüs
A. Genel Olarak İhmali Suçlar
İhmali suç, bir kimsenin hukuken yükümlü olduğu bir davranışı gerçekleştirmemesiyle oluşur. Bu suçlar ikiye ayrılır:
- Saf (Gerçek) İhmali Suçlar: Netice aranmaksızın, yükümlü olunan bir hareketin yapılmamasıyla oluşur. Örnek: TCK m. 260 (göreve gelmeme), m. 278–280 (suçu bildirmeme).
- Görünüşte (İhmal Suretiyle) İcra Suçları: Neticenin meydana gelmesi şarttır. Failin, yükümlü olduğu önleyici hareketi yapmaması sonucu suçun neticesi meydana gelir. Örnek: TCK m. 83 (ihmali öldürme), m. 88 (ihmali yaralama). Bu suçlar garantörlük ilişkisi çerçevesinde değerlendirilir.
B. İhmali Suçlara Teşebbüsü Olanaksız Gören Görüş
Doktrindeki bir görüşe göre, teşebbüs hükümleri yalnızca icrai suçlar için geçerlidir. Bu görüşe göre, gerek saf ihmali suçlarda gerekse görünüşte ihmali suçlarda teşebbüs mümkün değildir. Çünkü ihmali suç, icrai bir hareketin yapılmaması ile oluşur; dolayısıyla icra hareketine başlama anlamında bir “başlangıç” tespit edilemez.
Örneğin, bir hekimin acil hastaya zamanında müdahale etmemesi sonucu hastanın ölmesi durumunda, hekim TCK m. 83 kapsamında cezalandırılır. Ancak hekim müdahaleyi kasten ihmal etmesine rağmen başka bir hekimin zamanında müdahalesiyle hasta kurtulmuşsa, ihmali öldürmeye teşebbüs hükümleri uygulanamaz. Bununla birlikte, gecikme sonucu hastanın sakat kalması durumunda, ihmali yaralama suçundan sorumluluk doğabilir.
C. İhmali Suçlara Teşebbüsün Mümkün Olduğunu Savunan Görüş
Doktrinde bazı yazarlar, ihmali suçlara teşebbüsün mümkün olduğunu ileri sürmektedir. Bu görüşe göre, özellikle görünüşte ihmali suçlarda neticenin meydana gelmesi esas olduğundan, bu neticenin gerçekleşmemesi hâlinde teşebbüs hükümleri devreye girmelidir. Zira bu tür suçlarda, neticeye yönelik bir kast ve icrai hareketin yerini alan ihmali davranış vardır. Dolayısıyla failin yükümlü olduğu davranışı kasten yerine getirmemesi ve bu davranışın neticeye elverişli olması hâlinde teşebbüs hükümlerinin uygulanması gerekir.
Bu görüş, garantör konumundaki kişinin, neticeyi önlemekle yükümlü olduğu hâlde bunu bilerek ve isteyerek yerine getirmemesi durumunda, icrai suçlarda olduğu gibi suçun işlenmesine yönelik bir irade bulunduğunu kabul eder. Örneğin bir annenin, henüz konuşamayan çocuğunu kasten beslememesi, çocuğun ölümüne sebep olmasa bile, açıkça çocuğun hayatına yönelik bir tehlikenin doğmasına sebep olur. Bu durumda annenin, kasten ihmali surette öldürmeye teşebbüs suçundan sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülür.
Bu yaklaşıma göre, görünüşte ihmali suçlarda, özellikle de neticenin ağır olduğu suç tiplerinde (örneğin kasten öldürme – TCK m. 81, 83), ihmali hareketle birlikte suç kastının varlığı hâlinde teşebbüs hükümlerinin uygulanması hem adalet hem de ceza hukuku sistematiği açısından gereklidir. Aksi durumda, failin yalnızca tesadüfi kurtuluşlar nedeniyle sorumluluktan kurtulması, cezanın caydırıcılık ve hakkaniyet ilkesine aykırı sonuçlar doğurur.
D. Değerlendirme ve Karşılaştırma
İhmali suçlara teşebbüsün olanaklı olup olmadığı konusundaki görüş ayrılığı, özellikle kastın varlığı ve suçun icra hareketlerine başlamanın mümkün olup olmadığı noktasında yoğunlaşmaktadır:
Kriter | Teşebbüs Olanaksız Görüş | Teşebbüs Olanaklı Görüş |
Temel Argüman | İhmali davranış, icra hareketi değildir; dolayısıyla teşebbüs söz konusu olamaz. | İhmali davranış, bazı suçlarda icra hareketinin yerini alır ve kasten yapılırsa teşebbüs mümkündür. |
Kapsam | Hem saf hem görünüşte ihmali suçlar için teşebbüs mümkün değildir. | Özellikle görünüşte ihmali suçlarda teşebbüs mümkündür. |
Kastın Rolü | Kast önemli değildir; önemli olan icra hareketinin olmamasıdır. | Kastlı bir şekilde yükümlülüğün ihlali varsa, bu teşebbüse elverişlidir. |
Ceza Adaleti Açısından | Suç tamamlanmadığı sürece cezalandırma yapılamaz. | Suç kastı ile hareket eden fail, netice gerçekleşmese de cezalandırılmalıdır. |
Örnek Olaylarda Sonuç | Fail neticeyi doğuramazsa sorumsuz kalabilir. | Failin kastı varsa ve netice yalnızca tesadüfen gerçekleşmemişse, teşebbüs hükümleri uygulanır. |
Bu karşılaştırma göstermektedir ki, görünüşte ihmali suçlar bakımından teşebbüs hükümlerinin uygulanması, ceza hukuku bakımından daha isabetli ve adaletli sonuçlar doğurabilir. Ancak saf ihmali suçlar bakımından teşebbüs hükümlerinin uygulanması teknik olarak oldukça güç görünmektedir. Çünkü bu suçlarda yalnızca davranışın yapılmaması yeterli olduğundan, “icra hareketine başlama” kıstası çoğu zaman karşılanmamaktadır.
- Olası Kast ve Teşebbüs
Olası kast durumunda, neticenin gerçekleşmemesi halinde teşebbüsün uygulanabilirliği tartışmalıdır. Bir görüşe göre, olası kastta gerçekleşen netice sorumluluğu belirler ve muhtemel netice gerçekleşmemişse teşebbüs mümkün değildir. Diğer görüş ise, muhtemel neticenin öngörülmesine rağmen gerçekleşmemesi halinde teşebbüs hükümlerinin uygulanabileceğini kabul eder.
Yargıtay, gerçekleşmeyen tali neticeler açısından teşebbüsü kabul etmemektedir. Örneğin, fail hasmına ateş ederken yanındaki kişinin de ölebileceğini öngörüp bu kişiyi yaraladıysa, bu eylem öldürmeye teşebbüs değil, yaralama suçu kabul edilmektedir.
- Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar
Bu suçlarda, işlenmek istenilen suçtan farklı bir ağır neticenin meydana gelmesi söz konusudur. 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesi uyarınca, “işlenmesine kastedilen suç” gerçekleşmediği için bu suçlara teşebbüs mümkün değildir.
Bazı yazarlar ise, ağır neticenin failin kastı kapsamında yer alması durumunda teşebbüsün mümkün olduğunu ileri sürmektedir. Özbek’e göre ise, yalnızca temel suç teşebbüs aşamasında kalmış ve ağır netice meydana gelmişse teşebbüs kabul edilmelidir.
Yargıtay, ağır neticeden dolayı ancak neticenin gerçekleşmesi halinde sorumluluk doğacağını ve bu nedenle teşebbüsün mümkün olmadığını belirtmiştir.
- Sırf Hareket Suçları
Neticesiz suçlar olarak da bilinen bu suçlar, hareketin tamamlanmasıyla birlikte suçun da tamamlandığı durumlardır. Örneğin, hakaret ve tehdit suçlarında icra hareketi tamamlandığında suç da tamamlanır. Bu nedenle kural olarak teşebbüs mümkün değildir.
Ancak, icra hareketlerinin bölünebildiği durumlarda, teşebbüs olanaklıdır. Örneğin, mektupla hakaret teşebbüs aşamasında kalabilir.
Yargıtay da, neticesi harekete bitişik suçların teşebbüse elverişli olmadığını kabul etmektedir.
- Şahısta Hata ve İsabette Sapma
Şahısta hata halinde, kast edilen değil başka bir kişi etkilenmişse suç tamamlanmıştır; teşebbüs uygulanmaz. İsabette sapma halinde ise, kast edilen kişi yerine başka bir kişi zarar görmüşse, bu kişi yönünden farklı suç oluşurken, hedef kişi açısından teşebbüs gerçekleşmiş sayılır.
- Teşebbüs/Kalkışma Suçları ve Suça Teşebbüs
Kanun koyucu, bazı suçlarda teşebbüs hareketlerini bağımsız suç olarak düzenlemiştir (örneğin TCK m.309). Bu nedenle bu suçlara ayrıca teşebbüs mümkün değildir.
Benzer şekilde, Cumhurbaşkanına suikaste teşebbüs (m.310) veya uyuşturucu satışa arzı gibi suçlarda da icra hareketleri belirli aşamaya ulaşınca tamamlanmış suç kabul edilir.
- Objektif Cezalandırma Şartı Öngören Suçlar
Bu şartlar, suçun unsurlarından olmayıp, cezalandırılabilirlik için gereken koşullardır. Bir görüşe göre, bu şartlar gerçekleşmedikçe teşebbüs mümkün değildir. Diğer görüş ise, teşebbüsün mümkün olduğunu, ancak cezalandırılabilirlik şartı yoksa fiilin cezalandırılamayacağını savunur.
Yargıtay, objektif cezalandırma şartı gerçekleşmediğinde teşebbüsün mümkün olmadığını kabul etmektedir.
- Kabahatlerde Teşebbüs
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca, genel olarak kabahatlerde teşebbüs mümkün değildir. Ancak, özel hükümle bu olanak tanınmışsa, TCK’nın teşebbüs hükümleri uygulanabilir.
VI. SONUÇ
Teşebbüs kurumu, ceza hukukunda suçun tamamlanmamış olmasına rağmen failin cezai sorumluluğunu düzenleyen istisnai bir müessesedir. Failin, suçun icrasına elverişli hareketlerle başlamasına karşın, neticenin dış nedenlerle gerçekleşmemesi durumunda uygulanır. Bu yapı, hem ceza siyaseti hem de hukuki değerlerin korunması açısından temel bir işlev üstlenir.
İhmali suçlara teşebbüs konusunda doktrinde görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte, özellikle görünüşte ihmali suçlarda teşebbüs hükümlerinin kabulü, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle uyumludur. Saf ihmali suçlar açısından ise teşebbüsün teknik olarak uygulanması güç olup somut olayın özelliklerine bağlı olarak değerlendirilmelidir.
Olası kast ile işlenen suçlarda teşebbüsün uygulanabilirliği sınırlı olsa da, doğrudan kast sınırına yaklaşan hâllerde esnek yorumlara açık bir alan bulunmaktadır. Kabahatlerde ise teşebbüs genel olarak kabul edilmemekte, ancak açık yasal düzenlemelerle istisnalar tanınabilmektedir.
Sonuç olarak, teşebbüs hükümlerinin uygulanabilirliği; suçun niteliği, failin kast derecesi ve icra hareketinin yapısıyla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, her somut olayda teşebbüsün koşulları dikkatle analiz edilmeli ve adaletin sağlanmasına hizmet edecek şekilde yorumlanmalıdır.

UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Necmettin İlhan’a ait olup, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında sadece bilgi amaçlı olarak temin edilmektedir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir. Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere ncm.ilhan@gmail.com adresine gönderebilirler.